Zülfü Livaneli ve Sevdalım Hayat Konserleri
2 Ağustos’ta Kuşadası Amfi Tiyatro’daydım,
Zülfü Livaneli’nin etkileyici belgeselini izledim. Benim fikrimce bu sadece bir
konser çalışması değil, bir tarihi eser. Bu belgesel, bir dönemin ve müzik,
sinema, edebiyat alanlarında Türk ve dünya kültürüne büyük katkı yapmış önemli
bir sanatçının, Zülfü Livaneli’nin yaşamının gelecek nesillere ders ve ilham
olması açısından çok önemli.
Biraz konser atmosferini paylaşayım mı?
Zülfü Livaneli'yi dinlemeye gelenler
arasında olgun yaş grubu (50-60) epeyce yüksek orandaydı; oysa kitaplarını okuyanlar
arasında gençler çoğunlukta. Konsere gelen yaşıtlarının ise, aynı dönemi
beraber geçirmiş olma yârenliğiyle ve özlemiyle geldiklerini düşünüyorum. Ancak
onun fikirleri hiç eskimez. Çünkü günübirlik polemiklerden ziyade, kalıcı
insanî problemlere ışık tutmuştur kitaplarında ve sohbetlerinde. Yaşıtları ve
bizler onu yaşama ve hissetme şansına nail olduk, fakat bizden sonraki gençler daha
çok kitaplardan öğrenecekler. Onun hayata ve insanlığa bakışından feyz
alacaklar.
Gençlerle çalışan insanların daha uzun yaşadığını düşünürüm, hem hayatta hem hafızalarda.
Zülfü Livaneli sahneye çıkmadan önce yaklaşık 50 kişilik, gencecik
müzisyenlerden oluşan orkestra sahnede yerini aldı; onların enstrümanlarını
akort etmeleriyle geçen 2-3 dakikalık heyecanlı bekleyişten sonra, dünyaca ünlü
şef Rengim Gökmen sahneye geldi ve o kalabalık orkestra aynı anda jilet gibi
çalmaya başladı, ezbere bildiğimiz besteleri. Belki bin kişinin olduğu
tiyatroda kafalar kımıldamadan sahneye bakan insanlarla, bir arada olup aynı
duyguları paylaşmak çok güzel.
Orkestrayla beraber Zeynep Halvaşi, büyülü sesiyle "Nefesin Nefesime"yi
söylerken etrafımdaki kalabalık grubun aynı tonda “nefesin nefesime” diye
mırıldanması tüylerimi diken diken etti. Özlenmişti bu şarkılar belli ki.
Tevfik Rodos ve Görkem Ezgi Yıldırım güzel sesleriyle, sırasıyla Livaneli
bestelerini seslendirdiler. Bu değerli ve donanımlı sanatkârları derhal Google’dan
didik didik araştırıp, sosyal medyadan takip etmeye başladığımızı da
belirtmeliyim…
Sonra Zülfü Livaneli sahneye çıktı ve müzik tarihine geçmiş her bir bestesinin
hikayesini anlatarak, bizleri Yaşar Kemal, Uğur Mumcu, Rutkay Aziz, Abidin Dino
ile buluşturarak, kah güldürüp kah hüzünlendirerek eski günlere götürdü. Eşim
dedi ki "Bu hikayeler daha çok olmalıydı."
Tadına doyamadık, çünkü canlı bir tarih, gözleriyle gördüğünü, yaşadıklarını anlatıyordu.
Bu hikayelerdeki insanlar Türkiye’ye etki etmiş insanlardı, çok etkileyici ve öğretici anılardı.
Zülfü Livaneli, açık, berrak ve net konuşuyor, aynı yazı dilinde olduğu gibi.
Esprili, zeki ve renkli. Çeşit çeşit kültürler, kitaplar, insanlar, sohbetler,
yerler, zamanlar geçirmiş bir insan o; imbiğinden damlatıyor. İyi kalpli bir
konuşmacı, bu yüzden çekiyor insanları.
Programın sonunda izleyiciler arasından sahneye gelen Efeler Belediye başkanı,
eski milletvekilli Fatih Atay, Zülfü Livaneli için, "Birlikte uzun yıllar
çalıştık, acı tatlı günlerimiz oldu. Ama Zülfü abi hep dik durdu, ondan çok şey
öğrendim” dedi. “Acı " dediği fikir ayrılıklarıydı mutlaka ama "o hep
dik durdu" cümlesi de yıllar sonra anımsanan işte...
Livaneli’nin hikayelerinden şunu çıkardım. Her dönemde politikayı elinde
tutanlar "doğru söyleyenlere" kızmış ve onları hapsedip, en azından
kendi saltanatları süresince susturmak istemiş. Bu bir zamanlar Demokrat
partiymiş, o veya bu partiymiş, sonra başka parti olmuş. Yani sol bir parti de
kızmış ona, sağ bir parti de. Çünkü sanat, edebiyat, müzik gibi insanî,
duygusal ve toplumsal işlerle uğraşan insanlar, sorunlara duyarsız kalamıyorlar.
Yanlışı uyarıyor, eksiği gösteriyorlar. Ülkemizin geleceği için sahip çıkmamız
gereken bu insanları, siyasetle uğraşan insanlar maalesef anlamıyor.
Son olarak, yazımın başında demiştim ya, genelde izleyiciler olgun yaş grubuydu
diye. Konser bitişinde kafamdan geçen düşünce: "Keşke 9 yaşındaki oğlumu
da getirseydim" oldu. Severek izleyip dinleyeceğini, çok keyif alacağını
ve bana sorular sorup duracağını biliyordum.
Bu belgesel-konser, dilerim bir gün okullarda müzik derslerinde izlettirilir.
Eğer gitmeyi düşünüyorsanız çocuklarınızla gidin derim. Çünkü sanatla, müzikle,
edebiyatla, sinema ile kabalığı törpülenecek daha çok ruha ihtiyacımız var,
çünkü Kemal Atatürk’ün dediği gibi, sanatsız kalan bir toplumun hayat
damarlarından biri kopmuş demektir.
Asiye Açar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder