Susmam, Susamam - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Susmam, Susamam - Hande Çiğdemoğlu

Susmam, Susamam - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

SUSMAM, SUSAMAM

Susmak bir seçimdir. Çoğu durumda, seçeneklerin en kolayıdır. Üstelik alışkınızdır susmaya. "Söz gümüşse, sükût altındır" sözünü en baştan yanlış anlamışızdır. Çünkü aynı atalarımız şunu da öğütlemiştir. "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın!" Etrafımıza küçücük bir daire çizmişizdir. Dışarı pek çıkmayız. Ara sıra kafamızı uzatıp yılanları görsek de vakit kaybetmez, hemen içeri çekiliriz.

“Zulmün karşısında susan dilsiz şeytandır.” sözü de bizdendir ama susmayı öyle iyi biliriz ki "Eski köye yeni adet" getirmeyiz.  İşin aslı çoğu kez de korkarız. Hem “Arsız güçlü olunca, haklı suçlu olurmuş” derler. Çoğu kez doğrudur da. Elimizi taşın altına koymaz, üstüne üstlük başımızı kuma gömüveririz. Çünkü başı dışarda, elleri taşın altında olanların hali ortadadır.

Komşumuz karısını öldüresiye döver, seslerini duyar bazen gözümüzle görürüz ama aile işine karışmayız. Belediye sokak köpeklerini zehirler, bir bahane buluveririz; "Zaten çocukları korkutuyorlardı." Oysa çocuklara kıyılır. Onlar kurslarda, okullarda tecavüze uğradığında, "münferit olay" diyen devlet büyüklerimizle birlikte olayları kınayıveririz. Sessizce… "Yer yerinden ne olursa oynayacak?" diye soran vicdanımızın sesini susturacak bir şeyler buluveririz. Kapımızın önünde dövüle dövüle gencecik Aliler ölür, kiminin gözü çıkar, kiminin kulağı patlar, "şahit yazarlar" diye susarız. Kim bilir "anarşist" derler maazallah.

Ormanlar yanar, ağaçlar sökülür, dereler kurutulur, nasılsa bizden uzaktadır. Kendiliğinden olan doğal olaylarmış gibi "vah vah"la geçiştiririz. Her gün başka başka yerlerde ömrü solan gencecik çocuklara dediğimiz gibi. Hava durumu gibi normal bir haber olmuştur "şehit haberleri".  Haber demişken, "beğenerek takip ettiğimiz" gazeteciler, yazarlar hapse atılır. Hemen yerlerine başkalarını koyuveririz.

Çocuklar büyüyordur. Eğitim denen sistem, içi boş bir kör yumak halindedir. Oysa biz ülkemizin geleceğini eti ve kemiğiyle birlikte devlet babaya vermişizdir bile. Okullar biter, "Ya nasip" deriz.  İşsizlik hep vardır. Daha da artmıştır. Üstelik gençler artık canlarına kıyıyordur, "kader" deriz. Soframızdaki mercimek bile kendi toprağımızda yetişmez, yine de "şükür" deriz. Sağlığımız, refahımız, güvenliğimiz, geleceğimiz ipte yürüyen acemi bir cambazdan beterdir. Yine de susarız.

Gabriel Garcia Marquez'in ünlü romanı Kırmızı Pazartesi'de bir kasabada yaşanan cinayet konu edilir. Santiago Nasar öldürülür. Bu, romanın başından bellidir ama yine de okuruz. Cinayetin nasıl olduğunu değil, koca bir kasabanın nasıl sustuğunu okuruz. Ve dünyanın öbür ucundan gelen bu hikâye, bize hiç yabancı gelmez. Çünkü biz susmayı iyi biliriz.

Bu koca suskunluklar topluluğunun içinde, karı delerek çiçek açanlar yok mudur? Vardır elbet. Hep olmuştur. Bizim suskunluğumuzun bedelini ödeyecek birileri hep çıkmıştır. Şimdilerde "Adam olmaz!" dediğimiz gençlerden çıkıyor o güzel sesler.  Berkay Gezgin'in umutla haykırdığı  "Her şey güzel olacak" cümlesi gibi, ölü topraklı sokakları havalandıran başka bir söz daha var. "Susamam"

Şanışer adıyla bilinen rapçi Sarp Palaur'in teklifiyle Fuat, Ados, Hayki, Server Uraz, Beta, Tahribad-ı İsyan, Sokrat St, Ozbi, Deniz Tekin, Sehabe, Yeis Sensura, Aspova, Defkhan, Aga B, Mirac, Mert Şenel ve Kamufle gibi 18 müzisyen genç bir araya geliyor. Doğa, kuraklık, hukuk, adalet, hukuk, Türkiye, İstanbul, eğitim, sorgulamak, kadın hakları, gurbet, hayvan hakları, intihar, faşizm, sokak, trafik gibi hepimizin içinde boğulduğu konulara dokunan bir şarkı yapıyor. Rap gibi hayat bulmakta zorlanmış bir müzik türü ile kısa zamanda milyonlara ulaşıp, takdir ve destek görüyor. "Müziğin bir şeyler değiştirebileceğine inanıyoruz" diyen sanatın vicdanından bahseden gençler bunlar. Şöyle diyorlar:

"Gel, gün olur hapsolur bu suçlu cümleler!
Yenilir hiç olurum fark etmezler!
Susma, susamam!
Korkma yanıma gel!"

Umutlanıyoruz. Cesaretleniyoruz. Sonrasında beklenen oluyor. Kimileri yine bir kelimeden, bir cümleden rahatsız oluyor. Kudretli ellerini abaların altına sokup, bildiğimiz o sopaları gösteriyorlar. Doğal olarak gençlerin bir kısmı korkuyor. Dinleyenlerin, yazanların, çizenlerin bazıları da öyle… Yine de ardında, korkmayan ve artık susmayacak milyonlar bırakıyor bu şarkı. Sanatın vicdanı korkuyu yeniyor.

Susmak bir seçimdir. Ama ülkeni seçemezsin. Doğduğun, doyduğun, nefes aldığın, güldüğün ve ağladığın yer senindir. Güzellikleri, çirkinlikleri, dertleri, tasaları da senindir. Ülkenin sorunları, "bana ne" diyemeyeceğin kadar fazlaysa artık, susmak bir tercih meselesi olmaktan çıkar. Bundan sonra susmak ya da susmamak bir vicdan ve ödev meselesidir.

Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder