El
Ele
Bir zamanlar sımsıkı tuttuğunda kalbindeki korku silinirdi çocuğun. Aynı eli tutuyor. Kemiklerin üstünde iğreti bir kumaş parçası gibi duran derinin giderek soğuması, şimdi onu hayatı boyunca duymadığı bir korkuya itiyor. Yaşlı elden can çekiliyor, gencin elinde buz gibi bir anı kalıyor.
*
Kadın, içindeki her bir hücrenin
boğazlandığını sanarak kıvranıyor. İçinden bir insan çıkaracak olmanın verdiği
korku ve heyecan, acısının birine bin katıyor. Tam üç nefeslik moladan sonra
öfkeli bir dip dalgası gibi şiddetli bir diğer sancı geliyor. Çaresizce
uzatıyor elini. Adam, sevdiği kadının acısını misliyle içine çekmek istiyor.
Baba olacağına sevinmek aklına bile gelmiyor. Bu acıya sebep olup, onu
paylaşamadığı için mahcup, tüm varlığıyla kavrıyor kadının elini. El ele bir
acı, duvarları çınlatıyor.
*
Küçük insan yavrusu, su dolu sıcacık
evinden çıkarıldığında, üstelik bildiği tek kişiyle olan bağını neşterle
kestiklerinde, bocalıyor. Kıçına bir şaplak vurduklarında duyuyor kendi sesini.
Alışkın olduğu kalp sesi, kan akışı, mide gurultusu, dışarıdan gelen uğultular
gibi değil etrafında duydukları. Kendi sesi dâhil hiç biri tanıdık değil.
Korkuyor. Onu sarmalayan ilk kişinin eline daha doğrusu parmağına can havliyle
sarılıyor. Dünyaya gelen insan yavrusu ilk başta bir eli tutmayı öğreniyor.
*
Okul bahçesinde çocuklar el ele
tutuşarak kutu kutu pense oynuyor. Arkalarını dönüyorlar, bedenler ters yüz
olsa da eller tekrar birleşiyor. Sınıfa müfettiş geliyor, kimsenin bilmediği o
soruyu yüksek sesle haykırıyor. Korkan iki kız sıranın altında el ele
tutuşuyor. Sıra, onlara gelmeden teneffüs zili çaldığında bu kez sevinçle, el
ele tutuşarak bir sağ, bir sol ayak sekiyorlar.
*
Çok seviyor oğlan kızı. Onu
gördüğünde kalbinden ağzına yükselen dalga, başını döndürüyor. Yazdığı
mektuplar, söylediği sözler, gözlerinin içine doğru akan bakışlar. Hiçbiri
yetmiyor. O akşam güneş, bir ateş topu gibi denize batarken, oturduğu kayanın
canını yakan sivriliği umurunda bile değil oğlanın. Bir cesaret, davranıyor.
Nefesini kesen bir yavaşlıkla ilerleyen elleri, kızın gül yaprağı gibi yumuşak
ellerini tutuyor. Güneş denizden geri çıkıyor.
*
Sesleri kısılırcasına attıkları
sloganlar, her seferinde kantini çınlatıyor. İşte geliyorlar. Elleri satırlı,
bakışları demirden, kana susamış canavarlara benzeyen akranları geliyor.
Sesleri daha da yükseliyor, terli elleri birbirlerine kenetleniyor. Demiri
gıcırdayan sandalyeler, ayağı sallanan masalar, ortalığı saran yanmış tost
kokusu gidiyor, yerine davullarla borazanlarla tozlanan bir savaş meydanı
geliyor. O eller ki birleştiğinde ne korku kalıyor, ne acı. Daha sıkı
tutmalılar birbirlerinin ellerini. Daha kuvvetli olmalılar. Biliyorlar ki, bir
örnek kıyafetli, beli silahlı, eli coplular geldiğinde buna ihtiyaçları olacak.
*
Bugün görüş günü. Kadın canından can
verdiği evladının örselenmiş bedenine, küskün gözlerine bakıyor. İçinden
yükselen acının, öfkenin, feryadın şu aradaki kirli camı tuzla buz etmeyişine
şaşırıyor. Bir eliyle telefonu kulağına yapıştırırcasına tutarken, diğer elini
cama yapıştırıyor. Diğer taraftan uzanan elle buluşuveriyorlar. İşte o zaman ne
cam kalıyor, ne uzaklık, ne özlem. Anadan evlada geçen sıcacık sevginin
arasında hiçbir şey duramıyor.
*
Michelangelo’nun ünlü tablosunda,
yaradılış, Tanrı’nın Adem’e elini uzatmasıyla başlar. Ellerin buluşması, Nazım
Hikmet dizesi gibidir, kutsaldır:
güneşli denizli kutsal bir el
Hani, sen el resimleri yaparsın
Abidin diyor ya Nazım; dostuna, Küba devrimi sonrasında, Havana’nın 150
kilometre doğusunda gördüğü bir eli anlatıyor:
bir duvarın üstünde bir el gördüm
ferah bir türküydü duvar
el okşuyordu duvarı
el altı aylıktı okşuyordu boynunu
anasının
on yedi yaşındaydı el ve Mariya’nın
memelerini okşuyordu avucu nasır
nasırdı ve Karayip denizi kokuyordu
yirmi yaşındaydı el ve okşuyordu
boynunu altı aylık oğlunun
yirmi beş yaşındaydı el ve okşamayı
unutmuştu çoktan
otuz yaşındaydı el ve Havana’nın 150
kilometre doğusunda deniz
kıyısında bir duvarın üstünde gördüm
onu
okşuyordu duvarı
İşte Nazım’ın Abidin’den istediği
mutluluğun resmi de bu elin anlamıyla ilgili:
okşamayı bir daha yitirmeyecek
Kübalı balıkçı Nikolas’ın eli
*
İnsanı insan yapan uzvu elleri değil
de nedir? Elleri ile düşünür insan, elleri ile işler, elleri ile sever. İnsan
insana elleriyle tutunur.
Biriyle ilk kez karşılaştığında ya
da onunla vedalaşırken tokalaşırsın. Dansların çoğu el ele başlar, kimi öyle de
sürer. Sevdiğin için el ele tutuşursun, düşmemek için, tutmak için ve en
önemlisi birlikte olmak için. Birlikte güçlenmek, direnmek, mücadele etmek
için.
Hande
Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder