İçimizdeki
Ses
Tanıdığımız
bir söz dizisi bu. Yakışıklı, güzel, iyi, naif, en çok da umut dolu bir cümle.
Karşılaşıldığında, insanın içini kuş kanadı yelleriyle ferahlatan, o mütevazı
ama bir o kadar da cesur kelimeler. Filmlerdeki repliklerden, şarkıların
sözlerine, şiir dizelerinden, roman satırlarına kadar pek çok yerde rastlaştık
onunla. En zor anımızda bir dostun ağzından çıktı, içimize su serpti. Sıkıştık,
annemiz sırtımızı sıvazlarken söyledi, bunaldık kardeşimiz sımsıkı kucaklarken
kulağımıza fısıldadı. Kimi de içimizden, taa derinden gelen bir sesti. Her
seferinde işe yaradı. İnandık çünkü. İnanmak nefes almaktı.
“Her şey
çok güzel olacak.”
Verilen
bazı sözlerin sonucunun garantisi yoktur. Zaten önemli olan, bu sözün yarattığı
umut, cesaret ve ardından peşi sıra gelen mücadele hissidir. Son günlerde,
haksızlıklardan, adaletsizliklerden boğulan milyonların diline pelesenk oldu bu
cümle. Gözleri ışıl ışıl bakan bir çocuğun ağzından çıkınca daha da güzelleşti.
Her bir harfi anlam kazandı. Her şey güzel olmayacaktı biliyorduk ama bir
şeylerin güzelleşmesine hasret kalmıştık.
Bir yerel
seçimden fazlasıydı yaşadığımız. Ergen bir çocuğun ömrü kadar bir süredir,
aydınlığımızı çepeçevre saran bir “şey” vardı başımızda. Bir siyasi parti, bir
siyasi lider gibi görünen o “şey” aslında adaletsizliğin, harisliğin,
yobazlığın, merhametsizliğin ve evet karanlığın vücut bulmuş haliydi. Ufacık
bir yumurtaydı başlarda, kabuğundan çıkan, gün geçtikçe büyüyen, cehaletle
beslenen, yalanla güçlenen ve gücünü ne yazık ki sadece ve sadece kendi çirkin
çıkarları için kullanan bir “şey”. Zamanla, olmaz denilenler olmuş, kavgalar,
ayrışmalar, haksızlıklar, zulümler normalleşmişti. Sevgi ve merhametin
renkleriyle var olmuş bu topraklar, kinle nefretle kararmıştı. Ben, sen, biz,
bizden olmayan, kahraman, hain, dost, düşman hepsi iç içe, hepsi soyut, hepsi
sahici ve hepsi yıkıcıydı.
31
Mart’ta yaşanılanlar, bir ülkenin büyük şehirlerinin iktidar partisinin
yönetimini reddetmesi değildi sadece. Asıl olay, yenilmez sandığımız, o
karanlık “şey” in, bize inandırmaya çalıştığı kadar güçlü olmadığının ortaya
çıkmasıydı. Bu ülkenin kalbi olan şehrin isyanı, bizi ele geçirdiğini
sandığımız karanlığın da kalbine vurulan ak bir hançerdi. Karanlık yara aldı,
sarsıldı. Sevindik. Nasıl sevinileceğini de unutmuştuk, elimiz ayağımız
birbirine dolandı. Ve umutlandık tekrar. Kanımız kaynadı, birlikte inandığımız
ve mücadele ettiğimiz günleri hatırladık. Korktuk da. Atalarımızın “Arsız güçlü
olunca, haklı suçlu olurmuş.” diye uyaran sesini duyduk. Bu oyunu defalarca
görmüştük. Namertle olan savaşın da nasıl bir şey olduğunu kanaya kanaya
öğrenmiştik. Ama elden bir şey gelmezdi, biz hala merttik.
Korktuğumuz
ama beklediğimiz şey başımıza geldi elbette. Hak, hukuk, adalet gibi
unutturulan değerler, bu seçimle birlikte iptal edildi. İçimiz yine alışkın
olduğumuz o kerpetenle sıkıştı. Ama karanlık bir kez yara almıştı. İçimizde
gömülü duran umudumuz ise gücünü hatırlatarak yeşermişti. Yine sen, ben demeden
“biz” olmaya başlamıştık sanki. İstediğimiz tek şey aydınlıktı.
Bu kez
“Her şey çok güzel olacak” diyoruz. Yola çıktığımız “Her şey güzel olacak”tan
daha tutkulu, daha inançlı, daha güçlü bir cümle bu. İçinde “çok” var. İçinde
biz varız. Umutlarımız, inancımız ve mücadele azmimiz var. Bu kavganın sonunda
sonuç ne olur, her şey güzel olur mu bilmiyoruz. Bildiğimiz şey; artık “Hiçbir
şey eskisi gibi olmayacak.” Karanlığa o ak hançeri soktuk bir kere.
Hande
Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder