Zaman Makinasını Beklerken - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Zaman Makinasını Beklerken - Hande Çiğdemoğlu

Zaman Makinasını Beklerken - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

 Zaman Makinasını Beklerken
Geleceğe Dönüş filmini ilk izleyen pek çok çocuğun hayalinde zaman makinesi yer almış olmalı. Sonrasında kuantum fiziği, paralel evren, zamanda bükülme, solucan deliği gibi astro-fizik kavramları günlük hayatımızda yer edinse de zaman makinasının yeri, çocuk belleğimizin en nadide köşesinde kaldı. O zamanlarda, ben de geçmişe yolculuğu düşlemiş hatta hangi zamana gideceğimi geceler boyu düşünmüştüm. Sonunda insanların mağarada yaşadığı yontma taş devrini seçtim. Nasıl iletişim kuracağım konusunu hiç düşünmesem de içinde bulunduğum zaman dilimindeki gelişmelerden onlara bahsetmek çok heyecanlı gelmişti. Gelecekten gelen bir çocuk! Ne kadar inanılmaz, ne kadar etkileyici! Henüz yazıyı hatta ateşi bile bulmamış olan insanlara elektrikten, otomobillerden, uçaklardan, televizyondan, telefondan bahsedecektim.

Gel zaman git zaman hayallerim kendi kardığım çamurlu bir suya düştü. Öyle ki gerçekten zaman makinası önüme gelip kapılarını açsa bile ona binmeyecektim. Beni bu hayalden caydıran korkum, bana yöneltilecek sorulardı. “Nasıl oluyor?” dediklerinde ne diyecektim? Ya “Haydi yap! derlerse. Henüz ilkokula gidiyordum. Bildiğim bazı şeyler vardı ama yetersizdi. Zaten kullandığım en basit eşyanın bile nasıl yapıldığını bilmiyordum. Mesela bir radyo nasıl çalışır, gazete matbaada nasıl basılır üstün körü bilsem de, yap deseler yapamazdım.

Neyse ki zaman makinası yoktu. Ama bu eksiklik duygusu tüm yetişkinliğime yayıldı. Nehir isimlerinden, trigonometri formüllerine, cinaslı kafiye kurallarından, savaş tarihlerine kadar gereksiz birçok konuyu çoktan seçmeli sınav sorularına göre ezberledik. Ezber insan beyni için önemlidir. Onu çalıştırır ve dingin tutar. Ancak insan yaşamında öğrenme kadar etkin yer tutmaz. Hele ki meraklanarak öğrenmenin tadı pek çok şeyde yoktur. Oysa biz bu duyguyu neredeyse hiç tatmadan eğitildik.

İş hayatına başladığımızda da durum değişmedi. Kitaplığımızda mesleki kitaplar vardı. Mevzuatlar, yönetmelikler, sadece maaşımızı etkileyecek teknik yönergeler. Önümüzdeki bilgisayarlarda, elimizdeki akıllı tabletlerde arama motorları bir tık kadar yakındı. Biz, olur da merak ettiğimiz bir şey olursa başlıkların altındaki paragraflar kadar bilgilendik. Nefis belgeseller, araştırmacı videolara erişmek kolaydı. Kiminin karşısında uyukladık, kimi daha eğlenceli bir diziye kurban gitti. Eğlenirken bile meraklanabilir sonrasında araştırabilirdik oysa.

Söz gelimi uzay-fizik alanında onca film çekildi. Tıpkı “Geleceğe Dönüş” gibi. Üstelik bunlar artık, ciddi bir bilim insanının içinde bulunduğu bir ekiple, gerçekçi temellere dayanarak kurgulanmıştı. Konuyla 140 dakika kadar ilgilendik. Bu kadarı bize yetti. “Vay arkadaş, zaman ne mene şeymiş, kafam almıyor vallahi.” dedik çıktık işin içinden. Aslında kafamız bal gibi de alırdı, zorlamadık.


Bilim ve teknoloji hızla ilerlerken, bizler iyi kullanıcılar olarak kaldık. Çok iyi bilgisayar kullanıyoruz ama yazılım öğrenmeye gerek duymadık. Kullandığımız pek çok eşyanın düzeneğini merak etmedik. Elektrikli küçük ev aletimiz bozulduğunda yenisiyle değiştirmek üzere çöpe attık. Belki bir kez kurcalasak, o basit sorunu onarabilecek yetiyi kazanacaktık. Yolda otomobilimiz bozulsa en iyi bildiğimiz şey kurtarıcıyı aramak, kim bilir bisikletimizin zinciri atsa onu bile değiştiremeyeceğiz. Reçeli marketten alıyoruz, turşuyu ve salçayı da. Yap deseler, internetten tarif buluruz ne de olsa.

Bilgi, sonu olmayan bir evren. Ne kadar çok okusak, ne kadar çok araştırsak da elbette her şeyi öğrenmemize imkân yok. Ama hani çocukken içimizde olan, sonra okullarda cetvelle unutturulmaya çalışılan merak duygusu var ya! Lütfen onu sakladığımız yerden çıkaralım. Üstünkörü değil derinlemesine araştıralım merakımız her neyse. Artık bilgiye erişmek, Meydan Larousse ansiklopedileri, okul kütüphaneleri ile sınırlı değil ne de olsa. Oturduğumuz, hatta yattığımız yerden bile sadece parmak hareketiyle ulaşabiliriz aradığımız her neyse. O zaman belki, muhtemelen kendimizin seçmediği mesleklerimizin dar sınırlarını aşıp, daha renkli, daha bilgili, daha yetkin insanlar oluruz. Kim bilir belki karşımıza bir zaman makinası çıkar! Hazırlıklı olmalıyız.

Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder