Dört
Boyutlu, Katı Ama Bir O Kadar Esnek Bir Yapının Bağladığı Göz
Uzay zaman Einstein’ın adlandırıp kanıtladığı
fiziki bir hakikat. Uzay ve zaman birbirinden bağımsız değil, birbirine
haşrolmuş bir bileşim. Bu dört boyutlu tek fiziksel yapıya dışarıdan bakabilme
hassasına sahip bilinçli bir varlık bu yapıdaki her şeyi an be an
görebilir/algılayabilir.. yaptıklarınız gizli değil! O bilinçli varlık yalnızca
sizi görmez evrenin her noktasını her yerini, her hücresini atomunu vs.
görür/algılar. Evren “şimdi”lerin bileşkesidir. Şimdi yüzergezer bir kavram
olsa da insan için en hakiki olandır. Yani anlar hem geçmişle hem de gelecekle
bağlantılıdır. Aslında her şey eş zamanlıdır! Aslında zaman yoktur!
Beşinci boyut ne menem bir şeydir, bizim üç
boyuta hapsolmuş aklımız ermez ama uzay zaman gibi bir şeyi hayal edip, bunun
dışında var olabilen bilinci dört boyutlu evrene bakarken hayal edip kendi
varlığına dair bir uzgörü betimleyebilir. Beşinci boyuttan, uzay zaman
dokusunda yaşanan her şeyin görülmesi daha geniş anlamıyla bilinmesi ne kadar
tanrısal geliyor kulağa değil mi? Başkalarının gözünden sakındığınız her şeyi,
tüm mahreminizi ve sizde suçluluk uyandıran edimlerinizi… ama her şeyi görür o
beşinci boyuttan bakan bilinç.
Einstein 20 yy.da zamanın “hız”la ilintili
olduğunu formülize etti. Sonrasında yapılan birçok deneyle kerelerce adamın
haklı olduğu kanıtlandı. Örneğin; yapılan deneylerin birinde uçak ve yer saati
arasında çoook küçük farklılık olması astronomik ölçekte çok büyük zaman
kaymasını imledi. “Okuyarak öğrenen insan” şu düşünce deneyini duymuştur;
astronot dünyadan bir füze ile ayrılıp geri dönünce sevgilisini ak saçlı bir
halde bulur. Okumayanlar da sözlü kültürden bu dünyanın faniliğini, her şeyin
bir illüzyondan ibaret olduğunu, hiç ölünmediğini doğum ve ölümün bir zaman
yolculuğu olduğunu duyarlar ve buna inanırlar. Her şeyin birbirine haşrolduğu
evren, fizikçilerin “büyük patlama” anıyla başlar ya da dinlerdeki tanrının
“ol” iradesiyle. Bu yüzden bazı fizikçiler iki Yunan felsefecisi Plato ve onun
öğrenicisi Aristo’dan beri var olan ikilemin yapışkan ağındadır; ruhani olan
vardır.. ruhani olan yoktur. Plato ruh var der, Aristo beden ruhun formudur
der.. keser atar. Ve Tanrıtanımazlık, Bilinemezcilik (Tanrının varlığına dair)
ve Tanrıtanırlık kavramları bu alanı doldurur. Bunlar insan her şeyi
anlamadıkça süregidecek olan kavramlar.. inançlar.. inançsızlıklar.
20. yy.ın başında İtalya’da doğan gelecekçilik
(fütürizm) resim sanatının iki boyutlu kanvasına dört boyutu, yani uzay zamanı
işlemeyi sanatsal bir form haline soktu. Bkz. Giacomo Balla, tasmalı bir köpeğin
dinamizmi adlı tablosu. Beşinci boyuttan bakan bir bilinçli varlığın gördüğü
şeyi kısmi olarak iki boyutlu kanvasta ebedileştirdi. Sözü geçen tabloda bir
köpek dört boyutlu uzay zamanda artık bizim bildiğimiz köpeğin formundan
farklıdır. Zaman boyutunu fiziksel boyut haline getirmiştir ve dört boyutlu
bize tuhaf gelen bir cisim olmuştur. Aynı ressamın Sokak lambasında da ışığın
geçmiş şimdi ve gelecekteki durumları iki boyuta aktarılmıştır.
Bizim üç boyutlu algımız tamamen bilincin
çalışması ile ilintilidir ve dört boyutlu uzay zamanda gördüğümüz formlar
aslında zaman boyutunu soyut olarak algılamak illüzyonundan ibarettir. Daha
fiziksel konuşursak, zaman adı verilen fiziksel boyuttan kesit alınırsa üç
boyutlu evreni bir an görebiliriz ve bizim algıladığımız o şey fiziki form
kazanır. Yani köpek diye bildiğiniz şey
aslında bildiğiniz köpek formunda bir şey değil. Varsayın ki köpek anasından
doğdu ve öldü ve çürüdü toprağa havaya kâinata karıştı. Bunların hepsini bir
araya getirip, yani bu anları-şimdileri bir araya getirip arka arkaya
sıralarsanız gerçek köpeğin ne olduğuna dair bir şey kafanızda oluşabilir. Tabi
köpeği anne karnına tıkarsanız ve onun oradaki döllenmesine kadar giderseniz
daha başka bir köpek görürsünüz, döllenme öncesine sıçrarsanız iki ayrı köpeğe
ulaşırsınız ve onların tarihsel çizgideki yerlerini geriye doğru takip
ederseniz evrenin başlangıcına ulaşırsınız ve başlangıçtan önce ne vardı gibi
aklı dumur eden bir soruyla baş başa kalırsınız.
Anı yaşamak, “andan keyif al” güzellemesine indirgenip
sığlaştığından ve bildimcikleştirildiğinden beri anın aslında var olmadığı,
asla yakalanamayacağı es geçiliyor. Gördüğünüz gibi an geçmişle beraberdir ve
geleceğin bir parçasıdır. Geleceğiniz çoktan hazır, siz sadece
hatırlamıyorsunuz. Çünkü bilinciniz yaşamınızı zamanın okuna göre algılıyor ve
ok hep ileriye dönük. O ok bir sonraki an diye hayal ettiğiniz dört boyutlun
uzaya varmadıkça gelecek sizin için bilinemezliğini koruyacaktır. Oysa fizik
formüllerine göre zaman tersine döndürülebilir ama pratikte insan bunu
gerçekleştiremiyor. Şamanların geçmişe ve geleceğe bilinçleriyle yolculuk
yaptıkları söylenir. Şaman mı kaldı artık! Zamanın oku bize göre hep ileriye
gider asla geri döndürülemez ama bu bize göredir. Pratiğe dökemediğimiz şeyin
bir fiziği var mıdır? Burada hem başımızın belası hem de var olmamızın nedeni
entropi işin içine giriyor. Entropi olmayaydı yaşam olmazdı.
O başka yazının konusu.
Son söz; anı yaşamalı, her ne demekse.. ancak
anı yaşamak geçmişi kavrayarak ve geleceğe dönük projeksiyonla yaşanırsa bir
şey ifade eder. Çünkü geçmişten ve gelecekten kopuk bir an olamaz.. kavranamaz,
yaşanamaz. İndirgenmiş, bildimcik “anı yaşacı”lar siz çok komiksiniz.. feci
sığsınız.
Eşref
Alemdar
eshrefalemdar@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder