Dans Etmediğimiz İçin Mutsuzuz - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Dans Etmediğimiz İçin Mutsuzuz - Hande Çiğdemoğlu

Dans Etmediğimiz İçin Mutsuzuz - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

Dans Etmediğimiz İçin Mutsuzuz



Bebek ele avuca geldiğinde başlar bedenini hareket ettirmeye. Bir şarkı, bir müzik bazen de sadece basit bir ritim yeterlidir bunun için. Bebekler keyifli olduklarını gösterirler böylece, çocuklar oyunlarının içine katarlar. Sevinince el çırparız, keyiflenince omuzlarımız hareketlenir, ayaklarımız ritim tutar. Çünkü insanın içinden gelen en doğal eylemdir dans. İnsanın en eski, ortak ve anonim dilidir.

İçgüdüsel olarak kendini gösteren bu hareketler kültürlerin gelişmesiyle, toplumsal özgünlükler kazanmış, çeşitlenmiştir. Belirli amaç ve koreografi ile yapılan ritmik beden hareketleri olarak tanımlanan dans, zamanla bir sanat disiplini olarak literatüre geçmiştir. Dünyada yörelere, coğrafyalara, dinlere ve kültürlere göre değişen sayısız dans türü var. Elbette pek çoğu gelişerek bir sanat türü olarak dünyaya yayılmıştır. Meslek olarak seçilen, öğretilen, geliştirilen bir olgu haline gelmiştir.

Peki ya bu işi hobi ve meslek olarak yapmayanlar ne olacak? İçlerindeki bu doğal ihtiyaç nasıl giderilecek? Dansı günlük hayatlarına dahil eden toplumlardaki bireyler bu açıdan çok daha şanslı. Karnavallar, şölenler, kutlamalar ve yemeklerinin içine dansı yerleştiren insanların buna sahip olmayanlara nazaran çok daha mutlu olduğunu söyleyebiliriz sanırım.

Bizler gibi gelişmeye çalışan, derdi ekmek olan, gündemi kavga, kan ve acı dolu ülkelerde ise durum farklıdır. Bunlar bir tarafa, dansın önündeki en büyük engel belki de dinsel öğeler ve yoz toplumsal öğretilerdir. Arap kültürüne öykünmemizin, bize ait olmayan bir yapıyı din birliği kisvesi altında benimsememizin sonuçları bunlar.

Türkler dansı, Şamanizm inancına sahip olduğu zamanlardan başlayarak bir coşku ve kıvanç paylaşma amacıyla kullanmış, dahası bunu cinsiyetlere tescillememiştir. Zira Türk kültüründe kadın ve erkeğin birlikte dans etmesi hiçbir zaman yadırganacak bir unsur olmamıştır. Sonrasında Anadolu topraklarında da baş gösteren dansların hemen hemen tümü el ele, göz göze ve karşılıklı yapılır. Buna rağmen bugün geldiğimiz acınası durum, dansı kadın bedeninin erkek zevkine hizmet etmek olarak gören Arap-İslam kültürünün eseri.  “Dansöz gibi kıvırma” , “Eli ayağı ayrı oynuyor” gibi deyimlerden anlaşıldığı üzere dans, erkek egemen toplumun genelinde ayıp, günah ve basit bir olgu gibi görülüyor. Böylesine zengin topraklarda ne yazık ki olması gereken düzeyde gelişmiyor karşılık görmüyor. Sanatsal anlamda ilerlemiyor, günlük hayattaki yerini kaybediyor. İnsan doğasının en içten ve en masum eylemi günlük hayatın işleyişinde yer bulamıyor.

İster bireysel, ister toplulukla yapılıyor olsun dans insanı mutlu eder. Birleştirici, kucaklayıcı ve coşkulu bir eylemdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Dans medeni bir ihtiyaçtır.” sözünü anımsamak gerek. Dansı düğünlerde göbek atmanın ötesine taşıdığımız, “yemeğe çıkmak” gibi “dansa gitmek” eylemini normalleştirdiğimiz, yöresel ve modern dans gösterilerinin rağbet gördüğü, sanat olarak dansın itibar kazandığı günler görmek dileğiyle…

Hande Çiğdemoğlu


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder