Ziya/4
er gün başka bir çift ayakkabı giyiyor. Tam da
öyle. Bir gün kırmızı süet, bir gün siyah rugan, bir gün sivri, başka bir gün
yumurta topuk. Şu lastik çizmeler de var, bak onları unutuyordum. Hepsi de
gıcır gıcır. Daha dün pırıl pırıl bir çift kovboy çizmesi giymişti. Garç gurç
dolaşıyordu sokakta. Bir aşağı, iki yukarı… Nereden buluyor bunları diye
düşünürken sırtında taşıdığı büyükçe çuvalın dibi birden yırtılmasın mı. Hem de
sokağın daha başında. Onlarca ayakkabı sokağa döküldü. Ne döküldü ne?
Ayakkabılar döküldü. Seninki alelacele toplamaya çalıştı bunları ama nereye
koyacaksın… Kolay mı öyle… Çuvalın dibi çıkmış zaten, oraya olmaz. Biz ortaya
saçılmış ayakkabılara bakakalmışken, nereden bulup buluşturduysa bir el
arabasıyla çıktı geldi. Ayakkabıları, o canım çizmeleri, botları üçer beşer
koydu arabaya sonra hoop evine doğru hızlıca sürdü. Düüüüt. Çekilin yoldan
geliyor dan dan…Çocuklar çekildi. Evin önüne geldi, durdu, boynundaki anahtarı
çıkarıp kapıyı açtı. Arabayı eşikten atlattığı gibi daldı içeri. Kapıyı güüm
diye yüzümüze kapattı. Görgüsüz bu. Yani biraz kibar olabilir. Acelesi mi var
ne…Koşup yerde kalan boynu bükük üç beş ayakkabıyı toplayıp, kucakladım.
Yardımım dokunsun dedim. Öyle yani. Üşenmedim, koştum gidip güm güm kapısını çaldım. Çaldım ama kapı duvar.
Ne gelen var ne de giden. Ziyaaa diye
bağırdım pencereye. Çıktı bu, açtı pencereyi. ‘Ne vardı,’ dedi. ‘Bunları
unutmuşsun, bak’ dedim, kafamı uzatıp kucağımdaki pabuçları gösterdim burnumun
ucuyla. Pembe pullu kadın ayakkabısı, siyah rugan bir ayakkabı, püsküllü bir
diğeri… Pencereden uzattı elini, aldı hemen. Evirip çevirdi. Altına, topuğuna,
burnuna baktı. Pencereyi kapayıp perdeyi de çekti. Ne bir teşekkür ne başka bir
şey. Orada öylece kalakaldım.
Meğer bu ölü evlerinden ayakkabı topluyormuş. Biri
ölünce ayakkabılarını evin hemen kapı eşiğine korlar ya, işte bu da sabah
erkenden kalkıp bu ayakkabıları topluyor, çuvalına tıkıp evine getiriyormuş.
Oooh ne ala. Pazar günleri de Tahtakale’de, Pazartekke’de karton tezgah açıp
satıyormuş üçe beşe…
Davut Efendi geçenlerde görmüş bunu. Hatta Davut Efendi
Kadriye Hanım’a bir çift, gelini Neriman’a da iki çift ayakkabı almış bundan.
Hem de iki paket Yeni Harman fiyatına yani. Kendine almamış. Beğenmemiş de
ondan almamış. Öyle işte. Evde tek tek temizleyip cilalıyormuş bunları Ziya
Efendi. Tabi Davut Efendi bilmiyor ölü ayakkabısı olduklarını. Gidip babaanneye
söylesek mi… Kim bilir ne yapar.
Ender Macun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder