Sınıf
Orta yaşlı kadın öğretmen,
haftanın ilk günü, Cumhuriyet Lisesi 10. sınıflarının 14.20’de başlayan 7. dersine
girdi. Kapıdan girerken elinde olmadan yüzünü buruşturdu. Kırk bir kişilik
sınıfın gürültüsü arasında, daha görünür olma kaygısıyla, kolunu yukarı kaldırıp
sesini duyurmaya çalışarak:
- Çocuklaaaar, perdeleri açınnnn,
pencerenin önünü açın, hava girsinnnn! diye seslendi.
Öğretmeni duyan çocuklar
rastgele söylenmeye başladılar. Her öneriye karşı aksi bir şey söyleme refleksi
ile hareket eden ergenlerin, her biri ayrı bir şey söylüyordu. 41 kişiyi ancak
içine alan sınıfın, günün sonunda girilemeyecek kadar havasız kaldığını ve kötü
koktuğunu fark etmiyor, zaten fark etseler de önemsemiyorlardı.
- ama hocaamm güneş geliyor!
- Hocamm güneş geliyor!
- Hocam çok sıcak yaaaa!
Öğretmen alışkın olduğu bu içi
boş itirazları çok önemsemedi.
- Çocuklar 5 dakika cereyan yapsın gene örtersiniz!
Perdeyi açması gereken pencere
kenarındaki öğrencilerle iletişim kurmaya çalışırken, sınıfın orta yerinde gülüşen,
bağrışan, anlamsızca ortada dolaşan, çatırtı çuturtu, gıcırtı takırtı yapan, 16
yaşın verdiği serpinti ile boyları uzamış, kalın ya da tiz sesli kalabalığın
üzerinden, sesini çatlatıp boğazını ağrıtmadan bağırmaya çalışıyordu.
Çocuklar söylenmeye devam ettiler
ama bir yandan da perdeleri açtılar.
- Çok sıcak yaa!
- Piştik yaaa!
Öğretmen devam etti:
- 3-5 kişi havalandırma yapsın bakalım!
Bu söz üstüne bir kaç erkek ve kız öğrenci gülüşerek ellerine montlarını alıp
yukarda pervane gibi çevirmeye başladılar.
Öğretmen kapıda bekliyor, arada bir başını sokarak içerdeki ağır havanın
değişip değişmediğini kontrol ediyordu. 3- 4 dakika sonra sınıfa girdi, ön
tarafta ayakta durup, herkesin onu dikkate alıp ayağa kalkmasını bekledi. İlk
sıralardan 5-10 kişi kalktı. Zaten ders boyunca pek yerinde oturmayacak o
geveze çocuk sıralar arasında gezip:
- Hoca geldi oolummm! Kalksanıza ayağaa! diye dolaşmayı kendine görev bildi. Bu
alışıldık görüntüye öğretmen bir şey söyleyip de nefesini daha fazla yormak
istemedi.
Ama uyarıyla çoğunluk da
ayağa kalktı, hala ayağa kalkmayıp, öğretmeni dikkate almayanlar da vardı. Sınıfın
önünde beklemeye devam etti, daha yeni ayağa kalkmış öğrencilerden bir kaçı:
- Hocam oturmıycaz mııı?!
- Off hocam yaa!
- Ay ayaklarımm ağrıdı
hocaamm(!)
Sınıfın arkasına doğru sakince yürüdü, oturanlarla göz göze gelince, çocuklar
ayağa kalktılar. Öğretmen:
Çocuklar, sizin ayağa
kalkmanız benim için bir saygı belirtisi değil, benim buna ihtiyacım yok, ama
sizin dersin başladığını fark etmeniz açısından önemli! dedi. Ve Günaydın! diye
ekledi.
- Günaydın hocaaaammm!
- Oturun bakalım, oturun.
Öğretmen masaya oturdu,
defteri imzalamaya başladı. Sınıfı saydı, bir önceki derste olmayanlar bu ders gelmişti.
Sonra kitabı eline aldı.
Sınıf gürültülüydü, elindeki
tahta kalemi ile masaya bir süre vurdu, ön sıradan başlayarak sohbet edenler
susmaya başladılar, yine bir öğrenci kalkıp:
- Susun oolum! Hoca sizi
bekliyor! dedi.
Sınıf tekrar sessizleşti. Öğretmen:
- Let’s speak English! Ok. Page
28 please.
- Sayfa kaç hocaamm?
- Twenty eight...
7-8 kişi kımıldadı kitap açmak
için, diğerleri pozisyonlarını değiştirmediler.
- Sayfa kaç hocaamm?
Başka bir öğrenci yine sordu.
Öğretmen duymazdan geldi. Sınıfın arkasına doğru yürüdü. Öğrencilerin
masalarına göz gezdirdikçe, utananlar kitap çıkarıp açmaya başladılar. Yanına yaklaştığı
bir öğrenci kitabı açarken tekrar sordu.
- Sayfa kaç hocam? Öğretmen:
- Twenty eight! Exercise five. ( Eliyle de kocaman beş işareti yaptı.) - Yes, let's read the text please!
- Okuycaz mı hocaamm!?
- Yes.
- Okuycaz mı hocam?!
Öğretmen açıklamaya Türkçe devam etti.
- Çocuklar, okurken telaffuza dikkat edeceğiz. Arkadaşımızın telaffuzunu yanlış
yaptığı kelimeyi düzelten (bu arada sınıfta gürültü artmaya başlamıştı,
öğretmen sesini gittikçe yükselterek sözlerine devam etmeye çalışıyordu) arkadaşınız
artı alacak. Kim yazıyor artı alanları?
- Ben!
- Ben hocam!
- Ben!
3-5 kişi parmak kaldırdı, çok da istekliydiler. Bir kız öğrenci:
- Hocam lütfeeennn ben hiç atmadııım!
Başka biri:
- Hocam ben ben ben!
Öğretmen birini seçti.
- Kaçırma sakın düzeltenleri! diye de uyardı.
Gürültü o kadar artmıştı ki,
tahta kalemi ile tekrar masaya vurmaya başladı. Uzunca bir süre vurdu. Sınıfın
bir türlü sessizleşmemesinden mustarip bir erkek ve bir kız öğrenci aynı anda
ayağa kalktılar. Oğlan:
- Oolum sussanıza! Kız:
- Yaa sussanıza!
Öğretmen sert bir şekilde konuşan gruplara baktı, onlar da yalandan sustular. Öğretmen:
- Herkes önüne dönsün bakiim!
Hala yan oturanlar, arkaya
dönük, konuşmaya çalışanlar vardı.
- Emre, Hilal, Ata! diyerek ismen uyardı, ismi söylenen çocuklar artık
kaçınılmaz olarak önlerine döndüler.
- Yes, kim okuyacak?
4-5 parmak kalktı. Öğretmen birini seçti.
- Start please!
Çocuk okumaya başladı, ilk cümleden sonra yanlış okuduğu kelimeleri düzeltmek
için:
- Hocam hocam hocam! diye
parmaklar kalkmaya başladı.
- Yes please! You!
- Kapital değil hocam kepıtıl olacak!
- Yes perfect! Go on please!
6-7 kişi derse katılıyor, yaklaşık
10 kişi sessizce izleyip hiç katılmıyor, diğerleri yer yer ikili veya dörtlü guruplar
halinde sohbet ediyorlardı. Hırıltılar, uğultular, derinden derinden konuşmalar
devam etmekteydi. Öğretmen tekrar uyardı.
- Şşşşştttt...Şşşşşttttt!..
Sessizlik sağlanır gibi olunca, çocuk okumaya devam etti. Dersle ilgili olanlar
can hıraş yanlış bulup artı almaya çalışıyordu.
- Hocaamm table dedi, teybil olacakk!
- Yes, good!
Parmak kaldırıp da söz hakkı verilmeyen öğrenciler:
- Yaa off ya! Diye serzenişte
bulunuyor ya da el kol hareketleri ile “tüh ya!”der gibi hareketler yapıyorlardı.
Neredeyse artı alan her çocuk,
artıları yazan öğrenciye dönüp soruyordu:
- Ben ben ben! Artımı yaz
artımı yaz. Esraa kız, artımı yazdın mı?
- Yazdım yazdım uff!
Öğretmen tekrar uyardı.
- Şşşştt...Tamaaaamm...Devam ediyoruzzzz...
- When we are going to abroad...
- Hocam hocam hocam! Biri ısrarla parmak kaldırdı.
- Nooldu Yasin?..
Herkes merakla Yasin’e bakmaya başladı.
- Abrood dedi hocam!
- Tamam doğru. Bir hata yok.
Yasin şaşırırken, diğerleri güldü.
- Ulan oolum artı alacam
diye kelime uyduruyon yaa! Dedi biri.
Bu arada sınıftaki gürültü
seviyesi yine artmıştı. Öğretmen kalemiyle masaya uzunca bir süre vurdu. Bir
kaç susan olsa da, geneli hala sanki sınıfta değilmiş gibi sohbet ediyordu.
- Emre, Caner, Yiğit!
İsmini söylediği öğrenciler,
yalancı bir iyi niyetle:
- Özür dileriz hocam!
- Pardon hocaamm!
diyerek susup önlerine döndüler.
Ama hala sınıf gürültülüydü. Öğretmen aralarda dolaşıp başka bir sohbet
gurubunun yanına geldi. Sınıfta olan bitenden habersiz kendi kendilerine konuşuyorlardı.
Öğretmen onların masasına kalemle iki kez vurdu, çocuklar sustular. En son,
iyice sessizleşen sınıftan, ne olduğu anlaşılmayan bir ses daha gelmekteydi. Vızıltı
gibi bir ses. Öğretmen:
- O ses kimden geliyor?
Herkes kendi kendine konuşur gibi:
- Bilmiyoruz hocam..
- Ne sesi hocam...
- Ses yok hocaamm...
- Tamam tamam susun!
Sessizliği tekrar dinledi,
sıralar arasında dolaştı. Bir öğrenci dünyadan habersiz, kitabına bakıp anlamsızca
kalemini oynatarak şarkı mırıldanmaktaydı. Öğretmen sıraya yaklaşıp öğrencinin
sırasına iki üç kere kalemle vurdu. Öğrenci sanki dalmış da öğretmenin uyarısı
ile kendine gelmiş gibi:
- Aa pardon hocam duymamışım sizi! dedi ama yüzündeki sırıtmayı saklayamıyordu.
Öğretmen artık yorgunluk ve kızgınlıkla konuşmaya başladı.
- Yavrum! Derse katılırsanız, ders sizin için de benim için de daha eğlenceli geçer.
Bakın derse katılmak isteyen arkadaşlarınızı da engelliyorsunuz. Katılmayacaksanız,
derse engel olmayın, konuşmayın çocuğum!
Çocuklar öğretmenin konuşmasından
etkilenmiş gibi sessizce oturdular.
- Çocuğum! Kırkınız birden
ders işlenmesin diye uğraşıyorsunuz, bakın dersi bıraktım, size laf anlatıyorum
ben!
Çocuklar sessizce dinliyordu.
Öğretmen biraz da olsa anlaşılmaktan memnun, ve “acaba fazla mı çıkıştım çocuklara”
diye vicdan azabının sınırındayken zil çaldı ve sınıftaki neredeyse bütün
çocuklar hiç öğretmen konuşmuyormuş gibi hurraa diyerek dışarı hücum ettiler.
Masasına dayanıp, hayal kırıklığı ile derin bir nefes aldı. O sırada hala
yerinde oturmakta olan, her zaman saygılı ve çalışkan öğrencisi İlayda ile göz
göze geldi. İlayda:
- Öğretmenim sizi çok yoruyorlar... dedi
sevgiyle.
İlayda'ya bakıp gülümsedi...
Hepsinin çocukluğuna verdi.
***
Bir öğretmenin 41 kişilik sınıfa İngilizce öğretme çabasını okudunuz.
Asiye Açar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder