Varsa Yoksa Umut - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Varsa Yoksa Umut - Hande Çiğdemoğlu

Varsa Yoksa Umut - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

Varsa Yoksa Umut

“İnsandaki güzellik sevdasıdır dünyayı kurtaracak olan. İşini güzel yapmak, hayatı güzel yaşamak. Daha güzel yaşamak için koşulların değişmesini bekleyenler ömür boyu beklerler. Ömürler boyu. Bir tek, güzellik kaygısı duyarak yaşadığı koşullardaki olanaklardan sonuna kadar yararlananların, o koşulları değiştirme isteğinden şüphe edilemez.”

17 Ağustos, 12 Eylül, 5 Nisan, 12 Kasım… İnsanların ve içinde oldukları toplumun, yaşadıkları ülkelerin kaderini, tarihler mi değiştirir? Depremler, darbeler, krizler, gelirken yanlarına acıları, soruları, kaçışları, önlenemez değişimleri mi alır? Bir ülkede dayanışma rekabete, fedakârlık bencilliğe, nasıl sessiz sedasız gibi görünen çığlıklarla dönüşür? Ve “Bir insan neyi değiştirebilir?”
 
Çeşitli gazete ve dergilerde, siyasal kimliği ve hayat görüşü çerçevesinde yazdığı düşünce yazıları, öykü ve denemeleriyle yer alan Zafer Köse’nin edebi eserleri de aynı şekilde içinde bulunduğu ülkenin, dönemin ve toplumun izlerini taşıyor. Yazarın 2009’da basılmış ikinci romanı olan Sarsılmak, üzerinden yıllar geçse de etkisini kaybetmeyen bir dokuya sahip.

Gemlik, Yalova, İstanbul ve hangi şehirde olduğunun önemi olmayan cezaevlerinde geçen bir hayatın sarsıntılarını okuyoruz, Sarsılmak’ta. Roman, Serhan’ın kızı ve karısıyla birlikte yakalandığı 99 depremiyle başlıyor. Sonraki bölümlerde 12 Eylül askeri darbe haberiyle sarsılan genç Serhan’la birlikte geçmişe dönüyoruz.  Serhan’ın ilk gençlik yıllarını, kendini ve ülküsünü buluş yolculuğunu, mücadelelerini, ödediği bedelleri ve kayboluş serüvenine tanık oluyoruz. İlk aşkların, yol arkadaşlarının, kılavuz öğretmenlerin, aile bireylerinin hikâyeleri ile bezeli romanda insanın kaybolmaya direnen ruhunu, sorularını ve hayatta kalma duygusunun ışıldayan gücünü, apaçık hissediyoruz.

Sarsılmak’ta, bir insanın hayat hikâyesinden çok daha fazlası var. İçinde bulunduğumuz ülkenin yakın geçmişteki sarsıntıları, toplumun hızla yol alan yozlaşma serüveni, koşulların “Ruhuyla birlikte dimdik durabilmektir insan olmak” tanımını nasıl da alaşağı ettiği gerçeği var. Yapbozun içindeki kayıp parça Serhan’ı avucumuzun içinde tutarken, resmin tamamı, alabildiğine çıplak haliyle karşımıza dikiliyor.

İçten ve yalın bir dille akan roman,  “Bir insan neyi değiştirebilir?” sorusunun kemirdiği hayatları doğallıkla sunarken, soruların cevaplarını ışıtmaktan geri kalmıyor. “Bir bütünü meydana getiren parçalar, bütünden bağımsız olamazlar.” diyen anlatıcı, yaşanan her olayda topyekûn bir sorumluluğun varlığına dikkat çekiyor. Bireysel değişim, dönüşüm, mücadele ve tercihlerin düzene dahil olduğu gerçeğiyle baş başa kalıyoruz. İçinde bulunduğumuz “daha iyi olanın ne olduğu bilinemediği gibi daha yanlışın da tam olarak bilinemediği” koşullarda “herkesin koştuğu tarafın tersine koşmayı gerektirecek kadar önemli olan değerler”in gün be gün azalmasına, “bencillik ve korkaklığın yüce gerekçeleri”nin de her dönem, her koşulda kabul görmesine şaşmamalı…

“Haksızlığı kabullenmek kişinin sadece kendisiyle ilgili bir sorun değildir. Sevdiklerine ve hayata karşı sorumluluğu yerine getirmek için de haksızlığa direnmek gerekir.” diyor yazar. “İnsan kendi bulunduğu yerden, içinde yaşadığı zamandan bağımsız bakabilir mi dünyaya?” Ve ekliyor: “Hiçbir suç bireysel değildir. Bir suçun bütün cezası sadece onu işleyene yüklenmemeli. Her toplum, her sistem kendisi ne kadar suçluysa, cezaların o kadar ağırlaştırılmasını talep eder. Çünkü işlenen her suçu, sadece o kişinin suçu görüp vicdanını rahatlatmak isteyen bireylerden oluşuyor suçlu toplumlar.”

Bunun yanı sıra, bir tutum yaratmıyorsa insanları sevmenin, onlara üzülmenin anlamlı olmadığına dikkat çekiyor.  “Olağan zamanlarda yaşananların birer yansıması olarak olağanüstü durumlardaki sonuçlar” yaşamamızı halkın örgütsüz olması gerçeğine bağlıyor. Bu gerçeğin yanı başında duran “yıllarca kendi başının çaresine bakmak derdiyle, bencilce diğerlerinin sorunlarına aldırmadan yaşayan” insanların hastalıklı tepkileri ise, ancak dayanışmayla aşılabilecek olağanüstü durumları, olduğundan daha zor hale getiriyor.

Zafer Köse’nin, “Sarsılmak” romanı, yerli yerinde kurgusu, akıcı ve yalın dili, haklı tespitleri ve düşündürücü çıkarımlarıyla, okunduktan sonra “iyi ki” dedirten bir yapıt. Dostoyevski’nin şu sözlerine karşılık yazılmış dönemsel ve umutlu bir karşılama gibi.

“İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor, kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor.”

Hande Çiğdemoğlu

Sarsılmak
Yazar: Zafer Köse
Türü: Roman
Baskı Yılı: 2009
Sayfa Sayısı: 444
Yayınevi: Siyah Beyaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder