Geleceğe Dönüş filmini ilk izleyen pek çok çocuğun
hayalinde zaman makinesi yer almış olmalı. Sonrasında kuantum fiziği, paralel
evren, zamanda bükülme, solucan deliği gibi astro-fizik kavramları günlük
hayatımızda yer edinse de zaman makinasının yeri, çocuk belleğimizin en nadide
köşesinde kaldı. O zamanlarda, ben de geçmişe yolculuğu düşlemiş hatta hangi
zamana gideceğimi geceler boyu düşünmüştüm. Sonunda insanların mağarada
yaşadığı yontma taş devrini seçtim. Nasıl iletişim kuracağım konusunu hiç
düşünmesem de içinde bulunduğum zaman dilimindeki gelişmelerden onlara
bahsetmek çok heyecanlı gelmişti. Gelecekten gelen bir çocuk! Ne kadar
inanılmaz, ne kadar etkileyici! Henüz yazıyı hatta ateşi bile bulmamış olan
insanlara elektrikten, otomobillerden, uçaklardan, televizyondan, telefondan
bahsedecektim.
Gel zaman git zaman hayallerim kendi kardığım çamurlu bir
suya düştü. Öyle ki gerçekten zaman makinası önüme gelip kapılarını açsa bile
ona binmeyecektim. Beni bu hayalden caydıran korkum, bana yöneltilecek
sorulardı. “Nasıl oluyor?” dediklerinde ne diyecektim? Ya “Haydi yap! derlerse.
Henüz ilkokula gidiyordum. Bildiğim bazı şeyler vardı ama yetersizdi. Zaten
kullandığım en basit eşyanın bile nasıl yapıldığını bilmiyordum. Mesela bir
radyo nasıl çalışır, gazete matbaada nasıl basılır üstün körü bilsem de, yap
deseler yapamazdım.
Neyse ki zaman makinası yoktu. Ama bu eksiklik duygusu tüm
yetişkinliğime yayıldı. Nehir isimlerinden, trigonometri formüllerine, cinaslı
kafiye kurallarından, savaş tarihlerine kadar gereksiz birçok konuyu çoktan
seçmeli sınav sorularına göre ezberledik. Ezber insan beyni için önemlidir. Onu
çalıştırır ve dingin tutar. Ancak insan yaşamında öğrenme kadar etkin yer
tutmaz. Hele ki meraklanarak öğrenmenin tadı pek çok şeyde yoktur. Oysa biz bu
duyguyu neredeyse hiç tatmadan eğitildik.
İş hayatına başladığımızda da durum değişmedi.
Kitaplığımızda mesleki kitaplar vardı. Mevzuatlar, yönetmelikler, sadece
maaşımızı etkileyecek teknik yönergeler. Önümüzdeki bilgisayarlarda, elimizdeki
akıllı tabletlerde arama motorları bir tık kadar yakındı. Biz, olur da merak
ettiğimiz bir şey olursa başlıkların altındaki paragraflar kadar bilgilendik.
Nefis belgeseller, araştırmacı videolara erişmek kolaydı. Kiminin karşısında
uyukladık, kimi daha eğlenceli bir diziye kurban gitti. Eğlenirken bile meraklanabilir
sonrasında araştırabilirdik oysa.
Söz gelimi uzay-fizik alanında onca film çekildi. Tıpkı
“Geleceğe Dönüş” gibi. Üstelik bunlar artık, ciddi bir bilim insanının içinde
bulunduğu bir ekiple, gerçekçi temellere dayanarak kurgulanmıştı. Konuyla 140
dakika kadar ilgilendik. Bu kadarı bize yetti. “Vay arkadaş, zaman ne mene
şeymiş, kafam almıyor vallahi.” dedik çıktık işin içinden. Aslında kafamız bal
gibi de alırdı, zorlamadık.
Bilim ve teknoloji hızla ilerlerken, bizler iyi kullanıcılar olarak kaldık. Çok iyi bilgisayar kullanıyoruz ama yazılım öğrenmeye gerek duymadık. Kullandığımız pek çok eşyanın düzeneğini merak etmedik. Elektrikli küçük ev aletimiz bozulduğunda yenisiyle değiştirmek üzere çöpe attık. Belki bir kez kurcalasak, o basit sorunu onarabilecek yetiyi kazanacaktık. Yolda otomobilimiz bozulsa en iyi bildiğimiz şey kurtarıcıyı aramak, kim bilir bisikletimizin zinciri atsa onu bile değiştiremeyeceğiz. Reçeli marketten alıyoruz, turşuyu ve salçayı da. Yap deseler, internetten tarif buluruz ne de olsa.
Bilgi, sonu olmayan bir evren. Ne kadar çok okusak, ne
kadar çok araştırsak da elbette her şeyi öğrenmemize imkân yok. Ama hani
çocukken içimizde olan, sonra okullarda cetvelle unutturulmaya çalışılan merak
duygusu var ya! Lütfen onu sakladığımız yerden çıkaralım. Üstünkörü değil
derinlemesine araştıralım merakımız her neyse. Artık bilgiye erişmek, Meydan
Larousse ansiklopedileri, okul kütüphaneleri ile sınırlı değil ne de olsa.
Oturduğumuz, hatta yattığımız yerden bile sadece parmak hareketiyle
ulaşabiliriz aradığımız her neyse. O zaman belki, muhtemelen kendimizin
seçmediği mesleklerimizin dar sınırlarını aşıp, daha renkli, daha bilgili, daha
yetkin insanlar oluruz. Kim bilir belki karşımıza bir zaman makinası çıkar!
Hazırlıklı olmalıyız.
Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder