Koşar Adım - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Koşar Adım - Hande Çiğdemoğlu

Koşar Adım - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

Koşar Adım
Koşmak iyidir. Harika bir spordur. Bir şeylerden kaçıyor ya da birilerini kovalıyorsanız işe yarar. Hele bir yere yetişecekseniz faydalıdır da. Ama ulaştığınız yerde bile durup nefeslenmiyor, bağdaş kurup oturmuyor, arkanıza yaslanmıyor, hatta yine koşmaya devam ediyorsanız sorun var demektir.

“Hayat ne kadar hızlı akıyor” diyenler, durup dinlenmeden bir yerlere yetişmeye çalışanlardan çıkıyor genelde. Hayat aslında hızlı falan akmıyor. Kendi kurgusal oyunumuz olan takvimlerin rakamları, birbirine eklenerek aynı hızla ilerliyor. Dünya ise evrenin yasalarını çiğnemeksizin kendi yörüngesinde milyarlarca yıldır olduğu gibi dönüyor. Acele eden, koşan, yakalamaya çalışan, kimi yetişemeyen ve bütün bunlar için hayıflanan bizleriz.

Sabahları tekrar tekrar çalan saat alarmları ile uyanıyoruz. Uykudan çıkmaya gönülsüz bedenimizi, güne belki birkaç hareketle hazırlamak ve sonra kendimizi suyun arındırıcı gücüne bırakmak için vaktimiz yok değil mi? Belki hızlı bir duş, belki de sadece yüz yıkama, diş fırçalama yeter de artar bile. Güzel bir müzikle kendine kahvaltı hazırlayan, sonra ekmeğin, peynirin belki bir yumurtanın, domatesin üstüne damlayan zeytinyağının tadını çıkarmak fantezi gibi geliyor çoğumuza.  Ayılmak için suda çözünür bir kahve ve yoldan alınacak bol yağlı bir poğaça neyimize yetmiyor!

Çabucak giyiniyorsunuz. Vücudunuza bakmıyorsunuz bile. Belki yeni oluşan bir ben, belki kapanmayan bir yara gözünüzden kaçıveriyor. Yüzünüze eklenen o çizgiyi zaten fark etmediniz. Onu görseniz sevebilirdiniz, kim bilir? Bir an önce evden çıkmanız, işe yetişmeniz lazım. Bu arada pencereden bakan komşunuzla hatırlaşmak aklınızdan geçiyor ama ondan da çabucak vazgeçiyorsunuz. Ya sohbeti uzatırsa, ya uzun uzadıya cevap vermeniz gereken bir soru sorarsa? Geç kalırsınız! Geç kalmak dünyanın en kötü şeyidir. Komşunuzu görmemezlikten gelip hızlıca aracınıza ya da toplu taşıma aracına yöneliyoruz. Bu arada yanımızdan geçen kedinin tüylerinin güzelliğini, üzerinden atladığımız karıncaların yaptığı yolun harikulade düzenini kaçırıyorsunuz elbette. Başınızı kaldırıp gökyüzüne bakmayalı çok oldu. Zaten bakılsa ne olur? Gördüğünüz bulutları bir şeye benzetmeyeli beri yetişkinsiniz artık. Yetişkinler, yapmaları gereken şeyleri yaptığı için yetişkindir.

Yaşıyor, yaş alıyorsunuz. İş, alışveriş, aile ile geçen zaman, seyahat, eğlence, hepsi aceleyle yapılıyor. Çocuğunuzla oynarken acele ediyorsunuz çünkü oyun bittikten sonra onu yatırıp, ne zamandır izlemek istediğiniz filmi açacaksınız. O da belki yarım kalacak çünkü yatmadan mutfağı toplamanız lazım. Bir an önce uyumalısınız. Sabaha erken kalkmalı!

Arkadaşlarınızla bir yerde buluşmak için de koşturuyorsunuz. Çünkü sohbet edip birer kahve içmek için az vaktiniz var. Buluştuğunuzda ondan bundan konuşuyorsunuz. Hiçbir mevzu derinlemesine irdelenmiyor. Çünkü anlatacak şey çokken, vakit az. Zaten kendinizi verip dinleyemiyorsunuz da, ”Alışveriş listesinde eksik bir şey var mı?” sorusu kafanızı kurcalıyor.

Koşarak alışveriş yapıp, koşarak eve gidiyorsunuz. Bir yemeği yaparken ki hazzı alacak vaktiniz yok. Baharatı koklamadan tencereye atıyor, yarattığınız güzelliği keyifle karıştırmıyorsunuz. Hele bunları yaparken sevdiğiniz bir şarkıyı mırıldanmak mı? Aklınıza bile gelmiyor. Zaten dağıttığınız mutfağı toplarken boynunuzla omuzunuz arasına sıkıştırdığınız telefonla annenizle, babanızla, arkadaşınızla ya da konuşmanız gereken kim varsa onunla konuşuyorsunuz.

Günler kendi hızıyla akıp giderken tatil zamanları bile yavaşlamıyor.  Çünkü koşmaya alışmışsınız. Daha çok yer görmek, daha çok etkinliğe katılmak, tatilden daha fazla faydalanmak için oradan oraya telaşla savruluyorsunuz.

Hayat kendince akıyor. Onu hızlandıran sonra da ondan şikâyet eden sizsiniz. “Çok şey kucaklayan iyi sıkamaz.” deyimi ne kadar da doğru. Sımsıkı kucaklayabileceğiniz kadar yük alın sırtınıza. Tadını çıkaracağınız, gülümseyeceğiniz, gülümseteceğiniz hızda yaşayın. Elden geldiğince, olabildiğince... Arkanıza yaslanıp bir şey planlamadan, bir şey öngörmeden, bir şey istemeden ve hayıflanmadan derin bir nefes almak bile iyidir. Bedeniniz ve ruhunuz bunu hak ediyor.

Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder