Fazıl Say “Akılla bir konuşmam oldu" - Asiye Açar - Sevdalım Hayat
Fazıl Say “Akılla bir konuşmam oldu" - Asiye Açar

Fazıl Say “Akılla bir konuşmam oldu" - Asiye Açar

Paylaş

Fazıl Say “Akılla bir konuşmam oldu"



Fazıl Say'ın “Akılla bir konuşmam oldu" kitabını okuyorum. Su gibi içiyorum kitabı, konuşur gibi yazmış, çok samimi.

Fazıl Say Türkiye’de çoğunluğun, -ben de dahil- anlayamadığı bir konuda, piyano çalmak ve beste yapmak konusunda bir dahi. Bir yıl içinde, dünya çevresinde 220 konser veriyor, her gittiği yerde kapılarda karşılanıp, el üstünde tutuluyor, saatlerce ayakta alkışlanıyor. Biz bu haberleri televizyondan alamıyor olabiliriz, ama artık kim televizyonla yetiniyor ki? O halde, şu anda bu yazımı sosyal medya aracılığıyla internetten okumakta olanlara bir mesajım var. Onunla gurur duymalıyız. Anlamak zorunda değiliz ama başarıya, emeğe ve dehaya saygı duymalıyız. Zaten düşünün bir kere, çevremizde bile kaç kişiyi anlıyoruz ki?

Güzel işler yapan insanları destekleyelim, hiçbir şey yapamıyorsak, bari gölge etmeyelim, ona zarar vermeyelim.

Fazıl Say, dört nesildir dünyayı gezen bir aileden ve toprağının kültürünü eserlerine aktaran, “Anadolu’nun Sessizliği”, “ Haremde 1001 Gece”, “Hezarfen”,  “Yürüyen Köşk”,  “ Nazım Hikmet” isimli konçertoları besteleyen, bu eserleri dünyanın dört değil, dört yüz köşesinde çalan, çaldıran bir yurttaşımızdır. Birçok sanatçı gibi ülkesinin ve toplumun sorunlarına duyarsız kalamayan, bu yüzden çokça canı acıtılan güzel insanımızdır.

Kendi cümleleriyle kitabında şöyle anlatıyor durumu: “Yedi sekiz konserlik dünya turnelerinden dönüyorsunuz. Yorgun argın, bitik... Ve havaalanından sıcacık evinize değil, savcılığa -yine bir tuhaf şikayet sebebi ile-  ifade vermeye gidiyorsunuz filan. Bunu çok yaşadık. Zordu."

Bu kitabı okurken içinde kayboldum, yeni kelimeler, yeni meslekler ve yeni müzik aletleri öğrendim. İnsanların özel hayatını merak etmem ama alışılmadık mesleklerden, hayatlardan gelen insanların hikayelerini dinlemeyi çok seviyorum. Çaldığı bestelerin kayıt aşamasının gerginliğinden bahsetmiş mesela,  hayatımda duymadığım, hayal edemeyeceğim bir sahne. Sonra kaldığı bir otelin duvarındaki Gilberte resmi ve hikayesi.

Güzel bir anısı... Bir konser sonrası eskiden gazeteci olan yaşlı bir hanım onu kuliste ziyaret ediyor. Bu hanım geçmişte Nazım Hikmet’le birçok kez röportaj yapmış, o röportajlardan birinde Nazım’a: “Sizin gibi başka iyi yazarlar var mı Türkiye’de?” diye sormuş. Nazım Hikmet de yaşlı hanımın elindeki not defterini almış ve üzerine Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Aziz Nesin yazmış... Hanımefendi, işte Nazım Hikmet’in el yazısıyla üç önemli yazarımızı not ettiği defterini, orada Fazıl Say’a hediye ediyor... okudukça mest oluyorum.

Okurken bir yandan da, daha sonra dinlemek üzere Fazıl’ın oluşum hikayelerini anlattığı bestelerinin isimlerini  not ediyorum. "düo"lar, senfoniler, konçertolar…

Fazıl Say genç ve değerli yeteneklere her zaman destek oluyor. Bu konuda da düşüncelerini yine kitabından kendi cümleleriyle vermek isterim. O daha güzel ifade ediyor:

Bir Yetenek, Kapıları Suratına Kapanmış Bulmamalı

Türkiye’de ve dünyada, yardıma ihtiyacı olan pek çok genç yetenek var. Genç bir insanın gelişimine, bir yeteneğe yardım etmek en değerli erdemdir. Lütfen onlara sahip çıkın.
Bizler gençler için elimizden geleni yapmaktayız.
Bir yetenek hayatta, kapıları suratına kapanmış bulmamalı.
Bir "yol" olmalı onun için.
Bir ümit olmalı.
Bir rüzgar esmeli arkasından; hissedeceği, güvenebileceği, yılmayacağı...
Gençlere destek olalım.
Hep olalım!


İyi insanlar var olsun, var ol Fazıl Say!


Asiye Açar




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder