Çok serin bir kız. Sandalyesinde oturuyor.
Bacaklarını ayırmış (bunu yalnızca erkekler yapamaz diye baarıyor.. bilinçli
yani) ve daracık kotunun içine kundakladığı basenini sandalyenin oturağında
ileriye doğru uzatmış.. uzamış. Elleriyle karnının üzerinde tuttuğu cep
telefonunun üzerine eğilmiş.. yuttu
yutacak! Elinde çalımla tuttuğu Starbaks karton bardağıyla ve kimseleri takmaz
tavrıyla sokakta yanınızdan geçse “vuuuuu ne modern, ne havalı bi kızz” diye
parmak ısırıcaanız türden. O denli serin ki makyajı bile yok/makyaja bile
ihtiyacı yok.. aşmış bunları.
Parmak ısırtan bu kızın yanı başında, kulağın
adı konmamış anatomik bir kısmında piercingi olan bir civan var. Külotlu çorap
gibi vücudunu bürüyen ve ayak bileklerini sergileyen, diz kısımları oyuk bir kot
pantolon giymiş.. kızın yanındaki sandalyede çok havalı/havalanmış oturuyor.
Serin kızın elinde tuttuğu ceptel ekranına eğilmiş.. yutmak istiyor.. kızı da
yutmak istiyor. Sosyal medyadaki herhangi bir
“şaralala”ya esrimiş bir halde bakıp kikirdiyorlar/kişniyorlar. İnsan formuna girmiş iki at oluyorlar. Civan
kaslı.. pek bi kaslı. Kas bağırıyor bedeni.
Bunları süzen kişi olan ben bir müşteriyim.
Hizmet masasının ön tarafındayım bunlar arka tarafında.. masadan bir buçuk
metre ötede. Kaslı civan kadar olmasa da ben de biraz kas yapayım, koşayım,
atlayım diye şanı yürümüş spor salonuna gelmişim. Naçizane amacım fiyat sormak.
O yüzden bekliyorum. Üç dakika kadar onları süzüyorum/ bekliyorum/
sinirleniyorum. Benim onlara bakarak dikildiğimin ayrımında değiller. Neden
sonra serin kız beni fark ediyor ve civan bir anda kızın yanından sıvışıyor.
Serin kız ileriye doğru uzattığı baseninin duruşunu bozmadan dönel sandalyesini
bana doğru çeviriyor ve ayaklarını tembel bir timsah gibi kullanarak
sandalyesiyle birlikte masanın dibinde bitiyor.
Tüm bu hareketleri hesapladığından adım gibi
eminim. Biraz afallamış ama kuyruğu indirmeye hiç niyetli değil. Çünkü o namı
yürümüş spor salonunun seçkin bir çalışanı!
Laf etmeden yüzüme bakıyor, “ne istediniz” gibi
alıyorum bu bakışı ve diyorum; “ben yıllık üye olmak istiyorum fiyat
öğrenebilir miyim?” Derhal kişisel bilgilerimi isteyen ve bu bilgileri kendi
rızamla verdiğimi tıklayacağım ufacık bir kutucuğun olduğu kâğıdı masanın
üstüne yatırıyor. “Ne bu “ diyorum. “Doldurun onu ben pazarlamacı arkadaşı
çaaaracam” diyor. Bunu doldurmak İSTEMİYORUM diyorum.
Serin kız kızıyor, bozarıyor. Bir arıza çıkacak
belli, serin hal çoktan yitti. “Onu doldurmazsanız bilgi veremeyiz, bilgi
karşılıklı verilir” diyor. Serin kız asrın bilgisini verecek bana, e-posta
adresim ve telefon numaram karşılığında. Al sana yeni/ ya da çoktan
içselleştirilmişhukuk!
“Ben yalnızca fiyat öğrenmek istiyorum ve
kişisel bilgilerimi sizinle paylaşmayacağım” diyorum.
“Prosedürümüz böyle” diyor kapitalizmin yılmaz
serin kızı!
“Bakın bunu doldurmayacağım, bu da benim
prosedürüm” diyorum.
“‘O zaman kâğıdın arkasına doldurmayı
reddediyorum’ diye yazın” diyor.
Dişlerimi sıkarak yazıyorum. Sanki bir Kafka
romanınındayız. Gerisi anlatmaya değmez ben fiyatı pazarlamacıdan öğrendim ve
uygun olmasına rağmen salona gelmeyeceğimi, müşterilerin kişisel bilgilerini
almak için uydurulan bu prosedürün gözden geçirilmesi gerektiğini söyledim.
Pazarlamacı anlamadı/aymadı. O denli doğal bir şeydi ki talep ettikleri bilgi,
itiraz edilmesi dahi anlamsızdı.
“İyi Yaşam Reçetesi”nin kıyısında yaşayan
“delusional” bu iki tip bunun dışında kalmış insanları yadırgıyor ve delusional
gerçekliğin kurbanı olduğunun ayırdında değil. Bazıları buna insan doğası
deyiveriyor; e, bu insan doğası ise böyle düşünmeyen ve yaşamayan insanların
doğası nereden geliyor?
Sistematik bir taarruz altındayız. Bu taarruz
ailemize, eğitim sistemimize, yaşantımızın her ücra köşesine ve mahremiyetine
ulaşmış/sinmiş/tecavüz etmiş ve yaşantımızın dokusunun bir parçası olmuş.
Mesele derin.
Ne kadar çok firma aynı tezgahla karşımızda.. bu
tezgah o denli normalize edilmiş bir halde ki, bir okuyucu olarak belki siz de
yadırgadınız bu anlattığımı.. ne diyor bu adam diye! Dediğim şu ki; başka türlü
bir yaşam olası. Zihinsel kalıpları yerleştirenlerin matrix”indeyiz. Bu
“matrix”, bu çıkışsız labirente bakmayı bilmezsen “matrix”i göremezsin.
“Amaan, yaşamın kendisi ‘matrix’ be” diyen çok
bilmişlerin “yaşamımızın kendisi bir simülasyondur teorisinea yaptığı imayı
duyar gibiyim. Teslim olanlar için “gerçeğin çöl”ünü göstermek mümkün değil.
Bir Morpheus’un var olabilmesi için etrafında aydırabileceği aymaya eğilimli
insanlar olması gerekiyor. Belki ondan sonra bir Neo (kurtarıcı) gelir.
Geri dönelim.. falanca AVM’ye ya da departman
mağazaya gittiğinizde de içselleştirdiğiniz sistemli pazarlama sizi MAKİNEnin
içine yuvarlıyor ama şikayet etmiyorsunuz. Mesela Örneğin; departman mağazanın
bir yerinden giriş ve bir yerinden çıkış var, koridorlarla bir labirentin içine
çekiliyorsunuz ve yön duygunuz arızalanıyor. Çıkış oku hep ileriyi gösteriyor,
siz bunaldınız geriye dönüp labirentten çıkmak istiyorsunuz ama namümkün!
Başladığınız yere döndüğünüzde sizi yukarı çıkan bir yürüyen merdiven karşılıyor
yalnızca ve merdivenin sahanlığında duran güvenlik görevlisi “efendim çıkış için oku takip edin” diyerek
size hep ileriyi gösteren oku işaret ediyor. Bu sırada Kafka alaycı gözlerle
sizi süzüyor. Gerisin geriye dönüp, departman mağazanın sizin gözünüze sokmak
istediği her malı, her dehlizden geçerek görmek zorunda kalıyorsunuz. Yalnızca
aşağıya doğru inen bir yürüyen merdivenin olduğu çıkışa varınca kurtuldum diye
bir nara atmak istiyorsunuz.
İletişim, haberleşme, TV yayını ve banka çağrı
merkezlerinde de benzer bir durum var. İstediğiniz canlı insana ulaşana dek
MAKİNE sizinle uğraşıyor. MAKİNE bazan sizi canlı bir insanla konuşturmuyor
bile, teşekkür ediyor ve tekmeyi basıyor.
Uğraş dur. “İNSAN İNSANLA İLETİŞİR” diye bir
yasa lazım yoksa algoritmaların ve robotik sistemlerin izansız, duygudaşlıktan
yoksun iletişimine mi mahkûm oluyoruz. Kişisel bilgilerinizi sempatik kanalları
kullanarak isteyen ve farkında olmadan sizi buna zorlayan satış temsilcileri,
resepsiyonistler ve dahi kişilere isteklerinin yerine getirilmeyeceğini sert
biçimde söylemeniz gerekiyor. Çünkü onlar, sinsi bir şekilde, davranışsal
ekonominin tüketicinin nasıl sömürüleceğini söyleyen kurallarını ve reklam
DEHAlarının sizin içgüdülerinize ve temel etik anlayışınıza hitap eden tilki
fikirlerini uygulayarak sizi yönlendiriyorlar. Sonrasında da o bilgilerle
telefonunuza e-postanıza musallat oluyorlar.
Bu sizi bir insan olarak rahatsız etmiyor mu?
Sistem insanı nasıl olur da MAKİNEyle iletişime zorlar? Burada makine salt
çağrı merkezi kayıt sistemi değil sistemin kendisi MAKİNE! Bu MAKİNE
tüketicinin yararına çalışmıyor!
Konu saçaklı.. daha çok lakırdı kaldırır.
Eşref
Alemdar
eshrefalemdar@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder