Dayatılarak İçselleştirilen Labirent - Eşref Alemdar - Sevdalım Hayat
Dayatılarak İçselleştirilen Labirent - Eşref Alemdar

Dayatılarak İçselleştirilen Labirent - Eşref Alemdar

Paylaş

 Dayatılarak İçselleştirilen Labirent
Çok serin bir kız. Sandalyesinde oturuyor. Bacaklarını ayırmış (bunu yalnızca erkekler yapamaz diye baarıyor.. bilinçli yani) ve daracık kotunun içine kundakladığı basenini sandalyenin oturağında ileriye doğru uzatmış.. uzamış. Elleriyle karnının üzerinde tuttuğu cep telefonunun üzerine eğilmiş..  yuttu yutacak! Elinde çalımla tuttuğu Starbaks karton bardağıyla ve kimseleri takmaz tavrıyla sokakta yanınızdan geçse “vuuuuu ne modern, ne havalı bi kızz” diye parmak ısırıcaanız türden. O denli serin ki makyajı bile yok/makyaja bile ihtiyacı yok.. aşmış bunları.

Parmak ısırtan bu kızın yanı başında, kulağın adı konmamış anatomik bir kısmında piercingi olan bir civan var. Külotlu çorap gibi vücudunu bürüyen ve ayak bileklerini sergileyen, diz kısımları oyuk bir kot pantolon giymiş.. kızın yanındaki sandalyede çok havalı/havalanmış oturuyor. Serin kızın elinde tuttuğu ceptel ekranına eğilmiş.. yutmak istiyor.. kızı da yutmak istiyor. Sosyal medyadaki herhangi bir  “şaralala”ya esrimiş bir halde bakıp kikirdiyorlar/kişniyorlar.  İnsan formuna girmiş iki at oluyorlar. Civan kaslı.. pek bi kaslı. Kas bağırıyor bedeni.

Bunları süzen kişi olan ben bir müşteriyim. Hizmet masasının ön tarafındayım bunlar arka tarafında.. masadan bir buçuk metre ötede. Kaslı civan kadar olmasa da ben de biraz kas yapayım, koşayım, atlayım diye şanı yürümüş spor salonuna gelmişim. Naçizane amacım fiyat sormak. O yüzden bekliyorum. Üç dakika kadar onları süzüyorum/ bekliyorum/ sinirleniyorum. Benim onlara bakarak dikildiğimin ayrımında değiller. Neden sonra serin kız beni fark ediyor ve civan bir anda kızın yanından sıvışıyor. Serin kız ileriye doğru uzattığı baseninin duruşunu bozmadan dönel sandalyesini bana doğru çeviriyor ve ayaklarını tembel bir timsah gibi kullanarak sandalyesiyle birlikte masanın dibinde bitiyor.

Tüm bu hareketleri hesapladığından adım gibi eminim. Biraz afallamış ama kuyruğu indirmeye hiç niyetli değil. Çünkü o namı yürümüş spor salonunun seçkin bir çalışanı!

Laf etmeden yüzüme bakıyor, “ne istediniz” gibi alıyorum bu bakışı ve diyorum; “ben yıllık üye olmak istiyorum fiyat öğrenebilir miyim?” Derhal kişisel bilgilerimi isteyen ve bu bilgileri kendi rızamla verdiğimi tıklayacağım ufacık bir kutucuğun olduğu kâğıdı masanın üstüne yatırıyor. “Ne bu “ diyorum. “Doldurun onu ben pazarlamacı arkadaşı çaaaracam” diyor. Bunu doldurmak İSTEMİYORUM diyorum.

Serin kız kızıyor, bozarıyor. Bir arıza çıkacak belli, serin hal çoktan yitti. “Onu doldurmazsanız bilgi veremeyiz, bilgi karşılıklı verilir” diyor. Serin kız asrın bilgisini verecek bana, e-posta adresim ve telefon numaram karşılığında. Al sana yeni/ ya da çoktan içselleştirilmişhukuk!

“Ben yalnızca fiyat öğrenmek istiyorum ve kişisel bilgilerimi sizinle paylaşmayacağım” diyorum.

“Prosedürümüz böyle” diyor kapitalizmin yılmaz serin kızı!

“Bakın bunu doldurmayacağım, bu da benim prosedürüm” diyorum.

“‘O zaman kâğıdın arkasına doldurmayı reddediyorum’ diye yazın” diyor.

Dişlerimi sıkarak yazıyorum. Sanki bir Kafka romanınındayız. Gerisi anlatmaya değmez ben fiyatı pazarlamacıdan öğrendim ve uygun olmasına rağmen salona gelmeyeceğimi, müşterilerin kişisel bilgilerini almak için uydurulan bu prosedürün gözden geçirilmesi gerektiğini söyledim. Pazarlamacı anlamadı/aymadı. O denli doğal bir şeydi ki talep ettikleri bilgi, itiraz edilmesi dahi anlamsızdı.

“İyi Yaşam Reçetesi”nin kıyısında yaşayan “delusional” bu iki tip bunun dışında kalmış insanları yadırgıyor ve delusional gerçekliğin kurbanı olduğunun ayırdında değil. Bazıları buna insan doğası deyiveriyor; e, bu insan doğası ise böyle düşünmeyen ve yaşamayan insanların doğası nereden geliyor?

Sistematik bir taarruz altındayız. Bu taarruz ailemize, eğitim sistemimize, yaşantımızın her ücra köşesine ve mahremiyetine ulaşmış/sinmiş/tecavüz etmiş ve yaşantımızın dokusunun bir parçası olmuş. Mesele derin.

Ne kadar çok firma aynı tezgahla karşımızda.. bu tezgah o denli normalize edilmiş bir halde ki, bir okuyucu olarak belki siz de yadırgadınız bu anlattığımı.. ne diyor bu adam diye! Dediğim şu ki; başka türlü bir yaşam olası. Zihinsel kalıpları yerleştirenlerin matrix”indeyiz. Bu “matrix”, bu çıkışsız labirente bakmayı bilmezsen “matrix”i göremezsin.

“Amaan, yaşamın kendisi ‘matrix’ be” diyen çok bilmişlerin “yaşamımızın kendisi bir simülasyondur teorisinea yaptığı imayı duyar gibiyim. Teslim olanlar için “gerçeğin çöl”ünü göstermek mümkün değil. Bir Morpheus’un var olabilmesi için etrafında aydırabileceği aymaya eğilimli insanlar olması gerekiyor. Belki ondan sonra bir Neo (kurtarıcı) gelir.

Geri dönelim.. falanca AVM’ye ya da departman mağazaya gittiğinizde de içselleştirdiğiniz sistemli pazarlama sizi MAKİNEnin içine yuvarlıyor ama şikayet etmiyorsunuz. Mesela Örneğin; departman mağazanın bir yerinden giriş ve bir yerinden çıkış var, koridorlarla bir labirentin içine çekiliyorsunuz ve yön duygunuz arızalanıyor. Çıkış oku hep ileriyi gösteriyor, siz bunaldınız geriye dönüp labirentten çıkmak istiyorsunuz ama namümkün! Başladığınız yere döndüğünüzde sizi yukarı çıkan bir yürüyen merdiven karşılıyor yalnızca ve merdivenin sahanlığında duran güvenlik görevlisi  “efendim çıkış için oku takip edin” diyerek size hep ileriyi gösteren oku işaret ediyor. Bu sırada Kafka alaycı gözlerle sizi süzüyor. Gerisin geriye dönüp, departman mağazanın sizin gözünüze sokmak istediği her malı, her dehlizden geçerek görmek zorunda kalıyorsunuz. Yalnızca aşağıya doğru inen bir yürüyen merdivenin olduğu çıkışa varınca kurtuldum diye bir nara atmak istiyorsunuz.

İletişim, haberleşme, TV yayını ve banka çağrı merkezlerinde de benzer bir durum var. İstediğiniz canlı insana ulaşana dek MAKİNE sizinle uğraşıyor. MAKİNE bazan sizi canlı bir insanla konuşturmuyor bile, teşekkür ediyor ve tekmeyi basıyor.

Uğraş dur. “İNSAN İNSANLA İLETİŞİR” diye bir yasa lazım yoksa algoritmaların ve robotik sistemlerin izansız, duygudaşlıktan yoksun iletişimine mi mahkûm oluyoruz. Kişisel bilgilerinizi sempatik kanalları kullanarak isteyen ve farkında olmadan sizi buna zorlayan satış temsilcileri, resepsiyonistler ve dahi kişilere isteklerinin yerine getirilmeyeceğini sert biçimde söylemeniz gerekiyor. Çünkü onlar, sinsi bir şekilde, davranışsal ekonominin tüketicinin nasıl sömürüleceğini söyleyen kurallarını ve reklam DEHAlarının sizin içgüdülerinize ve temel etik anlayışınıza hitap eden tilki fikirlerini uygulayarak sizi yönlendiriyorlar. Sonrasında da o bilgilerle telefonunuza e-postanıza musallat oluyorlar.

Bu sizi bir insan olarak rahatsız etmiyor mu? Sistem insanı nasıl olur da MAKİNEyle iletişime zorlar? Burada makine salt çağrı merkezi kayıt sistemi değil sistemin kendisi MAKİNE! Bu MAKİNE tüketicinin yararına çalışmıyor!

Konu saçaklı.. daha çok lakırdı kaldırır.

Eşref Alemdar
eshrefalemdar@hotmail.com


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder