Mutsuzluğu
seçmek
Dünya yüzündeki kısa konukluğunda insanoğlunu birazcık sevgi mutlu
edebiliyor; bir kadını, bir erkeği, bir çocuğu, bir dostu, bir sanat yapıtını
sevmek mutluluk için yetiyor da artıyor bile.
Gün doğumu, gün batımı, rüzgarda sallanan dal, yaz gecelerini
dolduran baş döndürücü yasemin kokusu yüreğinizi mutluluktan titretiyor. Yaşama
büyük bir minnettarlık duyuyorsunuz.
Hele sevildiğini bilmek… Birisinin sizi düşündüğünü, iyi olmanız
için uğraştığını, sizi koruduğunu hissetmek. Bir de paylaşma duygusunu eklemek
gerekiyor buna. Ekmeği, düşünceyi, sevgiyi paylaşmak. Sait Faik’in cümlesiyle
söylersek eğer; her şey bir insanı sevmekle başlıyor.
***
Oysa biz nelerle dertleniyoruz? Politik mücadeleler, haşin
kavgalar, sen-ben itişmeleri, ego çatışmaları sarmalamış çevremizi. Bu dünyaya
gelip gitmekte olan bir sincabın mutluluğunu yaşayamıyoruz.
Ülke sarsılıyor, içinde bulunduğumuz gemi fırtınaya tutulmuş,
yalpalayıp durmakta. Bu sarsıntıları etimizde kemiğimizde hissediyoruz. Başımız
dönüyor, midemiz bulanıyor. Tek başına mutluluğun yetmediğini anlıyorsunuz.
Sizi çevreleyen ortam durmadan mutsuzluk, durmadan kavga üretiyor.
Televizyon ekranında kavga, Meclis’te kavga, gazete köşelerinde kavga, sokakta
kavga… Bu ülkenin insanları, hayatı kendilerine cehennem kılmak için ne
mümkünse yapıyorlar. Ne sağlığın değerini biliyor çoğumuz, ne sevginin, ne
kibarlığın, ne inceliğin…
***
Bir kabadayı afur tafuru, “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?”
böbürlenişi, öfke şehvetine kapılmış insanlar yaratıyor.
Bu soruyu sorana demeliyiz ki: “Evet, senin kim olduğunu
biliyorum. Üç beş yıl sonra ölüp gidecek ve dünyadan izi silinecek bir fanisin.
En ufak bir hastalık alıp yerden yere vurabilir seni. Bir dakika sonra başına
ne geleceğini bilemezsin. Onca malı mülkü, parayı, rüşveti de yanında götürmene
gerek yok. Nedir bu ihtiras? Nedir bu kavga? Nedir bu yetinmeme?”
***
Jean Paul Sartre “Başkaları cehennemdir!” demişti. Biz bu
kültürden gelmiyoruz. Bizim Akdeniz aydınlığı vurmuş kültürümüzde “Yalnızlık
Allah’a mahsus!” denir. Ve inanılır ki “İnsan insanın zehrini alır!”
Doğrudur da. Mutluluk bizi sarıp sarmalayan dostlarımızdır,
paylaşma duygusudur, merhamettir, erdemli kalma onurudur, sevdamızdır.
Zülfü Livaneli
O kadar beni yazıyorsunuz ki okurken yalnızlık duygusunu bir nebze de olsun unutuyorum.
YanıtlaSil