Adana’da bir
mahalledeyiz. Araplar, Conolar, Fellahlar, Aleviler, Kürtler, Urfalılar,
Ağrılılar... Değirmenciler, tavukçular,
irili ufaklı dükkanlar, çeşit çeşit insanlar... Bol paçalı pantolonları
ile eski Türk filmlerinden fırlamış gibi görünen eczacı amca ve onun yanında
çalışan "iğnecisi".
Bir de, her türlü şive
arasında İstanbul Türkçesi ile konuşan çok kibar bir teyze vardı. Açık çamaşır
suyu satarak geçinmeye çalışırdı. Annem onu gördükçe "Allah varlıktan
yokluğa düşürmesin" derdi.
Bu kibar teyzenin oğlu
üniversiteye hazırlanıyordu. Damdaki derme çatma odada, küçük tüpün başında
ısınarak ders çalışırdı. Paltosunu çıkarmazdı, iki elini kucağında birleştirip
oğuştururken önündeki kitaba bakardı. Sonra mühendisliği kazandı. Öyle mi
hatırlıyorum, ya da öyle mi olsun istiyorum. Bilmiyorum.
Tek katlı evin
bahçesinde, çocuklarıyla akşam oturmasında buluşmuş aileler vardı. Bir yandan
memurluk ederken bir yandan pazarlamacılık yapar, çelik tencere satarlardı. Bir
tanesi çok konuşur, azıcık da palavra atardı, bilirlerdi ama dinlerlerdi.
Birbirlerinden başka kimseleri yoktu.
Çay vardı sadece, bir de
üstüne karpuz kesilirdi. Öyle bolluk bereket yoktu evlerde. Ya da ben oyuna
dalardım da sadece karpuza mı yetişirdim, bilmiyorum.
Her şey kıymetliydi.
Komşu, fırın tepsisini ödünç vermezdi. Karşıdaki de kırılmasın diye
"yeminliyim" derdi.
Kocakarıların
başkalarının kızlarına "Evinizin önünü niye süpürmüyonuz!" diye
çıkışma hakları vardı ve kapı önünde çığırışan çocuklara bağırırlardı
"Bağırmayın lan kapının önünde! Hadii evinizin önünde oynayın!"
Bir domates, biraz ekmek
öğle yemeği olurdu, sokakta oynayan çocukların. Evlerinden kim bilir ne kadar
uzakta "damdan dama atlamaç!" oynayanların.
16 yaşındaki delikanlı
evde "mançıka" yapar, vücut geliştirirdi. Mahallenin zengin çocuğu
“böyle kas olmaz oğlum, et yiyecen et!" derdi. Beriki buna gücenirdi.
Dedikodu boldu. Karşı
komşunun 13 yaşındaki kızı çok hareketliydi, babası iyi etti de 15’inde
evlendirdi. 16’sında bebeği kucağında, amma da kilo aldı, tombalak bir kadın
oldu.
Arka komşu hacca gitmiş,
tövbe tövbe karısı kırkından sonra beşinciye hamileymiş!
Koca bidonlarda
turşular, yeşil zeytinler, bakkaldan alınan yarım ekmek, bir yumurta.
Kızmayacağım artık kızıma yoğurdunu bitirmedi diye. Biz de büyüdük be, biz de
büyüdük!
Asiye
Açar
acarasiye01@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder