Sanatın Kiri - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Sanatın Kiri - Hande Çiğdemoğlu

Sanatın Kiri - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

 Sanatın Kiri
İnsan canına kıymış birinin, çektiği filmi izlemek ister misiniz? Peki ya bir tecavüzcünün yazdığı romanı okuma fikri kulağa nasıl geliyor? "Öyle şiirleri var ki taş olsa aşka düşer." diyorlar. Ama öğrendiniz ki, şairin yüzü ihanete dönmüş. Gönlü ona düşmüş kim varsa yakıp yıkmış. İnanır mısınız o dizelere? Diğerinin ise özü sözü yalan, kendinden başka kimseyi saymaz. Oysa o dizeler, şarkılara güfte olmuş, yürekleri deler geçer. Dinler misiniz? Ya kutsal bellediğiniz değerlerin üstünde tepinip duran yazarın kitabı? Karısını döven adamın bakmaya doyulmaz tablosu? Yalanla dünyasını inşa etmiş heykeltıraşın elinden çıkan o harikulade eser?

Bu soruların genel ahlak kurallarına bağlı cevapları birbirine yakındır. Ancak sanatın kitlelerle buluşmasında süreç, ters yönde çalışır. Genellikle sanat eserleriyle, sahibinden önce tanışırız. Belki en fazla, kitap kapağındaki ya da sergi tanıtım broşüründeki özgeçmiş yazısı kadar biliriz sanatçıyı. Ne zaman ki o satırlar, o notalar ruhumuza yol alır, hayranlık başlar. Sanat öyle doğaüstü bir şeydir ki, insanı gerçek dünyanın sığlığından, uzak diyarların derinliğine sürükler. Kelimeleri büyülü sulara işleyen yazarın hislerini, alelade bir hikâyeyi öyle filme alan yönetmenin gözünü, aynı notalardan şahane besteler yapan müzisyenin duyumunu, herkesin elinin altındaki renklerle yeni dünyalar yaratan ressamın elini yüceltiriz. Bunları yapabilen insanlar sanki bizimkinden farklı bir dünyada yaşıyordur. Etraflarındaki atmosfer onları kişisel eleştiriden ve sorgulamadan muaf tutuyordur.

Sonraları kimi istemeden, kimi bile isteye bilgi sahibi oluruz onlar hakkında. Öğrendiğimiz bazı şeyler, dünyamızı alaşağı edecek cinsten olur. İnanmak istemeyiz, bazen de reddederiz duyduklarımızı. Ama gerçek, gün ışığı gibi gözümüzü alıyorsa kaçamayız.

Dünyada az şey vardır ki, inandığı bir şeyin yalan olması kadar insanı darmadağın etsin. Kandırılmışlık hissi, bazılarında küskünlük bazılarında öfke büyütür. Sonucu her ne olursa olsun, sanatın üstüne sahibinin kiri bulaşmıştır artık. Sarsılırız. Sanatla buluşmanın yolu bu şekilde olduğunda, başta sorduğumuz sorular da,  cevapları da doğal olarak yön değiştirir.

“Katil birinin kitabını okur musunuz?” sorusu ile “Okuru olduğunuz bir yazarın katil olduğunu öğrendikten sonra, başka bir kitabını okur musunuz?” sorusu yer değiştirir. İkinci soruya verilen cevap, ilk sorudaki kadar net olmayabilir. Oysa gerçek aynıdır.

Sanatçının derisi, sanatı değil midir? Biçim almış, ete kemiğe bürünmüş hali? Derisinden sıyrılmış bir vücut ise ölüdür, yoktur.

Sanatı hayata dair en sahici uğraş kabul edersek, onu sadece yapıtlara yoğunlaşıp yürütülen çalışmalar olarak görmek, gerçeklikten uzak bir yaklaşım olacaktır. Sanatçı, dünya görüşünden, duruşundan, yaptıkları ve yapmadıklarından sorumludur. Yapıtlarını, sanatçının varlığından bağımsız kabul etmek, o an kalbi hoş tutsa da sonrasında akla ziyan gelir. Sanat, sarhoş edicidir, evet, ama bilinir ki her sarhoşluğun bir de ayıklığı vardır. Siz ne dersiniz? Sanatı kucaklarken, neleri bırakıyorsunuz?

Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder