1963-2017 Hala Bir Hayalim Var - Hasan Akkar - Sevdalım Hayat
1963-2017 Hala Bir Hayalim Var - Hasan Akkar

1963-2017 Hala Bir Hayalim Var - Hasan Akkar

Paylaş

Ülkemiz tarihinin en karanlık sürecinden geçiyor. Bu topraklar nice savaşlar gördü ama her biri ulvi bir amaç uğrunaydı. Özgürlük mücadelesiydi, topraklarına giren emperyalist güçlerin oyununu bozmak içindi. Bundan 90 yıl önce bu ülke bir yol ayrımındaydı ve halkından güç alan bir modelin tesisi için Meclisini kurup Cumhuriyeti ilan ederek kaderini çizmeye karar vermişti.

Bu kararlılık, esaret zinciri altında yaşamış ve adaletsizlik ateşiyle yanıp kavrulmuş milyonlarca insanın, uzun ve zifiri karanlık esaret gecelerini sona erdirecek bir umut ışığı haline gelmişti. Ancak ne yazık ki, emperyalizme karşı verilen bu mücadeleden 90 yıl sonra bile, insanımız hala özgür değil ve hayatlarını vahşi kapitalist sistemin güç ve sömürü prangalarına mahkûm olarak, sürünerek geçiyor.

Uçsuz bucaksız zenginlikler içinde, fakirlikle kuşatılmış yalnız bir adada yaşıyor gibiyiz. Birçoğumuz kendimizi toplumdan dışlanmış, kendi topraklarımız üzerinde sürgün hissediyoruz ve acılar içinde kıvranıyoruz. Bugün, bu utanç verici durumu gözler önüne sermek durumundayız.

Emperyalizmle mücadele ederek yeni bir ülkenin temellerini atan ve uluslararası arenada bunun sözleşmelerini eksiğiyle-fazlasıyla imzalayanlar, bu toprakların tüm unsurlarının bu mirastan kendine düşen payı alabileceğini de vaad etmekteydiler.

Bu öyle bir vaatti ki, bu toprağın tüm bileşenlerinin vazgeçilmez ve devredilemez, özgürce yaşama ve mutlu olma haklarını teminat altına almaktaydı. Bu gün artık şurası gerçektir ki, ülkemiz vaat edilen bu haktan, vatandaşlarına ayrımcılık uygulayarak ve benden-ondan ikilemi yaratarak vazgeçmiş görünüyor.

Ancak biz, “Adalet Bankası’nın” iflas etmiş olduğuna inanmıyoruz. Bu ülkenin engin fırsatlar hazinesinin iflas etmiş olduğuna inanmak istemiyoruz. Sokaklara dökülen binlerce insan, meşru bir hakkın peşinde, kendi özgürlüğü ve sosyal güvencesinin karşılığını aramaya çalışıyor.

Vakit, demokrasiyle ilgili vaatleri gerçekleştirme zamanıdır. Vakit, ulusumuzu adaletsizlik ve ayrımcılık bataklığından, kardeşliğin sağlam zeminine oturtma zamanıdır. İçinde bulunduğumuz şu anın aciliyetini görmezden gelmek ve sokak hareketlerinin kararlılığını yanlış değerlendirmek, ülkemiz için gerçek bir felaket olabilir.

Gezi olayları ile başlayan memnuniyetsizliğin yol açtığı bu bunaltıcı sıcak yaz ateşi, kardeşliğin ve özgürlüğün geleceği serin sonbahar günlerine kadar sürecektir. 2013 yılı bir son değil, yalnızca bir başlangıçtır. “Çapulcuların biraz hava atıp boşalmaya ihtiyaçları var, bunlar hemen sakinleşirler. Olmadı veririz biber gazını, plastik mermiyi kuyruklarını kıstırıp sinerler.” diye düşünenler şunu iyi bilsinler ki, sarsıcı bir uyanış ve direnişle karşılaşacakları gün yakındır. Halkın özgürlük alanları genişletilmediği, taleplere duyarsız kalındığı ve protesto eylemleri kalkışma olarak görülüp zor kullanılarak bastırıldığı sürece, ülkede ne bir rahat ne de bir huzur kalacaktır. Adaletin aydınlığına kavuşuncaya kadar isyan fırtınaları faşist iktidarın temellerini sarsmaya devam edecektir.

Haklı davamızı gerçekleştirme yolunda yanlış tutum ve davranışların esiri olmamalıyız. Hürriyet ateşimizi acı ve nefret kâsesinden içerek söndürmeye çalışmalıyız. Mücadelemizi daima vakar ve disiplinin yüce kanatları altında sürdürmeliyiz. Yaratıcı protestolarımızın fiziksel bir şiddete dönüşmesine asla müsaade etmemeliyiz. Her zaman, fiziksel güce, manevi gücümüzün sonsuz yücelikleriyle karşılık vermeliyiz.

Halkımızı çepeçevre kuşatmasını istediğimiz bu yeni ve direngen ruh, bizi algıları kapanmış ve düşman olarak tanımlayan insanımıza karşı bir güvencesizliğe yöneltmemelidir. İktidarın gücüne kendini kaptırmış kardeşlerimizin pek çoğu, kendi kaderlerinin bizimki ile sıkı sıkıya bağlı olduğunu idrak edeceklerdir. Bu yolu tek başımıza yürüyemeyeceğimiz gerçeği açıktır.

Yolumuzda ilerlerken; daima ileriye bakacağımıza söz vermeliyiz. Artık geri dönmemiz mümkün değil… Bize “Ne zaman tatmin olup durulacaksınız?” diyenlere, “Polis eliyle devlet zulmü ve dehşeti bitene kadar, asla tatmin olmayacağız!” diyeceğiz.

Bizler, emekçi halkın sömürülmesi bitmeden asla tatmin olmayacağız. Bizler, iş cinayetleri son bulmadan ve sorumlular cezalandırılmadan asla tatmin olmayacağız. Bizler, diktatörlerin bize biçtiği giysiyi yırtıp atmadıkça, adalet sular gibi çağlamadıkça ve haklar gür bir nehir gibi coşmadıkça, katiyen tatmin olamayız ve olamayacağız.

Bu halk, devlet denen mekanizmanın, askerin, polisin işkence tezgahlarından, kurşunların hedefinden sıyrılarak bugünlere geldi. Yoklukla, ekonomik krizlerle, gelecek kaygılarıyla yoğrularak şekillendi. Bu halk, ıstırabın her çeşidini tatmış kahramanlardır! Acı çekmeden kazanılan başarıların gelip geçici olduğu inancıyla, yolumuza devam etmeliyiz.

Bu durumun bir şekilde değiştirilebileceğini ve mutlaka değişeceğini bilerek dik durun. Ümitsizlik batağında boğulmayın. Şu an yaşamış olduğumuz ve önümüzde bulunan zorluklara rağmen, hala bir hayalim var benim. Bu hayal, bu toprakların derinliklerine kök salmış bir hayaldir.

Evet… Bir hayalim var benim…
Gün gelecek, bu halk ayağa kalkacak ve kendi değerlerini tam anlamıyla yaşayacak.
Bir hayalim var benim!…
Gün gelecek, bir zamanlar ezilenlerin evlatlarıyla yine bir zamanlar ezenlerin evlatları, Taksim meydanında, birlikte kardeşlik sofrasına oturabilecekler…
Bir hayalim var benim…
Gün gelecek, adaletsizliğin ve baskıların ateşiyle bunalmış tüm şehirlerimiz bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek…
Bir hayalim var benim…
Gün gelecek, çocuklarımız iktidara destek olup olmadıklarına göre değil, karakterlerinin yapısına göre değerlendirilecekleri bir ülkede yaşayacaklar…
Bugün bir hayalim var benim…
Gün gelecek, İstanbul, ağzından hep müdahale ve yasaklar yönünde sözler dökülen valisi ile, o şehir bile, tüm kentlinin kardeşçe Gezi Parkında el ele tutuşabilecekleri bir yer olacaktır…
Bugün bir hayalim var benim…
Evet, bir hayalim var…! Gün gelecek, özgürlüğümüzün önünde birer engel olan bütün vadiler yükselecek, bütün dağlar eğilecek, engebeli yerler hizaya gelecek ve ilahi adaletin şanı yeryüzüne inecek ve bütün canlılar bunu hep birlikte göreceğiz.
Bizim umudumuzdur bu… Bu umutla ülkemizin her köşesine yayılacağız. Bu inançla umutsuzluk dağlarını yontarak bir umut anıtı yapacağız. Bu inançla ülkeyi saran ahenksiz sesleri kardeşliğin senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde, bir gün özgür olacağınızı bilerek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek ve hürriyet için hep beraber ayağa kalkacağız.

İşte o gün tüm insanlık yepyeni bir ruhla söyleyecek bu şarkıyı:

Okulda defterime, Sırama ağaçlara, Yazarım adını
Okunmuş yapraklara, Bembeyaz sayfalara, Yazarım adını
Yaldızlı imgelere, Toplara tüfeklere, Kralların tacına
En güzel gecelere, Günün ak ekmeğine, Yazarım adını
Tarlalara ve ufka, Kuşların kanadına, Gölgede değirmene yazarım
Uyanmış patikaya, Serilip giden yola, Hınca hınç meydanlara adını

EY ÖZGÜRLÜK!

Kapımın eşiğine, Kabıma kacağıma, İçimdeki aleve
Camların oyununa, Uyanık dudaklara, Yazarım adını
Yıkılmış evlerime, Sönmüş fenerlerime, Derdimin duvarına
Arzu duymaz yokluğa, Çırçıplak yalnızlığa, Yazarım adını
Geri gelen sağlığa, Geçen her tehlikeye, Yazarım ben adını, yazarım
Bir sözün coşkusuyla, Dönüyorum hayata, Senin için doğmuşum haykırmaya

EY ÖZGÜRLÜK!

Ve bunu başardığımızda, her kasabadan ve köyden, her ilden ve ilçeden özgürlük şarkısının yankısını duyduğumuzda, o gün daha da yakın olacak ve halkımızın tamamı el ele tutuşarak aydınlık yarınlara yürüyecek.

Dostlarım,
Martin Luther KING 'in 28 Ağustos 1963 tarihinde 300.000 kişinin katılımıyla, Washington DC ’de yaptığı tarihi konuşmayı okuyordum. İçinden geçtiğimiz neoliberal otoriterizm sürecinde konuşmanın her bir satırını güncel durumumuzla irtibatlandırarak tarihi konuşmanın yukarıda okuduğunuz bir uyarlamasını hazırladım. Siyahların özgürlük mücadelesinin unutulmaz karakterini saygıyla anıyor ve konuşmanın özgün halini de okumanızı tavsiye ederek dikkat ve beğeninize sunuyorum.

Hasan Akkar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder