1991 Yılından "40 Yaşını Geçmişler İçin Bir Yazı" - Zülfü Livaneli - Sevdalım Hayat
1991 Yılından "40 Yaşını Geçmişler İçin Bir Yazı" - Zülfü Livaneli

1991 Yılından "40 Yaşını Geçmişler İçin Bir Yazı" - Zülfü Livaneli

Paylaş

Bizler, televizyon öncesi bir kuşağız.
Polio aşısı, donmuş yiyecekleri, fotokopi makinaları, plastik denen madde ve kontakt lensler de girmemişti hayatımıza,
Radardan önce doğduk.
Kredi kartlarından, parçalanmış atomdan, lazer ışınından ve tükenmez kalemden önce….
Bulaşık makinasından, kuru temizlemeden, elektrikli battaniye, air condition ve aya insan ayağı değmesinden önce…
Bizler evlenip sonra birlikte yaşadık.
Kaplumbağalar henüz Volkswagen olmamıştı.
Jeans giymiyorduk.
“Anlamlı bir ilişki”, akrabalarla bir arada olmaktı.
Ve “fast food” bizim için iki taşın arasına sıkıştırılmış acele yemek demekti.
Bizler ev erkeği döneminden önceydik, eşcinsel haklarından da önce, bilgisayar programından da bilgisayar evliliğinden de…
Biz hiç FM radyo duymamıştık.
Kaset teypleri de öyle.
Elektrikli daktilo kullanmamıştık, yapay kalp de bilmezdik, erkeğin küpe taktığını da. Bizim için zamanı bölmek, birlikte vakit geçirmek demekti.
Chip ise bir ağaç parçası anlamına geliyordu.
1940’ta “Made in Japan” damgası külüstür mal anlamında kullanılırdı.
Pizza, McDonlald’s ve Nescafe ise duyulmamıştı bile.
Kuruş diye bir para biriminin olduğu dönemdi. 5 kuruşa bir şeyler alabilirdiniz.
Bizim dönemimizde sigara içmek modaydı. Sigara içenlere suçlu gözüyle bakılmazdı.
Coca Cola ise sadece soğuk bir içeceğin adıydı, bir yaşama biçiminin değil.
Cinsiyet farklılığının keşfinden önce değildik kuşkusuz ama cinsiyet değiştirme modasından önceydik.
Elimizde ne varsa onunla mutlu olmaya çalışırdık.
Ve bizler, çocuk yapmak için evlenmek gerektiğine inanan son kuşaktık.

***

AMA, BÜTÜN BUNLARA RAĞMEN
HAYATTA KALMAYI BAŞARDIK.
MUTLU OLMAK İÇİN
BUNDAN BÜYÜK NEDEN VAR MI?

***

Yukarıdaki manifestoyu yabancıların hazırladığı bir metinden uyarladık. Gerçekten de, anılan yenilikler olmadan yaşamak mümkündü. Ama bu, yeniliklere karşı olduğumuz anlamına gelmiyor.
Daha sonra hayatımıza giren öğelerin kimi bizi zenginleştirdi, kimi yoksullaştırdı, kimi nevrozlarımızı, bunalımlarımızı yarattı.

Ama, onca acının onca sorunun içinde “Yaşama Coşkusu” denen büyüyü yitirmemeye çalıştık.
Ömrümüz, yaşadığımız için doğaya sunulmuş bir minnettarlık çığlığına dönüştü.

Zülfü Livaneli, 08.12.1991. Diktatör ile Palyaço, s. 230-232.

Zülfü Livaneli'nin bu yazısının üzerinden tam 26 yıl geçmiş. Manifestoyu kaleme alanlar şimdi ne düşünürlerdi acaba? Hayatın ufacık ekranlara sığdığı, medyanın devrim geçirdiği, iletişim hızının katlandığı, genetiği değiştirilmiş ürünlerin tüketildiği bir çağda sizce de hayatımızı fakirleştiren unsurlar, zenginleştirenlerden daha fazla değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder