EYLÜL
KARŞILAMASI
Kökeni Akatçaya dayanan eski bir kelimedir ve
“bağbozumu” anlamına gelir. Akdeniz iklimine sahip ülkelerde sonbahar
habercisi, Miladi takvimin dokuzuncu ayının ismidir Eylül. Onu duyunca
çoğumuzun sırtına bir ürperti, yüreğine bir hüzün çöker. Ya da böyle olması
gerektiğini düşünürüz. Çünkü bu, biz fark etmeden öğrendiğimiz bir şeydir.
Düşünmeden kederleniriz. Yeni geleni coşkuyla karşılamak yerine, eskisinin
gidişine üzülmeyi tercih ederiz. Sonbahar ise Eylül’ün ardından Ekim ve
Kasım’la harikulade bir mevsim olmasına rağmen, üzerine yapışmış karanlık
yaftalarla ağır ağır ilerleyecektir. Her sene olduğu gibi…
Sonbaharla alıp veremediğimiz nedir bilmiyorum
ama gayet keyifli sayılabilecek bir mevsime hüzün, melankoli gibi kavramlar
yakıştırılmış. “Hazan zamanı”, “Ömrümüzün sonbaharı”, “Güz gülleri” gibi
tanıdık tamlamalar, en hisli notalarla, en dokunaklı kurgularla hayatımızda yer
etmiş gibi görünüyor. İlkokulda öğrendiğimiz bir şarkı var:
“Sonbahar geldi, yaz sona erdi. Sert
rüzgârlar dalları yerlere serdi.”
Sözlerini bilenler, bu şarkının bir çocuğu dahi
hüzünlendirecek duygusallıkta notaları olduğunu hatırlar. Üstelik mevsimleri
“İlkbahar-Yaz, Sonbahar-Kış” diye sıralamış, resimlerini panoya bu sırayı
bozmadan asmışızdır. Mevsimlerin başı olan ilkbahar, rengârenk desenleriyle
coşkulu ve neşeliyken kışın habercisi sonbahar, sert, acımasız ve
karanlıktır. Biri baharın ilki, diğeri
sonudur.
Sahil kasabasında doğup büyümüş biri olarak,
gözdem sonbahardır benim. En çok da Eylül’e düşkünüm... Kışın sonundaki “önümüz
yaz” umudundan bile daha çok heyecanlandırır beni sonbaharın gelişi.
Kederlenmek şöyle dursun ruhumda serin ve coşkulu bir deniz dalgalanır. Yeni
bir işe başlar, o çok istediğim kitabın ilk sayfasına dokunur, ne zamandır
dinlemediğim şarkıyı yeniden dinler gibi neşelenirim. Sonbahar bana göre
tazedir. Üstelik sahip olduğum şeyi geri almış gibi gururluyumdur.
Sonbahar ne güzel mevsimdir. Yazın abartılmış
coşkusu, bitmeye yüz tutmuş, arsız sıcaklar, yerini sabah ve akşamları beliren
merhametli rüzgârlara bırakmıştır. Şehir, özelikle de sahil ve kumsallar
yabancı istilasından kurtuluyordur nihayet. Yazlıkçılar, akşamları hırka
giymeyi, sabaha karşı pencerelerini kapatmayı, pike yerine battaniye örtmeyi,
terlikleri içindeki çıplak ayaklarının üşümesini sevmezler. Okulların da
açılacak olmasıyla yavaş yavaş geri çekilirler. Şezlonglar katlanır, şemsiyeler
toplanır. Yazlık evleri temizlenir, buzdolapları boşaltılır, koltuklar,
üstlerine atılmış beyaz örtülerle uyumaya bırakılır. Kimine göre “tatilci” bana
göre “yazlıkçı” topluluğu, mayolar, şortlar ve terliklerle dolu valizlerini
bazen D, bazen F plakalı koca arabalarına yükler, artık dalgalı olduğu için
sevmedikleri denize nankörce bir bakış atıp yola koyulurlar. Onların gidişini,
misafir çocuğa zorla verilmiş oyuncağını geri alan bir ev sahibi gibi keyifle
izlerim.
Ortalıkta pervasızca dolaşan güneş kremi,
meyveli kadın parfümü, haşlanmış mısır kokuları yoktur artık. Yerlerde ters dönmüş boynu büyük dondurma
külahları, sağa sola yapışmış pamuk helva parçaları, üstüne basılmış meşrubat
şişeleri daha azdır. Temizlik işçileri, işleri çabucak bittiğinden
süpürgelerine kollarını dayayıp denize karşı keyif sigarası içmeye başlamıştır.
Kafedeki en sevdiğiniz masa da, deniz kenarındaki en büyük bank da boştur.
Üstelik sezonun en çıstaklı şarkıları susmuş, yerini olması gerektiği gibi
deniz dalgası ve rüzgâr uğultusuna bırakmıştır. Ters çevrilmiş kayıklar da, yaz
boyu kimi sevgiden kimi nefretten hırpalanmış sokak köpekleri de soğumuş
kumlara uzanmıştır. Sürekli denize atılıp, kıyıya geri gelen taşlar bile
sakinleşmiştir. Deniz, hırçın dalgalarıyla kendini temizlemeye, ruhunu
dinlendirmeye çalışıyordur. Bir süre sonra en duru ve en güzel haliyle
sakinleşecektir.
Deniz tutkunları için yaz, sevgiliyle yaşanan mecburi
ve gürültülü bir ara gibidir. Sonbahar
ise birbirini tarif edilmez biçimde özleyen iki aşığın kavuşması değil de
nedir?
Yazın
zalim, ilkbaharın kararsız, sonbaharın sevecen ve kışın cimri güneşinin
altındaki her halini bildiğiniz denizle birlikte sahil, taşlar, kaldırımlar,
ağaçlar, duraklarla baş başasınızdır artık. Kendi halinde sakince akan günlere
kavuşmuş olmak ne güzeldir.
Temmuz’un, Ağustos’un, aceleci ve telaşlı haline
gülümseyerek el sallamaktır Eylül. Abartılı coşkulardan, anlamsız koşturmalardan,
geç gelen gecelerden, bitmek bilmeyen düzensizliklerden sıyrılıp, usulca
balkonun kapısını kapatmaktır. Ağaçların yapraklarını dökmesi, leyleklerin
toparlanıp gitmesi, bahçedeki mevsimlik çiçeklerin solması hüzünlü gibi görünse
de, zeytin hasadı gibi güzellikler, alabildiğine neşe verir. Sonbahar yeni
hayaller, yeni hedefler ve bolca çalışmaya atılan ilk adımlarla yeni yılın
başlangıcı gibidir. Ve bence asıl sıralama “Sonbahar,
Kış- İlkbahar -Yaz” dır.
Hande
Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder