belki resim der ki / esinti
Breezing Up (A Fair Wind), Winslow Homer, 1876, tuval üzerine yağlıboya
Sabahın erken saatlerinde yanımıza birkaç sepet alır, palas pandıras sahile
iner, işimizin başına geçeriz. İşimiz, gezip dolaşmaktır. Bu yüzden de, âvâre
seyyahızdır. O liman senin, bu köy
benim, meftun, dolaşır dururuz. Dolaşırken
bir yandan da sepetlerimizi envayi çeşit yiyecek, içecekle az biraz doldururuz.
Teknenin ipini çözüp de bizim limandan yavaşça, süzülerek ayrılırken, hep
birlikte sanki ilk kez görüyormuşçasına, uçsuz bucaksız denize bakarız evvelâ. Sonra da, tepedeki küçük taş evimize. Harikulade
bir esintiye kapılırız. Giderek uzaklaşırken kasabadan, bir yandan, daha da
yaklaşırız büyük gemilere. Büyük gemiler, denizin dibinde bir yerlerde zamanla
oluşmuş, bizimle başka ve değişik dünyalar, hayatlar arasındaki sınır üzerinde
hayalet bekçiler gibi bir kuzeye, bir güneye yol alıp dururlar. Her defasında, o hayaletlerin taşıdığı denizcilerde
kalır aklım. Bütün sözcükleri ve suskunluğu da ayrıca, gün içinde ziyadesiyle tüketmişizdir.
Lafı edilecek pek bir şey kalmamıştır. Oysa ‘görülecek çok şey var daha’ diye
düşünürüm. Geceleri rüyamda o hayalet gemilerin kuzeyden güneye, üzerinde süzülerek
yol aldığı parlak, upuzun, incecik çizgi gibi muammâ bir yakamozun öte tarafına
geçmek için tekneden atlamış, divâne, yüzerken görürüm kendimi. Uyanırım.
Yeniden limana inmek için sabahın ilk seslerini ve ışığını, esintiyi de ayrıca,
sabırsızlıkla beklerim yatağımda.
Şubat, 2019
Ender Macun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder