Dört Boyutlu, Katı Ama Bir O Kadar Esnek Bir Yapının Bağladığı Göz - Eşref Alemdar - Sevdalım Hayat
Dört Boyutlu, Katı Ama Bir O Kadar Esnek Bir Yapının Bağladığı Göz - Eşref Alemdar

Dört Boyutlu, Katı Ama Bir O Kadar Esnek Bir Yapının Bağladığı Göz - Eşref Alemdar

Paylaş


Dört Boyutlu, Katı Ama Bir O Kadar Esnek Bir Yapının Bağladığı Göz

Uzay zaman Einstein’ın adlandırıp kanıtladığı fiziki bir hakikat. Uzay ve zaman birbirinden bağımsız değil, birbirine haşrolmuş bir bileşim. Bu dört boyutlu tek fiziksel yapıya dışarıdan bakabilme hassasına sahip bilinçli bir varlık bu yapıdaki her şeyi an be an görebilir/algılayabilir.. yaptıklarınız gizli değil! O bilinçli varlık yalnızca sizi görmez evrenin her noktasını her yerini, her hücresini atomunu vs. görür/algılar. Evren “şimdi”lerin bileşkesidir. Şimdi yüzergezer bir kavram olsa da insan için en hakiki olandır. Yani anlar hem geçmişle hem de gelecekle bağlantılıdır. Aslında her şey eş zamanlıdır! Aslında zaman yoktur!

Beşinci boyut ne menem bir şeydir, bizim üç boyuta hapsolmuş aklımız ermez ama uzay zaman gibi bir şeyi hayal edip, bunun dışında var olabilen bilinci dört boyutlu evrene bakarken hayal edip kendi varlığına dair bir uzgörü betimleyebilir. Beşinci boyuttan, uzay zaman dokusunda yaşanan her şeyin görülmesi daha geniş anlamıyla bilinmesi ne kadar tanrısal geliyor kulağa değil mi? Başkalarının gözünden sakındığınız her şeyi, tüm mahreminizi ve sizde suçluluk uyandıran edimlerinizi… ama her şeyi görür o beşinci boyuttan bakan bilinç.

Einstein 20 yy.da zamanın “hız”la ilintili olduğunu formülize etti. Sonrasında yapılan birçok deneyle kerelerce adamın haklı olduğu kanıtlandı. Örneğin; yapılan deneylerin birinde uçak ve yer saati arasında çoook küçük farklılık olması astronomik ölçekte çok büyük zaman kaymasını imledi. “Okuyarak öğrenen insan” şu düşünce deneyini duymuştur; astronot dünyadan bir füze ile ayrılıp geri dönünce sevgilisini ak saçlı bir halde bulur. Okumayanlar da sözlü kültürden bu dünyanın faniliğini, her şeyin bir illüzyondan ibaret olduğunu, hiç ölünmediğini doğum ve ölümün bir zaman yolculuğu olduğunu duyarlar ve buna inanırlar. Her şeyin birbirine haşrolduğu evren, fizikçilerin “büyük patlama” anıyla başlar ya da dinlerdeki tanrının “ol” iradesiyle. Bu yüzden bazı fizikçiler iki Yunan felsefecisi Plato ve onun öğrenicisi Aristo’dan beri var olan ikilemin yapışkan ağındadır; ruhani olan vardır.. ruhani olan yoktur. Plato ruh var der, Aristo beden ruhun formudur der.. keser atar. Ve Tanrıtanımazlık, Bilinemezcilik (Tanrının varlığına dair) ve Tanrıtanırlık kavramları bu alanı doldurur. Bunlar insan her şeyi anlamadıkça süregidecek olan kavramlar.. inançlar.. inançsızlıklar.

20. yy.ın başında İtalya’da doğan gelecekçilik (fütürizm) resim sanatının iki boyutlu kanvasına dört boyutu, yani uzay zamanı işlemeyi sanatsal bir form haline soktu. Bkz. Giacomo Balla, tasmalı bir köpeğin dinamizmi adlı tablosu. Beşinci boyuttan bakan bir bilinçli varlığın gördüğü şeyi kısmi olarak iki boyutlu kanvasta ebedileştirdi. Sözü geçen tabloda bir köpek dört boyutlu uzay zamanda artık bizim bildiğimiz köpeğin formundan farklıdır. Zaman boyutunu fiziksel boyut haline getirmiştir ve dört boyutlu bize tuhaf gelen bir cisim olmuştur. Aynı ressamın Sokak lambasında da ışığın geçmiş şimdi ve gelecekteki durumları iki boyuta aktarılmıştır.

Bizim üç boyutlu algımız tamamen bilincin çalışması ile ilintilidir ve dört boyutlu uzay zamanda gördüğümüz formlar aslında zaman boyutunu soyut olarak algılamak illüzyonundan ibarettir. Daha fiziksel konuşursak, zaman adı verilen fiziksel boyuttan kesit alınırsa üç boyutlu evreni bir an görebiliriz ve bizim algıladığımız o şey fiziki form kazanır.  Yani köpek diye bildiğiniz şey aslında bildiğiniz köpek formunda bir şey değil. Varsayın ki köpek anasından doğdu ve öldü ve çürüdü toprağa havaya kâinata karıştı. Bunların hepsini bir araya getirip, yani bu anları-şimdileri bir araya getirip arka arkaya sıralarsanız gerçek köpeğin ne olduğuna dair bir şey kafanızda oluşabilir. Tabi köpeği anne karnına tıkarsanız ve onun oradaki döllenmesine kadar giderseniz daha başka bir köpek görürsünüz, döllenme öncesine sıçrarsanız iki ayrı köpeğe ulaşırsınız ve onların tarihsel çizgideki yerlerini geriye doğru takip ederseniz evrenin başlangıcına ulaşırsınız ve başlangıçtan önce ne vardı gibi aklı dumur eden bir soruyla baş başa kalırsınız.

Anı yaşamak, “andan keyif al” güzellemesine indirgenip sığlaştığından ve bildimcikleştirildiğinden beri anın aslında var olmadığı, asla yakalanamayacağı es geçiliyor. Gördüğünüz gibi an geçmişle beraberdir ve geleceğin bir parçasıdır. Geleceğiniz çoktan hazır, siz sadece hatırlamıyorsunuz. Çünkü bilinciniz yaşamınızı zamanın okuna göre algılıyor ve ok hep ileriye dönük. O ok bir sonraki an diye hayal ettiğiniz dört boyutlun uzaya varmadıkça gelecek sizin için bilinemezliğini koruyacaktır. Oysa fizik formüllerine göre zaman tersine döndürülebilir ama pratikte insan bunu gerçekleştiremiyor. Şamanların geçmişe ve geleceğe bilinçleriyle yolculuk yaptıkları söylenir. Şaman mı kaldı artık! Zamanın oku bize göre hep ileriye gider asla geri döndürülemez ama bu bize göredir. Pratiğe dökemediğimiz şeyin bir fiziği var mıdır? Burada hem başımızın belası hem de var olmamızın nedeni entropi işin içine giriyor. Entropi olmayaydı yaşam olmazdı.

O başka yazının konusu.

Son söz; anı yaşamalı, her ne demekse.. ancak anı yaşamak geçmişi kavrayarak ve geleceğe dönük projeksiyonla yaşanırsa bir şey ifade eder. Çünkü geçmişten ve gelecekten kopuk bir an olamaz.. kavranamaz, yaşanamaz. İndirgenmiş, bildimcik “anı yaşacı”lar siz çok komiksiniz.. feci sığsınız.

Eşref Alemdar
eshrefalemdar@hotmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder