Ördekler Ve Pazar Keyfi - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Ördekler Ve Pazar Keyfi - Hande Çiğdemoğlu

Ördekler Ve Pazar Keyfi - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş
Ördekler Ve Pazar Keyfi


Pazar sabahı. Anne telaşlı görünüyor. Bir an önce evden çıkmak lazım. 6 yaşındaki kızının saçlarını tararken bir yandan aynada kendi rujunun rengini değiştirmesi gerektiğini düşünüyor. Kızı, assolist edasıyla kurumlandığı aynanın karşısında küçücük sesiyle söyleniyor: “Oooof saçlarım böyle olmadı.” Anne tahammülsüz sesiyle yanıtlıyor. “Oldu işte, nesi var? Hem bu ara böyle yandan atkuyruğu çok moda.” Küçük kız, mutsuz bir omuz silkmesiyle annesine çıkışıyor. “Bu elbiseyi giymek istemiyorum anne. Değiştirelim. Anne lütfefeeeeen!” Anne sinirleniyor. “Aaa yeter ama, çıkmamız lazım artık. Elbise falan değiştiremem.” Zaten kocasının, kendisinin, kızının giysilerini seçmek ve ütülemek için, tatil günü bir saat daha erken kalktığı için yorgun. Kız sesini bir ton incelterek yanağını omuzuna yapıştırıyor. “Ama anneciğim, bu elbiseyi Sıla’nın doğum günü partisinde giymiştim. İnstarama koydun ya! Aynı elbise mi olsun, herkes biliyor bunu.” Anne çabucak ikna oluyor. Yüzüne keyifli bir gülümseme yerleşiyor. “Hmm haklısın prenses. Aferin sana çok dikkatlisin. Ama instaram değil integram diyeceksin.”

Hızlıca kızın istediği şortlu takım giydiriliyor, annenin ruju tazeleniyor, saçlar da tamam. O da ne! Kadının öfkeli sesi koridorda çın çın ötüyor.

“Sana inanamıyorum Sedat. Kovboy filmi izlemenin zamanı mı? Şuraya bak. Daha hazırlanmamışsın bile. Hem o gömleği giyme demedim mi sana. Aynısından Leyla’nın kocasında da var. Dün facebookta gördüm.”

Adam söylenerek yerinden kalkıyor. “Bir Pazar da evde oturalım yahu. Bu hafta ne kadar yoruldum soran yok. Hem bu ayki kredi kartı ekstresi ne kadar gelecek haberiniz var mı?” Karısının, avının üzerine atlayacak bir kaplanın keskin bakışıyla karşılaşmadan hemen önce söylenen bu sözler çabucak dağılıyor. “… Bu tişört oldu mu? Tamaaam. Hadi çıkalım.”

Telaşla evden çıkıyorlar. Tam arabaya binecekken, kadın evde telefonunu unuttuğunu hatırlıyor. Evin önünde kızılca kıyamet kopuyor. Kadının ayrılmaz parçası olan telefonu almaya gitmesiyle kahvaltıya daha da geç kalınıyor. Saat 11.00.  #pazarkeyfi #kahvaltısefası #sundaybreakfast etiketli gönderiler, sosyal medyaya akmaya başladı bile.

Yolda trafik sıkışıyor. Açlıktan sinirleri yerinden oynayan adam, bir yandan ona yol vermeyen araçların sürücülerine bağırırken, diğer yandan telefonunu unutan karısına söyleniyor. Kahvaltı salonuna gidene kadar, tartışma büyüyor da büyüyor. Neyse ki küçük kızın kulaklığı kulağında, bir yandan müzik dinlerken diğer yandan telefonunun ön kamerasına yeni selfie pozları deniyor.

Sonunda gidecekleri yere ulaşıyorlar. Adam istediği park yerini bulamadığı için valeye çıkışıyor, kadın rezervasyonları olmasına rağmen arkası meşrubat dolabına bakan masaya oturtuldukları için garsona bağırıyor, küçük kız ise telefonunun şarjı bittiği için mutsuz. Ondan bundan azıcıklı, serpme kahvaltı geliyor nihayet. Kadın Oscar ödülüne aday olacak bir performansla yüzündeki bütün kasları gevşetiyor. Anaç bir tavırla “Haydi bakalım.” diye aileyi telefonun uzun selfie çubuğu etrafında topluyor.  Herkes gülümsüyor. Adam hızlıca yemeğe gömülürken, kadın kızının eline bir sigara böreği tutuşturup aynı kareden birkaç tane çektiği fotoğraflardan en güzelini seçip, filtrelemeye koyuluyor. Telefonunun notlar bölümüne kaydettiği yazıyı ve etiketleri kopyalayıp, gönderinin altına yapıştırıyor. “İşte hayatımın anlamları! Canım kocişkom ve prensesimle huzurlu bir #pazarkeyfi.”

Sen zeytin çekirdeklerini bir tabaktan diğerine çatalla aktarıp, ekmekleri poşete koyuyorsun o ara. Mutfağı toplamayı erteleyip “Aman bir çay içeyim de sonra yaparım.” diye kendini ayartıyorsun. Lastiği düşen pijamanı çekiştirip, temiz bir bardağa yeni bir çay koyup telefonu eline alıyorsun. Karşına çıkan fotoğraflarda Pazar sefaları, güzel giyimli, makyajlı kadınlar, aşırı enerjik ve mutlu aileler var. Çoğu da arkadaşın. “Vay be” diyorsun. Kahvaltı sofrasından tuvalete gitme bahanesiyle kalkıp, dönüşte salondaki kanepede sızan kocana bileniyorsun. “Hayatııım, akşamüstü bir yerlere mi gitsek?” Televizyondaki belgeseldeki aslanın kükremesiyle, seninkinin mırıltısı birbirine karışıyor. “Yaa napıcaz bu sıcakta. Şimdi her yer kalabalıktır.” Reddedilmenin verdiği hırsla düşünmeye başlıyorsun. “Herkes mutlu biz mutsuzuz.”

Sosyal medya paylaşımları önde,  sen arkada Pazar gezmesi yapıyorsun. Mağaza teşhir alanı gibi derli toplu gibi evlere bakıp hayıflanıyorsun. #güzelevim. Üst üste yığılmış kitaplar ve kahve fincanı fotoğraflarına iç geçiriyorsun. #kitapsevgisi #okuyorum. Yüzleri ay gibi parlayan genç kızların cildine, incecik bellerine hasetleniyorsun. #sweety #beatiful. Hafta içinden kalma birkaç gönderi gözden kaçmış. Of, herkes işinden ne kadar da memnun. Perşembe günü öğleden sonranı düşünüp kendine acıyorsun. #ofiskeyfi #work. Hele o tatilciler yok mu? Yemyeşil denizin berrak suyunda ayağını çalkayanlar mı dersin, analı kızlı aynı bikiniyle sırt pozu verenler, gün batımında önden giden sevgilisinin elini tutan #aşık erkekler mi dersin… Nefret ediyorsun. Hırsla kalkıp kalan çayını lavaboya döküyorsun. Bir elinle düşen pijamanı çekiştirip, diğer elinle uyuyan devi bile uyandıracak bir gürültüyle tabakları bulaşık makinesine koyuyorsun. Lanet olsun, herkes mutlu!

*
Senin sadece birkaç kare filtreli fotoğraf ve tumturaklı yazılardan algıladıklarınla gerçekte olanı aynı mı acaba? Sahiden herkes aşık, herkes mutlu, herkes kültürlü, herkes keyifli mi? Yoksa bu, sancılı bir çaba içeren kocaman bir illüzyon mu?

Ördekler, suda yüzerken izleyenleri kendine hayran bırakır. Başları ve vücudu süzülür gibi suda kayar. Bu işten ne kadar keyif aldıkları ve ne kadar rahat oldukları gün gibi ortadadır. Hele o suda arkalarında bıraktıkları halkalar yok mu? Onları izlemekten kendinizi alamazsınız. Dünyanın en mutlu hayvanları gibi görünürler. Oysa ördekler yüzerken, onların yüzeyde görünmeyen ayakları suyun altında inanılmaz bir çaba sarf etmektedir. İşte istisnalar hariç sosyal medyadaki paylaşımların ardındaki genel durum, ördeklerin yüzüşüne benzetildiği için uzmanlar konuyu “Ördek Sendromu” olarak tanımlıyor.

We are social ve Hootsuite tarafından her yıl hazırlanan internet ve sosyal medya istatistiklerine göre Türkiye’de nüfusun %63’ünü oluşturan yaklaşık 52 milyon kişi, aktif olarak sosyal medya kullanıyor. Yaşadığı her anı, her güzelliği ya da her durumu fotoğraf karesine çevirip paylaşmanın da bir hastalık olduğu görüşü, uzmanlar tarafından destekleniyor.

Bu konu bir yana, kendinizi sosyal medyayı izlerken mutsuz, kızgın hatta kıskanmış bir şekilde bulursanız… Durun. Arama motorunun videolar bölümüne “ördek” ya da “duck” yazın. Biraz onların suda süzülüşünü izleyin. Daha iyi hissedeceksiniz.

Hande Çiğdemoğlu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder