Eskiler hüzündür. Ne kadar mutlu geçmiş olursa
olsun geriye bakmak hep üzüntü verir. Bakarken dikkat etmezsin ne kadar çile
doluymuş yıllar, fark etmezsin aslında yaşadım
diyenlerin sayısının ne kadar az olduğunu. 60 saniyenin 50 saniyesinde acı,
mutsuzluk, hüzün, kızgınlık, öfke, kin. Geriye kalan 10 saniyede kahkaha atıp
güleceksin. Hayır, yanlış yok, 50 saniye içerisinde görülen gülümsemeler gerçek
değil, birer yanılsama, sadece yanılsama. Devam etmek için, devam etmenin bir
anlamı olması için gereken yanılsamalar.
Acı, acı, acı… Kimisi için bir dosta elveda
demek, kimisi için birini kaybetmek, kimisi için meteliksiz kalmak, kimisi için
bir yere gidememek, kimisi için bir damının olmaması, kimisi için hiç tanımadığı
milyonların mutsuz olduğunu bilmek, kimisi için bir ağacın son nefesini
vermesi, bir kuşun kanadının kırılması, kimisi için milyarlarca insan arasında yalnız
kalmak…
Gerçekçi olmakla kötümser olmak arasında fark
edilir bir çizgi yok, boşuna arama. İsyanın dili gerçekçiyken aynı zamanda
kötümser midir? Evet, ama bir anda her şeye rağmen bir anda iyimserlik galip
gelir, hesap sorulacak, hatalar düzelecek, her şey çok güzel olacak, denir.
Her şey çok güzel olacak. Hayır, her şey çok
güzel olmayacak. Sadece olması için çaba harcanacak, sonra?
Neden bu cümleyi kurduk? Çünkü 7,7 milyar
insanın hepsi “iyi” değil. 7,7 milyar insan kendi 10 saniyelerini arttırmak
için diğerlerinin 50 saniyesini yaratanlar aslında.
Zaman geçtikçe daha iyi günlere gidildiği,
bizden sonra geleceklerin daha güzel zamanlar göreceğini sanmak mümkün. 16 saat
çalıştıktan sonra artık yorgunluğa dayanamayan 19. y.y. çocuğu ölüyordu, 10 TL
yevmiye için kendisinden ağır yükü taşırken ezilen 21. y.y. çocuğu da ölüyor.
5189 kişinin ölümünü emreden eski asker yeni
devlet başkanı ölene kadar dişlerini gıcırdata gıcırdata yaşayacak, tıpkı 243 kişinin
ölmesini bekleyen sonra da kendisi 590 kişiyi öldüren eski asker yeni devlet
başkanının, milyonlarca insanın hayatını karartmasına rağmen, ölene kadar dişini
gıcırdata gıcırdata yaşadığı gibi…2977 kişinin öldürülmesini bahane edip 2
milyon insanı öldüren bir başkan hiçbir şekilde hesap vermeden yaşamaya devam
ediyor. Eylemlerini kendine ilham aldığı 65 milyonun ölümüne sebep olup sonra
intihar eden adamın aptal olduğunu düşünerek. Zira yaşasaydı idam edilmeyecekti
belki de.
2019 yılında, her şeyin eskiye göre güzel
olduğunu sandığımız 21.yy’da dünyada 152 milyon çocuk işçi var. O kadar hızlı ilerliyoruz ki 2025’te 121
milyon çocuk işçi olacak. Güzel ve yalnız ülkende 5 yılda 319 çocuğun
ölmesi seni etkilemiyordur belki, tanımıyorsun, sadece bir sayı görüyorsun,
yarın kendi çocuğunun da sayıya dâhil olabileceğini görmezden gelerek.
Muhteşem dörtlüden Finlandiya’da her yıl 50 bin
kadın, Danimarka’da 24 bin kadın tacize uğruyor, Norveç’te yargılamanın uzun
sürmesi ve mahkûmiyetle sonuçlanma ihtimalinin düşük olması sebebiyle tacizle
ilgili ihbar sayısı çok düşük, İsveç “rıza olmadan cinsel ilişkiye zorlamayı”
henüz 2018 yılında suç kapsamına aldı.
Kötümser miyim? Belki. Bu, yukarıdaki sayıların
gerçekliğini ortadan kaldırır mı? Hayır. Kusura bakma, kafan şişti değil mi? Oysa
basit gündelik işlerle uğraşıp kafa yormamalıyız, böyle büyük şeyler düşünüp ne
yapacağız, nasılsa değişmeyecek değil mi? Doğru bu konuları düşünmemek lazım,
yoksa 10 saniyesini 20 saniyeye çıkarmak için senin 10 saniyeni çalan adamları
engellemek için kötü şeyler yapabiliriz…
Kötü adamlarla savaşırken kötü olmak. Hayır,
onlar gibi olmak değil, onlar gibi hile yapmak, yalan söylemek değil. Onlar
gibi kötü adam olmak değil. Belli bir süre, sadece belli bir süre, onları
yenene kadar kötü şeyler yapmak.
Lucifer/Şeytan/İblis, ismi fark etmez, Tanrıya
isyan ettiğinde bir ant içmiştir, kıyamet gününe kadar çekebildiği kadar insanı
kendi tarafına çekecek, saptıracaktır. Neden? “Ben haklıydım, o insan önünde diz çökmemi hak etmiyor, sandığın kadar
değerli değil.” diyebilmek için. Haklı mı? Evet, haklı. Bu dünya yaptığı
tüm kötülükler için şeytanı suçlayan insanlarla dolu. Kendi sefil varlıklarını
işledikleri suçtan ayrı tutan, vicdan denen kavramla hiç tanışmamış insanlarla
dolu. Eğer, her şeye rağmen bir çocuğum olsun, geleceği olsun diyorsan bu
kötülükle mücadele etmek zorundasın. Ama bu mücadeleyi kazanmanın yolu Lucifer
olmaktan geçiyor, bunu fark etmek gerek…
Dünyada 7,7 milyar insan var. Her geçen gün sayı
artıyor, ölümlerimiz ne kadar fazla olursa olsun. Her gün bir paylaşım savaşı
veriyoruz. İstediğin o çocuğa, istediğin geleceği sadece para kazanarak
kuramazsın. O geleceği sadece isyanını haykırarak kuramazsın. O geleceği sadece
umut ederek kuramazsın. “Kazanmak” için aramızdan bazılarının eli kirlenmek
zorunda. Kazanmak için kötü adam dediğimiz o silik ama acımasız karakterlerin
elindeki silahların alınması gerek. Kazanmak için nefeslerinin kesilmesi gerek.
Çok mu acımasız, merhametsiz oldu? Bir maç
çıkışında oğlun bıçaklanacak, bir otobüs durağında annene araba çarpacak,
karını attığı twit yüzünden 4 ay hapiste tutacaklar, kızına bir inşaatta tecavüz
edecekler. Ağır oldu dur.
Kızının hastalığı için gereken ilaçlar
karaborsaya düşmüş, babana biber gazı sıkmışlar, annenin kafasına copla
vurmuşlar, oğlunu serviste unutmuşlar. Çok
mu uzak bu ihtimaller? Gerçekten çok mu uzak? Bu ihtimalleri düşünerek mi
çocuk yapmaya karar verdin yoksa zaten böyle gelmiş böyle geçer mi?
Ben tacize uğradım, kızım ve oğlum da
uğrayabilir diye karar verirken gerçekten düşündün mü? Yoksa önüme bakar,
hayatımı normal yaşar başıma bir iş gelmeden tamamlarım bu hayatı, çocuğum da
aynısı yapar mı dedin? Bu saydıklarımızı yaşayanlar çok mu uzaktaydılar da
gözünü kapattın?
İşini elinde tutmak için ideallerini köşeye
atmış patron ne derse onu yapıyorsun. Yalan söylüyorsun, rüşvet alıyorsun veya
veriyorsun, adam kayırıyorsun bazen de ayaklarını kaydırıyorsun… Bunları
yapmadığını farz edelim, dürüst bir işte dürüstçe çalışıyorsun, peki ne kadar
kazanıyorsun? İstediğin saatte çıkıp gidebiliyor musun? Çocuğunu kim büyütecek,
onu günde kaç saat göreceksin?
Dur hareketli bir parça açalım, eğlenelim,
içelim, kafa bulalım… Ya da iki rekât namaz kılalım, dua edelim, Allahım sen
günahlarımı affet, dünyaya barış getir, aileme sağlık huzur ver, mutlu et bizi.
Mesela? Para olsun, tatil olsun, gezmek olsun, sonra biraz daha para olsun,
sağlık olsun, biraz da gülelim, sonra? Sonra 85 yaşında da ölmeyeyim!
Henüz dünyayla tanışmayan bebekler, çok
güzeller, saf ve sevecenler. Çocuklar, bir hamur misali şekillenen o çocuklar.
Kimisi mızmız, kimisi uslu, kimisi yaramaz. Her şeye rağmen çocuk…
Sevmediğinden değil asla, gerçekten çok seveceğin için bencil olamazsın. Küçük
ihtimaller bizden uzaktadır deyip, henüz bi gıdım değişmemiş bu vahşi ormanda
bu kadar bencil olamazsın.
Evet biraz karışık bir kafa, çok karışık, bu
nedenle de “soy devam etsin” illetine
kapılıp aynı kafa karışıklığını yaşayabilecek, bu sırada başına her türlü
“talihsizliğin” gelebileceği savunmasız bir piyon
büyütmemen gerek.
Albert Camus "Çocuklara işkence yapılan bu dünyayı sevmeyi, ölünceye kadar
reddedeceğim." demişti. Buraya
gelmeyi sen seçmedin ama arkanda bırakacaklarını sen seçeceksin. Çocuklara
işkence yapan bu dünyaya bir kurban verip vermemek senin elinde- unutmadan
işkence çekmeden büyüyen o çocuk başkalarına işkence yapan biri de olabilir…
Yeşim
Yeşiloğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder