Ziya / Bir - Ender Macun - Sevdalım Hayat
Ziya / Bir - Ender Macun

Ziya / Bir - Ender Macun

Paylaş

Ziya / bir 




iran evimizin arka bahçesinde, uçuşan çamaşırların arasında, büyük bir incir ağacının altında uzanmış, iri bir hayvan, yok yok, bir orangutan gibi, uyuyordu. Burun delikleri bir açılıyor, bir kapanıyor, havaya buram buram sıcak nefesi karışıyordu. Neredeyse akşam olmak üzereydi. Gökyüzü kızıla, pembeye boyanmıştı. Seher’le birlikte kümesin yanından, usulca ağaca, onun uyuduğu yere doğru yaklaştık. Aklımızca onu, ucuna bezler bağladığımız sopalarla korkutacaktık. ‘Ömer’ dedi, Seher, ‘dikkatli olalım.’ Hınzırca vardık yanına sevgili kurbanımızın. Sevgili kurbanımız sol yanına döndü homurdanarak, ama yavaşça. Omzunu yırtık pırtık ceketiyle örttü. Durduk. Bir iki adım kalmıştı ki aramızda, iri, çil bir horoz çıkageldi, Ziya'nın tepesine kondu ve biz yarı canilerin çocuk ruhlarına çekik gözleriyle korku serpti. Sonra da avazı çıktığı kadar bağırdı. Arka mahallenin ecinni horozlarından biri olmalıydı bu, mutlaka öyleydi. Biz yarı caniler, ruhumuzun derinliklerine serpilen korkuyu defedemedik bir türlü. Gerisin geriye, derme çatma kümesin arkasından dolanıp sıvışalım dedik; ama bir de ne görelim, Ziya bizi kümesin arkasında beklemiyor mu. Şaştık kaldık. Korktuk. Ceketini yamuk yumuk omzuna astı. ‘Sen uyumuyor muydun şurada?’ dedik çocuk sesimizle, sonra da: ‘horoz nerede?’. ‘Yok.’ dedi, ‘Ben hiç uyumam ki.’ Kıs kıs gülerek bir başka horozun, topal bir horozun arkasından, horozu taklit ederek gitti. Ardından bakakaldık. İncir ağacından sarkan kirli ampulün altında durdu, geriye döndü, bize, canilere baktı. Giderken, ‘Yakın şu ampulü de… incir karanlıkta hortlar.’ dedi. Ne dedi? ‘İncir hortlar.’ dedi. Hortlarmış, öyle söyledi. Güldük geçtik. ‘Ziya!’ diye bağırdık arkasından, ‘Sofraya gelecek misin?’ Bizi duymadı. Çocuğuz ya, umursamadan girdik eve. Bir de baktık ki ne görelim, bu, sofrada oturmuş, bardaklara lıkır lıkır su dolduruyor sürahiden… Sahi, bu rüyayı anlatmış mıydım evde? Evet, anlatmıştım. ‘İkimiz de aynı rüyayı gördük anane.’ demiştim, Seher de, ben de… Ziya böyle, böyle, böyle yaptı… Nedir bu, hayır mıdır? Anane de uzun grimsi eşarbını katlayıp bir kenara kaldırdıktan sonra, pis gözlüğünü takmış, kulağıma yaklaşıp, fısıltıyla, ‘Kim bu Ziya, Allasen?’ diye sormuştu. ‘Aman anneee, Ziya işte, bilmiyormuş gibi yapma’ demişti annem.

Sahi, kimdin sen Ziya? Ömrümüzün  mühürlenmemiş zamanlarına parmak basan  bir ecinni mi, yoksa çocukluğumuzun  çamurlu sokaklarını aydınlatan bir ağaç  ampulü mü? Var mıydın, yok mu?




Ender Macun




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder