“Kuzenimin oğlu dururken falancayı işe alacak
değilim” ya da “(yakın arkadaş ismi)’nin karısı dururken İK’nın önerdiği kişiyi
mi işe alayım? O da mühendis, o da mühendis.. değil mi?” Makamım İnsan
Kaynakları bölümünün müdürünü susturma erkindedir. Güç bendedir ve bu güçle
toplumun kaderini biçimlendirme hakkını da kendimde görürüm. (Bu kısmı dile
dökülmüyor, amigdalanın hâkim olduğu alanda bilinç üstüne çıkmaksızın
gerçekleşiyor.. kendiliğinden.) Bildimcik lafları bittikten sonra zekâ
pırıltılarıyla süslü bir gülücükle gülüyor kerametli makam sahibi. Ekonomik
durumuna göre önemsediği şey gözlerinin önünde canlanıyor. Kendini İyi Hayat
Reçetesinin sadık bir kulu olarak kategorisine uygun eğlenceliklerle hayal
ediyor. Tatmin oluyor. Yetiyor hayatın ona sundukları. Zevkten titriyor,
kendinden geçiyor.
Çalışma hayatını “ekmeğini yakınıyla paylaşma
mantığı”yla yürütenlerin fikriyatı böyle. Ekmeğini yakınıyla paylaşma arzusu ne
kadar masum geliyor kulağa değil mi? Bunun yakın akraba evliliğiyle servetin
dışarı sızmasını önleme cinliğinden farkı yok.. sağlıksız genler ve nesil
pahasına. Bu maddiyatçı bakış açısının böyle dehşetli zararları var ama kimin
umru? Altınlar bizde kalsın önemli olan bu! Şirketleri, kurumları içi boşalmaz
para çuvalları olarak gören sığ lümpen zihniyet kapitalizmin belki de en güçlü
olduğu alanı yıkıp geçiyor. Bu alan; yeteneği ve bilgisi olanın, seçkinler
kümesine yükseliş yolunun açık olması. Bizde açık değil.. barikatlar var. Hem
ne barikatlar.. adı sanı bilinmez dev ve ağır makinalarla oluşturulmuş, ölü
gibi görünen canlı makineler.. gerektiğinde bir düğmeye basarak
çalıştırılabilir ve barikatı aşmaya çalışanı canından bezdirir.
Savurduğu hak sahibi kazandığı büyük zaferidir
bu tiplerin. Gönenerek oturduğu makam koltuğunda işleri yapılamaz hale getiren,
şirketi ya da kurumu felç edenler, felç kendilerine vurana dek bunu görmezler.
Felç indiğinde şaşkındırlar ya da önceden şerbetli oldukları için tınmazlar.
Tınmayanlar tüketecek yeni bir kurum, yeni bir şirket ararlar. Şaşkınlığa
düşenler de normalize olduklarında aynı şeyi yapma cinliğini çabucacık
keşfederler. Ortam müsait. Bunlar
başarısızlıklarıyla büyürler. Çünkü sosyokültürel yapımızda bunları besleyen
koca koca memeler var. Adam bir şirketi batırmıştır, yeteneksizdir ama onun
şirket batırmasını dahi değerli bulan, yetenekli ve bilgili adamı seçmeyen,
dirsek temasıyla adam yerleştiren mekanizmalar vardır. Bunlar dokunulmazlardır.
Bunlar ekonominin dinamitleridir. Bu berbat zihniyet modernsilerin ve teokrasi
hülyalılarının bileşkesidir. Birbirleriyle tek bu alanda birleşirler.. başka
alanlarda gırtlak gırtlağa mücadele verirler. Oysa en temel alandaki bu etik
gereklilik, toplumun bel kemiğidir. Bel kemiğimiz kırık.
Bu kara düzen ve adam kayırmacılığı, bu
liyakatsizlik, arkasındaki basit mantıkla yüceltilen sosyokültür liyakat sahibi
insanın etiğini de gözden çıkarır. Çevre ikincildir, şehir planlaması,
ikincildir. Yaşanacak yerlerin planlaması, kaynakların doğru aktarılması,
estetik ve işlev gözetilmesi, bunların bütüncülleştirilmesi göz ardı edilir.
Beton dağlarını pazarlamak için Amerikan Mutfağı ya da Fransız balkonu
şirinciliği gönülleri fetheder. Sığlıkta bayram havası, birbirine su atarak
kahkaha yarıştırması yaşanır. Amerikalılar Türk’ün Amerikan mutfağını görse
ağızlarıyla gülmezler! Yaz başı ev ararken bana ballandıra ballandıra Amerikan
mutfağı diyen emlakçıya bunun oturma odasında bir tezgâh olduğunu yineleyince o
zaman siz falanca fiyatlı evlere bakacaksınız diye sırıtarak tavsiyede bulundu.
Zavallı adamın insani standartları üst sınıfın hakkı olarak görmesi ve bunu
içselleştirmiş olması yürekler acısıydı. Muhtemelen Starbucukus kahve bardağını
elinde bir meşale gibi taşıyan büyük çokluğun bir bireyiydi. Kılığı ve
konuşması buna delalet ediyordu. Devam edersek Fransız balkonunun işlevi nedir?
Hangi Türk bunu bilir? Balkonsuz evler yapmanın sihirli değneğidir Fransız
balkonu teranesi. Oysa pencereyi açtığında dayanacağın korkuluktan ibarettir
Fransız balkonu. Sihir Fransız sözcüğünün çağrıştırdıklarında gizli. Yaşasın
reklamcılar, büyük manipülatörler, yatırımcının sözleşmeli kardeşleri. Akıldışı
kentler kanserdir ve onların içinde yaşayanı da kanser ederler. Kanseri
yaşıyoruz.
Görev almak isteyenler havaalanlarında başka
ülkelere göçmek için isteksizce sıraya girer. Karrdeşim benimmcilerin lümpen
düşüncesini reddeden, pırıl pırıl gençlerdir bunların çoğu. Ülke vasatın
egemenliğine teslimken yavaş yavaş kötürüm olur. Liyakatsizler sürekli pansuman
yaparlar, pansumanda ve bunun pansuman olduğunu söyleyenleri darmadağın etmekte
uzmanlaşırlar. Gerçeğin karşısına “miş gibi” görünen bir gerçeklik çıkarırlar.
Ülke insanının miş gibi yaparak yaşamasına dair çok yazıldı. Bir de buradan
bakmak lazım. Gerçek olması gereken gerçek mevtalaşır. Mevtayı gömmek için bile
davranmazlar. Öylece açıkta gören gözler için bırakılır.
Yıkılması gereken pek çok sosyokültürel
hastalığımız var. Bunlara dokunmak bile mümkün olmuyor. Hak edenin, yetenekli
olanın; doğuştan güce yakın olanın ya da iltimasa çanak tutanların yerini
almaları gerekir.
Eşref
Alemdar
eshrefalemdar@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder