El Ele - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
El Ele - Hande Çiğdemoğlu

El Ele - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş
 
El Ele


Bir zamanlar sımsıkı tuttuğunda kalbindeki korku silinirdi çocuğun. Aynı eli tutuyor. Kemiklerin üstünde iğreti bir kumaş parçası gibi duran derinin giderek soğuması, şimdi onu hayatı boyunca duymadığı bir korkuya itiyor. Yaşlı elden can çekiliyor, gencin elinde buz gibi bir anı kalıyor.

*
Kadın, içindeki her bir hücrenin boğazlandığını sanarak kıvranıyor. İçinden bir insan çıkaracak olmanın verdiği korku ve heyecan, acısının birine bin katıyor. Tam üç nefeslik moladan sonra öfkeli bir dip dalgası gibi şiddetli bir diğer sancı geliyor. Çaresizce uzatıyor elini. Adam, sevdiği kadının acısını misliyle içine çekmek istiyor. Baba olacağına sevinmek aklına bile gelmiyor. Bu acıya sebep olup, onu paylaşamadığı için mahcup, tüm varlığıyla kavrıyor kadının elini. El ele bir acı, duvarları çınlatıyor.

*
Küçük insan yavrusu, su dolu sıcacık evinden çıkarıldığında, üstelik bildiği tek kişiyle olan bağını neşterle kestiklerinde, bocalıyor. Kıçına bir şaplak vurduklarında duyuyor kendi sesini. Alışkın olduğu kalp sesi, kan akışı, mide gurultusu, dışarıdan gelen uğultular gibi değil etrafında duydukları. Kendi sesi dâhil hiç biri tanıdık değil. Korkuyor. Onu sarmalayan ilk kişinin eline daha doğrusu parmağına can havliyle sarılıyor. Dünyaya gelen insan yavrusu ilk başta bir eli tutmayı öğreniyor.

*
Okul bahçesinde çocuklar el ele tutuşarak kutu kutu pense oynuyor. Arkalarını dönüyorlar, bedenler ters yüz olsa da eller tekrar birleşiyor. Sınıfa müfettiş geliyor, kimsenin bilmediği o soruyu yüksek sesle haykırıyor. Korkan iki kız sıranın altında el ele tutuşuyor. Sıra, onlara gelmeden teneffüs zili çaldığında bu kez sevinçle, el ele tutuşarak bir sağ, bir sol ayak sekiyorlar.

*
Çok seviyor oğlan kızı. Onu gördüğünde kalbinden ağzına yükselen dalga, başını döndürüyor. Yazdığı mektuplar, söylediği sözler, gözlerinin içine doğru akan bakışlar. Hiçbiri yetmiyor. O akşam güneş, bir ateş topu gibi denize batarken, oturduğu kayanın canını yakan sivriliği umurunda bile değil oğlanın. Bir cesaret, davranıyor. Nefesini kesen bir yavaşlıkla ilerleyen elleri, kızın gül yaprağı gibi yumuşak ellerini tutuyor. Güneş denizden geri çıkıyor.

*
Sesleri kısılırcasına attıkları sloganlar, her seferinde kantini çınlatıyor. İşte geliyorlar. Elleri satırlı, bakışları demirden, kana susamış canavarlara benzeyen akranları geliyor. Sesleri daha da yükseliyor, terli elleri birbirlerine kenetleniyor. Demiri gıcırdayan sandalyeler, ayağı sallanan masalar, ortalığı saran yanmış tost kokusu gidiyor, yerine davullarla borazanlarla tozlanan bir savaş meydanı geliyor. O eller ki birleştiğinde ne korku kalıyor, ne acı. Daha sıkı tutmalılar birbirlerinin ellerini. Daha kuvvetli olmalılar. Biliyorlar ki, bir örnek kıyafetli, beli silahlı, eli coplular geldiğinde buna ihtiyaçları olacak.

*
Bugün görüş günü. Kadın canından can verdiği evladının örselenmiş bedenine, küskün gözlerine bakıyor. İçinden yükselen acının, öfkenin, feryadın şu aradaki kirli camı tuzla buz etmeyişine şaşırıyor. Bir eliyle telefonu kulağına yapıştırırcasına tutarken, diğer elini cama yapıştırıyor. Diğer taraftan uzanan elle buluşuveriyorlar. İşte o zaman ne cam kalıyor, ne uzaklık, ne özlem. Anadan evlada geçen sıcacık sevginin arasında hiçbir şey duramıyor.

*
Michelangelo’nun ünlü tablosunda, yaradılış, Tanrı’nın Adem’e elini uzatmasıyla başlar. Ellerin buluşması, Nazım Hikmet dizesi gibidir, kutsaldır:

güneşli denizli kutsal bir el

Hani, sen el resimleri yaparsın Abidin diyor ya Nazım; dostuna, Küba devrimi sonrasında, Havana’nın 150 kilometre doğusunda gördüğü bir eli anlatıyor:

bir duvarın üstünde bir el gördüm
ferah bir türküydü duvar
el okşuyordu duvarı
el altı aylıktı okşuyordu boynunu anasının
on yedi yaşındaydı el ve Mariya’nın memelerini okşuyordu avucu nasır
nasırdı ve Karayip denizi kokuyordu
yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu boynunu altı aylık oğlunun
yirmi beş yaşındaydı el ve okşamayı unutmuştu çoktan
otuz yaşındaydı el ve Havana’nın 150 kilometre doğusunda deniz
kıyısında bir duvarın üstünde gördüm onu
okşuyordu duvarı

İşte Nazım’ın Abidin’den istediği mutluluğun resmi de bu elin anlamıyla ilgili:

okşamayı bir daha yitirmeyecek Kübalı balıkçı Nikolas’ın eli

*
İnsanı insan yapan uzvu elleri değil de nedir? Elleri ile düşünür insan, elleri ile işler, elleri ile sever. İnsan insana elleriyle tutunur.

Biriyle ilk kez karşılaştığında ya da onunla vedalaşırken tokalaşırsın. Dansların çoğu el ele başlar, kimi öyle de sürer. Sevdiğin için el ele tutuşursun, düşmemek için, tutmak için ve en önemlisi birlikte olmak için. Birlikte güçlenmek, direnmek, mücadele etmek için.

Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder