Bir şeyler olur da bir dal kırılırsa içinizde; bir zamanlar hayatınızın anlamı olan o insanın…
Kendine özgü, belki de sizden başkasının farkında bile olmadığı o küçük jestleri, sinir bozucu davranışlara dönüşebilir. Oysa aynı minik hareketlerdir, aynı mimiklerdir onlar.
Bir arkadaşım, o sırada konuştuğumuz konuyla ilgili bir yazıyı okumam
için, Nisan 1959 tarihli Yeni Ufuklar dergisini verdi. Dergide, Rauf Mutluay’ın,
“Mektup” isimli bir hikayesi var. Böylece, Mutluay’ın ilk kez bir hikayesini
okumuş oldum.
Hikaye, bir adamın eski karısına veya artık birlikte yaşamalarının anlamı
kalmamış olan karısına yazdığı bir mektup biçiminde kaleme alınmış. “Bir kin
girdi aramıza” diye başlıyor.
Hani, insanların kendilerine özgü küçük jestleri olur; herkesten farklı,
onu o yapan mimikleri. Yürürken kolun aldığı şekil, ilgisini çeken bir konuyu
dinlerken gözlerde oluşan ışık, sıkılınca enseye götürülen elin saçları
havalandırışı… Çoğu kişi onların farkında bile değildir. Ama sevdiğiniz kişinin
sizce özel olmasının, benzersiz olmasının kanıtıdır o mimikler. Ona yönelik
duygularınızın esbabımucibesi haline gelirler.
Sonra bir şeyler olur da bir dal kırılırsa içinizde; bir zamanlar
hayatınızın anlamı, yaşamanızın nedeni olan o insanın çevrenizdeki varlığı sizi
rahatsız etmeye başlayabilir. Onun kendine özgü, belki de sizden başkasının
farkında bile olmadığı o küçük jestleri ise, sinir bozucu davranışlara
dönüşebilir. Oysa aynı minik hareketlerdir, aynı mimiklerdir onlar. Aynı
bakışlar, kolun aynı sallanışı, saçların aynı havalandırılışı… Ona yönelik
duygularınızın, artık tatsızlaşmış duygularınızın esbabımucibesi.
MİNİNK HAREKETLERDEKİ BÜYÜK ANLAMLAR
Rauf Mutluay, böyle bir inceliği, böyle bir derinliği yakaladığı izlenimi
vererek başlıyor hikayesine:
“Kundura diye giydiğin takunyeden çanta sallayışlına, omuzlarına
atıverdiğin hırkanın boşluğa savrulan kollarına, nefesine, ayak sesine
sinirlenmeye başladım. Hemen hemen bir nefretti bu. Emindim ki aynı anda sen de
benim deve gibi yürüdüğümü, pis pis sigara içtiğimi, hep aynı öksürükle
boğazımı temizlediğimi duyuyor ve neredeyse tiksiniyordun.”
Ne var ki, hikayesine bu şekilde devam etmiyor Mutluay. “Nereden geldi bu
kin?” diyerek, düşünce üretme yoluna sapıyor. Hikaye anlatımı zayıflayıp bir
düşünce anlatımına dönüşüyor. Satırlar ilerledikçe, “Mektup”, mutluluğu maddi
değerlere ulaşmakta arayan bir çiftin yıpranan ilişkisi üzerine yazılmış bir
makale havasına bürünüyor.
1950’lerde birdenbire başlayan daha fazla tüketme ve zengin olma
isteklerini yansıtması açısından da ayrıca değerlendirilebilecek bir metin bu.
İki sevgilinin, ortak bir amaç için birlikte yürürken bile, eğer yol güzel
değilse nasıl da her şeyin çirkinleştiğinin, birbirlerinden nasıl da
uzaklaştıklarının anlatısı.
Belki bir makale biçiminde yazılsaydı, önemli bir düşünce yazısı
olabilirdi.
Ya da başladığı gibi devam etseydi, has bir edebiyat yaratılabilirdi.
Mutluay, kendi yakaladığı fırsatı yine kendisi harcamış.
İLİŞKİLERİN GÜVENCESİ
50 yıl önce yayımlanmış bu hikayeyi okurken, 20 yıl önce okuduğum Doğan
Cüceloğlu’nun İçimizdeki Çocuk kitabını hatırladım.
Arkadaşlık, kardeşlik, evlilik, amirlik, komşuluk… Her ilişkide bir depo bulunduğunu
anlatır Cüceloğlu. İlişki içindeki her davranış, yapılan her hareket, bu depodan
bir şeyi ya eksiltir ya da çoğaltır.
Bir güler yüz göstererek, bir çiçek alarak, bir özveride bulunarak
yapılan şeyler, aynı zamanda ilişkinin deposunu çoğaltmak işlevini görürler.
Bir öfkeli bakış, bir iç çekiş, bir kaba davranış ise, deponun stokunu
azaltmak anlamına gelir.
Bir arkadaşınızın sizi çok öfkelendiren bir davranışını bir başka
arkadaşınız yapınca o kadar önemsemeyişinizin nedeni budur. Ortak deponuzdaki
stok yeterlidir, bir miktarının çekilmesi sorun yaratmaz.
Her türlü ilişkinin devam etmesi için ya da devam etmenin anlamlı olması
için, deponuzda her zaman yeterli stok bulunmalı. Yoksa ilk eksi işlemde, kriz
çıkacaktır. Ve hızla edilmediğinde, kısa zaman içinde kalıcı bir dönüşüme neden
olacaktır.
Zor hayat koşulları ve bunca yoğunluk içinde yaşarken, duygusal depolara
stok eklemek, çokça ihmal edilebiliyor. Ama tam da bu koşullar ve bu yaşam
biçimi nedeniyle, ilişkilerde özenli olmak gerekiyor.
Hayatta birazcık duygusal stok kullanamayacaksanız, ne yapacaksınız diğer
birikimleri?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder