Karrdeşim Benimm! - Eşref Alemdar - Sevdalım Hayat
Karrdeşim Benimm! - Eşref Alemdar

Karrdeşim Benimm! - Eşref Alemdar

Paylaş

 Karrdeşim Benimm!
“Kuzenimin oğlu dururken falancayı işe alacak değilim” ya da “(yakın arkadaş ismi)’nin karısı dururken İK’nın önerdiği kişiyi mi işe alayım? O da mühendis, o da mühendis.. değil mi?” Makamım İnsan Kaynakları bölümünün müdürünü susturma erkindedir. Güç bendedir ve bu güçle toplumun kaderini biçimlendirme hakkını da kendimde görürüm. (Bu kısmı dile dökülmüyor, amigdalanın hâkim olduğu alanda bilinç üstüne çıkmaksızın gerçekleşiyor.. kendiliğinden.) Bildimcik lafları bittikten sonra zekâ pırıltılarıyla süslü bir gülücükle gülüyor kerametli makam sahibi. Ekonomik durumuna göre önemsediği şey gözlerinin önünde canlanıyor. Kendini İyi Hayat Reçetesinin sadık bir kulu olarak kategorisine uygun eğlenceliklerle hayal ediyor. Tatmin oluyor. Yetiyor hayatın ona sundukları. Zevkten titriyor, kendinden geçiyor.

Çalışma hayatını “ekmeğini yakınıyla paylaşma mantığı”yla yürütenlerin fikriyatı böyle. Ekmeğini yakınıyla paylaşma arzusu ne kadar masum geliyor kulağa değil mi? Bunun yakın akraba evliliğiyle servetin dışarı sızmasını önleme cinliğinden farkı yok.. sağlıksız genler ve nesil pahasına. Bu maddiyatçı bakış açısının böyle dehşetli zararları var ama kimin umru? Altınlar bizde kalsın önemli olan bu! Şirketleri, kurumları içi boşalmaz para çuvalları olarak gören sığ lümpen zihniyet kapitalizmin belki de en güçlü olduğu alanı yıkıp geçiyor. Bu alan; yeteneği ve bilgisi olanın, seçkinler kümesine yükseliş yolunun açık olması. Bizde açık değil.. barikatlar var. Hem ne barikatlar.. adı sanı bilinmez dev ve ağır makinalarla oluşturulmuş, ölü gibi görünen canlı makineler.. gerektiğinde bir düğmeye basarak çalıştırılabilir ve barikatı aşmaya çalışanı canından bezdirir.

Savurduğu hak sahibi kazandığı büyük zaferidir bu tiplerin. Gönenerek oturduğu makam koltuğunda işleri yapılamaz hale getiren, şirketi ya da kurumu felç edenler, felç kendilerine vurana dek bunu görmezler. Felç indiğinde şaşkındırlar ya da önceden şerbetli oldukları için tınmazlar. Tınmayanlar tüketecek yeni bir kurum, yeni bir şirket ararlar. Şaşkınlığa düşenler de normalize olduklarında aynı şeyi yapma cinliğini çabucacık keşfederler. Ortam müsait.  Bunlar başarısızlıklarıyla büyürler. Çünkü sosyokültürel yapımızda bunları besleyen koca koca memeler var. Adam bir şirketi batırmıştır, yeteneksizdir ama onun şirket batırmasını dahi değerli bulan, yetenekli ve bilgili adamı seçmeyen, dirsek temasıyla adam yerleştiren mekanizmalar vardır. Bunlar dokunulmazlardır. Bunlar ekonominin dinamitleridir. Bu berbat zihniyet modernsilerin ve teokrasi hülyalılarının bileşkesidir. Birbirleriyle tek bu alanda birleşirler.. başka alanlarda gırtlak gırtlağa mücadele verirler. Oysa en temel alandaki bu etik gereklilik, toplumun bel kemiğidir. Bel kemiğimiz kırık.

Bu kara düzen ve adam kayırmacılığı, bu liyakatsizlik, arkasındaki basit mantıkla yüceltilen sosyokültür liyakat sahibi insanın etiğini de gözden çıkarır. Çevre ikincildir, şehir planlaması, ikincildir. Yaşanacak yerlerin planlaması, kaynakların doğru aktarılması, estetik ve işlev gözetilmesi, bunların bütüncülleştirilmesi göz ardı edilir. Beton dağlarını pazarlamak için Amerikan Mutfağı ya da Fransız balkonu şirinciliği gönülleri fetheder. Sığlıkta bayram havası, birbirine su atarak kahkaha yarıştırması yaşanır. Amerikalılar Türk’ün Amerikan mutfağını görse ağızlarıyla gülmezler! Yaz başı ev ararken bana ballandıra ballandıra Amerikan mutfağı diyen emlakçıya bunun oturma odasında bir tezgâh olduğunu yineleyince o zaman siz falanca fiyatlı evlere bakacaksınız diye sırıtarak tavsiyede bulundu. Zavallı adamın insani standartları üst sınıfın hakkı olarak görmesi ve bunu içselleştirmiş olması yürekler acısıydı. Muhtemelen Starbucukus kahve bardağını elinde bir meşale gibi taşıyan büyük çokluğun bir bireyiydi. Kılığı ve konuşması buna delalet ediyordu. Devam edersek Fransız balkonunun işlevi nedir? Hangi Türk bunu bilir? Balkonsuz evler yapmanın sihirli değneğidir Fransız balkonu teranesi. Oysa pencereyi açtığında dayanacağın korkuluktan ibarettir Fransız balkonu. Sihir Fransız sözcüğünün çağrıştırdıklarında gizli. Yaşasın reklamcılar, büyük manipülatörler, yatırımcının sözleşmeli kardeşleri. Akıldışı kentler kanserdir ve onların içinde yaşayanı da kanser ederler. Kanseri yaşıyoruz.

Görev almak isteyenler havaalanlarında başka ülkelere göçmek için isteksizce sıraya girer. Karrdeşim benimmcilerin lümpen düşüncesini reddeden, pırıl pırıl gençlerdir bunların çoğu. Ülke vasatın egemenliğine teslimken yavaş yavaş kötürüm olur. Liyakatsizler sürekli pansuman yaparlar, pansumanda ve bunun pansuman olduğunu söyleyenleri darmadağın etmekte uzmanlaşırlar. Gerçeğin karşısına “miş gibi” görünen bir gerçeklik çıkarırlar. Ülke insanının miş gibi yaparak yaşamasına dair çok yazıldı. Bir de buradan bakmak lazım. Gerçek olması gereken gerçek mevtalaşır. Mevtayı gömmek için bile davranmazlar. Öylece açıkta gören gözler için bırakılır.

Yıkılması gereken pek çok sosyokültürel hastalığımız var. Bunlara dokunmak bile mümkün olmuyor. Hak edenin, yetenekli olanın; doğuştan güce yakın olanın ya da iltimasa çanak tutanların yerini almaları gerekir.

Eşref Alemdar
eshrefalemdar@hotmail.com



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder