Ay Işığından Gün Işığına - Çiğdem Metin Kurutaç - Sevdalım Hayat
 Ay Işığından Gün Işığına - Çiğdem Metin Kurutaç

Ay Işığından Gün Işığına - Çiğdem Metin Kurutaç

Paylaş

 Ay Işığından Gün Işığına
Ben bir küçük gece kuşuyum.

Geceleri o âlem senin bu âlem benim, yalınayak gezmeyi çok severim.
Gece gezmelerim bitip gündüz olduğunda ise hep bir üzüntü gelir.

Yine gecenin bir vaktindeyim.

Saat kaç, bilmiyorum. Saatim yok ki! Olsa da bir şey anlamam.

Bir ırmağın üzerindeyim, yalınayak. Irmak kenarı boyunca benden daha uzun rengârenk çiçekler var. Daha önce hiç görmediğim kadar güzel bu çiçekler.

Her biri mis gibi kokuyor. Irmağın üzerinden bir karşı tarafa sonra tekrar aynı tarafa zıplayıp duruyorum. Taşlara çarparken köpük köpük çağıldayan suyun tatlı sesi kulaklarımda.

Boşluğa doğru sesleniyorum:

- Heyyyy! Burası çoook güzell!

Sesim yankılanıyor...

Karşıdan bir çığlık sesi cevap veriyor sesime. Ama bu ses benim heyecanlı, sevinçli sesime göre çok acı bir çığlık!

Beni uykudan uyandıran acı çığlığın neden kaynaklandığını tam olarak tahmin edemeyeceğim yaşlardayım. Belki 5 belki de 7... Anladığım tek şey, dışarda, sokağın değil sokağı kesen upuzun caddenin de ötesinde bir yerde ama sesi duyulacak kadar büyük bir huzursuzluk olduğu. Ben de huzursuzlandım. Kalkıp perdeyi araladım ve pencereden dışarı baktım. Dışarısı karanlık. Evlerin ışıkları genellikle sönük. Her yerde, sokağımızda ve mahallemizde ve bence dünyadaki herkes uyuyor.  Peki, gece herkes ama herkes uyuyorken, insanlar tehlikede olmaz mı? Annem babam da uyuyor, ya kötü insanlar kötülük yapmak için geceyi beklerlerse... Ya gelip bize de zarar vermek isterlerse onlarla tek başıma nasıl baş edebilirim ki!

Anneme seslendim. “Anne, suuu!”

Belki uyumamıştır. Uyuyorsa da uyanmalıydı zaten. Annem uyanık olursa kötüler de gelemezdi.

Az sonra ellerinde bir bardak su ve bir bardak süt ile çıkıp gelen annem gayet sakindi. Çığlık sesi falan duymamış gibiydi. Duysa da alışkındı, kim bilir... Benim gibi her şeye şaşıracak değildi ya!  Sudan sadece bir yudum aldım. Zaten hiç de susamamıştım. Sonra sıcak sütü de duraksaya duraksaya içtim. Neden bu kadar sıcaktı ki süt? Bunu içene kadar rüyama geri dönüş trenini de kaçıracağım.

Uyku arasında, hatta bazen rüyalar arası geçişlerimde sıcak süt içirirdi annem. Sonrasında hep daha huzurlu uyurdum. Öyle de oldu... Gözlerimi kapattım, annem üstümü örttü ve güzeelce uyudum. Yalınayak gezinmeye devam ettim.

Boyumu aşan bu rengarenk çiçekler daha önce hiç görmediğim kadar güzel. Dünyada böyle güzel kokan çiçekler olduğunu hiç bilmiyordum. Gece gezmelerimde sürekli yeni bir şeyler öğreniyorum. Doğayı önce rüyalarımda keşfediyorum. Köpük köpük çağlayarak denize doğru giden nehirde bazen balık oluyorum, bazen kıyıdaki bir ağaçtan düşen yaprak. Gezerken seslerle, renklerle dünyayı öğreniyorum. Dünyamız çok güzel renkler ve çok güzel seslerin olduğu mis kokulu bir yer... Mutlu oluyorum.

***
04.00

Aniden elektrik kesildi ve tam o sırada sokaktaki bir arabanın alarmı çalmaya başladı. Ardından kötü bir şey olacak sandım. Kötü şeyler duymaya alıştık ya. Kalkıp pencereden dışarı baktım. Uykulu gözlerle önce seçemedim, gözlerim kamaşıverdi. Ay, hilal olmuş, etrafı yıldız doluydu. Ayın ışığı sokaktaki tüm arabaların üzerine düşerek hepsini birer ateş böceği gibi gösteriyordu. Sokakta uzun zamandır geceleri yükselen lağım kokusu da yoktu. Şaşırdım. Bu haliyle hem ürkütücü hem de umut vericiydi sokak. Belki bu saatte herkes uyuyordu. Evet.

Acaba onlar da uyuyor muydu? İşte bu daha da umut vericiydi. Hepimizin huzurunu bozanlar? Masum insanları kendi hırsları uğruna harcayıp yok edenler. Doğayı para uğruna katledenler? Ve nasıl oluyorsa tüm bu yaptıklarını kendine hak görenler... Eğer bir tek ben uyanıksam gidip onları bulabilir miydim? Tam uykularının en derin yerinde boğazlarına çöküp hesap sorabilir miydim? Hesap sormak da neymiş, bu kirli insanları yeryüzünden silebilir miydim? 
Perdeyi iyice aralayıp tülü çektim. Ay ışığı odaya doldu. Bir uçak gökyüzünde usul usul ilerliyordu. Sokaktan bir kedi sesi geldi, sonra bir araba geçti. Ekin döndü yatakta...

04.26

Aniden etraf aydınlandı. Odada fazla ışık olmasın diye kalın perdenin arkasına gizlediğim gece lambası yandı yeniden. Ekin uyandı, yatakta oturdu. Saatin kaç olduğunu bilmiyor, bilse de onun için bir önemi yok. Birkaç saniye öylece durdu. Ay ışığı vurunca mavi yeşil gözleri daha da ışıltılı, bebek yüzü daha da pırıltılı, rüyadan yeni çıkmış gibi görünüyordu. Belki de öyleydi. Rüyasına ara vermiş olabilirdi. Dışarıdaki sesleri dinliyor ve anlamaya çalışıyor gibiydi. Bana bakıp kısık sesle "su" dedi. Suluğunu komodinin üstünden alıp uzattım ona. Bir uçak daha geçti üzerimizden. Bir yolcu geçti sokaktan, tekerlekli valizini sürüyerek. Topuk seslerinin ritminden belli ki uçağa yetişme derdinde. Ekin suyundan bir yudum içti ve “mamacık” dedi. Emziriverdim. Hemen uyudu. Mışıl mışıl… Geceleri duyduğum çığlık sesi yok artık. Bir martı çığlığı duyuyorum sadece. Ve ardından kargalar, kırlangıçlar... Sabahın tüm sesleri sıraya girdi. Galiba her şey yolunda.

Çiğdem Metin Kurutaç

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder