Çağın Yorgunluğu - Eda Güney - Sevdalım Hayat
Çağın Yorgunluğu - Eda Güney

Çağın Yorgunluğu - Eda Güney

Paylaş
Çağın Yorgunluğu

Yazık, ağaçlara bel bağlamaya gelmiyor artık,
onlar da insanın elinden kayıp gidebiliyor,
onlar da seni beni düşünmeden bu dünyadan göçebiliyor,
insanı yüzüstü bırakıp o koyu karanlığa dalarak gözden kaybolabiliyor!
Hermann Hesse

Bazen, bazenler biriktirirsiniz avuçlarınızda. Tanımlayamadığınız, anlayamadığınız ve dolayısıyla anlatamadığınız şeylerdir bunlar. Şeyler... Evet, “hisler” veya “düşünceler” değildir onlar, ancak “şeyler” diye sözünü edebilirsiniz. Yani anlamak, anlayamamak, paylaşmak, anlatamamak gibi kavramların birbirine karıştığı bir yerde, şekillenmeyi bekleyen bir “şeyler”e sahipsinizdir.

Son zamanlarda sık sık iki boyutlu bir ortam içinde üç boyutlu hayat yaşadığınız hissine kapılırsınız. İçinde bulunduğunuz ortamın eksikliğini tamamlamak için sürekli bir anlatma, bir şeyleri durmadan tanımlama uğraşına dalarsınız. Sanki anlattıkça, içinde yaşadığınız bir boyutu eksik ortamın en baskın duygusu olan yalnızlığı aşacaksınız gibi hissedersiniz. Bu yalnızlığın beslediği boşluğun sizi yutmasından ancak öyle kurtulabileceksiniz.

Bazen de tek kelime dahi etmek istemezsiniz. Çünkü bütünlüğü algılanmadan, basitçe anların toplamı gibi algılanan hayat içinde, sözleriniz yabancı gibi gelecektir onlara. Onlara… Anlık zaman dilimleri içinde yaşayanlara. Görünmeyi var olmak bilmiş insanlara.

Yüreğinizi onlara anlatmak, hatta sadece anlatmayı istemek bile nasıl da yorucudur!

Öte yandan, sıklıkla yaşadığınız yüzyılın insanı olmanız gerektiğini kendinize hatırlatır ve neden aidiyet sorunu yaşadığınızı sorgularsınız. Ama bir cevap bulamazsınız. Çünkü tüm bu yapay-sanal hayatlar kısır bir döngü ve hastalıklı yanılsamalar yaratmaktan öteye gitmez. Çevrenizdeki insanlara ulaşamazsınız. Sanki kelimeler ağzınızdan çıktığı anda yok olur; düşünce ve hisleriniz yüreğinize takılıp kalır, öteye gidemezler. Dolayısıyla kendinize hapsolmuş gibi hissedersiniz. Aslında bilirsiniz ki mesele anlamak ve anlatabilmek değildir. Mesele tüketmek de değildir. Mesele tükenen ve tüketilen şeylerin yok oluşudur. İnsanın insanı ve insanın doğayı algılama şeklindedir problem. Problem evrendeki doğal akışın bozulması ve tüketilen şeylerin yeni bir oluşu besleyemeyişidir. Bu da hem ruhunuzu hem de bedeninizi hasta eder.

Ve hasta olan sadece siz değilsinizdir. Çünkü yüreğinizi acıtarak ruhunuzda büyüyen boşluk, aslında hapsolduğunuz toplumun içinize ulaşan etkisidir. Her saniye büyüyen bir boşluktur bu. Öyle olmasaydı, hafızanızda, ruhunuzdaki bu boşluğu tanımlayan bir kelime olurdu. Ya da zaten ruhunuzda eksiklikler ve yorgunluklar birikmezdi.

Eda Güney
guneyeda24@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder