Altın Bilezik - Asiye Açar - Sevdalım Hayat
Altın Bilezik - Asiye Açar

Altın Bilezik - Asiye Açar

Paylaş


 Altın Bilezik
Sezon sonu indirimler başlamışken, ihtiyacım olan kışlık botu almaya çıktım. Ayağımda ufak bir sorunum olduğu için denemeden ayakkabı alamam, ayrıca ayağıma uyan bir tane de bulunca mecburen alacağım için, en hesaplı dükkanlardan en pahalı olana kadar hepsini geziyordum.

Adını pek duymadığım, genelde içinde hiç müşteri olmayan o pahalı markalardan birine girdim. Ben kapıdan girerken tam dükkanın ortasında, bir örnek giyinmiş oldukları için çalışan olduklarını anladığım dört genç, ayakta durmuş sohbet ediyordu. Göz ucuyla bana bakıp başlarını çeviriyorlar, göz göze gelmeye çalıştığım halde bana bakmıyorlardı. Dükkândaki tek müşteriydim. Hadi onlar bana bir hoş geldiniz demediler, bari ben bir “iyi akşamlar” ile giriş yapayım dedim… Cevap yok; yandan bir göz ucuyla bakıp, başlarını çeviriyorlar. Neyse, sol taraftaki çizmelere yöneldim ki bir şey aradığımı görsünler. Hiç kımıldamadılar, hararetle muhabbet ediyorlardı. Yanımdaki eşime "Herhalde sadece bu modeller var “ dedim yüksek sesle, biri gelsin de yanıma "şöyle bir şey de gösterebilirim…” falan desin…

Sonra nereden geldiğini anlamadığım orta yaşlı bir bey -sanırım kasanın arkasındaydı- göründü ve "burada var" dedi. Oraya gittim, model fena değildi, çok âlâ da değildi, ama deneyip  görmek istiyordum. Fiyatı çok da olsa, gerekirse doksan iki takside girip alacaktım, çünkü dediğim gibi ayağıma uygun ayakkabıyı bulmam zor oluyor.

Ayakkabının kaç numara olduğuna bakmak için altını çevirdim, fiyat etiketini gördüm. Neredeyse maaşım kadardı. Gayri ihtiyari, espri ile karışık "Fiyatı bu mu yoksa?" dedim, benimle ilgilenen beye. "Evet" dedi, sonra ekledi “İndirimle yarısına geliyor". "Teşekkür ederim, bu tuzlu gelecek bana, iyi akşamlar " dedim. Zaten çok da beğenmemiştim, 92’den fazla takside giremeyecektim...

Şimdi gelelim, kıssadan hisseye:

Ben dükkan sahibi olduğunu düşündüğüm bu beyefendiye bir ekonomist olarak değil,  sıradan bir vatandaş olarak şunları sormak istiyorum.

1- Bu dört tembel adama birer asgari ücret+sigorta ile toplamda 12 bin lira gibi aylık ücreti neden ödüyorsunuz?

2-Tamam ödüyorsunuz, işi öğretip takip etmeniz gerekmez mi? Sizin yanınızda bile nasıl bu kadar rahat ve vurdumduymazlar? Patronluk sadece kasa başında oturmak olsa herkes yapabilir değil mi?

3- Maaşım kadar parayı verip o botu alacak müşteri emin olun ne hizmetler görmüştür, gelip de sizden neden alışveriş yapsın?

Müşterisiyle ilgilenmeyen bir satıcıya denk geldiğimde, şunu düşünürüm. AVM içinde, kapının önüne çıkıp “gel abi gel!” diye bağıramayacağınıza göre, kapıdan girmiş müşteri kazanılmış müşteridir. Yüzde yetmiş alışveriş yapacaktır. Bence ilgili bir satıcı onu boş göndermez, pantolon soran müşteriye kazak satabilir...

Mahallemde her ay yeni bir dükkan, mağaza, kafe, restoran açılır, binlerce lira verip içini yaptırırlar, mimar tutar, konsept belirlerler. Taş çatlasın iki ay sonra kapatır, üstüne kiralık tabelasını yeniden asarlar. Bu girişimi yapan insanlarda ne eksik dersiniz?

İnsanımızda "oğlana dükkan açmak" tabirini hep duyarız da "oğlana iş öğretmek” tabirini pek duymayız. Oysa büyükler "altın bilezik” derler bir “meslek öğrenmeye.” “Yaptığın ele ise de öğrendiğin kendine" derler. “En kötüsü tambura, onu da öğren at dama!" derler. Ustanın yanına verip de "Eti senin kemiği benim" diyen baba, çocuğunun geleceğini kurtardığını bilir de söyler.

Hep gençlere şunu söylerim. Okurken de çalışın, para kazanın, ayaklarınız üstünde durun. Bu arada sadece zekânızı değil, duygusal zekânızı da geliştirin. İnsan ilişkilerinizi, tartışma yönteminizi, nezaketinizi geliştirin. Çalışkan olun, sorumluluk alın. Korkmayın, “ezik“ olmazsınız.” Salla başı al maaşı" tip insanlar arasında hemen fark edilir ve herkesten farklı bir yol çizersiniz.

Asiye Açar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder