Can Sıkıntısı Denilen Habis Ur - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Can Sıkıntısı Denilen Habis Ur - Hande Çiğdemoğlu

Can Sıkıntısı Denilen Habis Ur - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

 Can Sıkıntısı Denilen Habis Ur
Dünyanın en berbat duygusudur can sıkıntısı. Üzülmekten, ağlamaktan, acı çekmekten bile beterdir. Söylemesi kolay, başa çıkılması zor bu iki kelime, huzursuzluk ve mutsuzluğu peşine takıp gelir.

Can sıkıntısı denilen habis ur, insan bünyesine çocuklukta girer. Bir kenarda sessiz, suratı asık oturan çocuklar vardır. Onların çoğu kez bir şeye kızmış ya da incinmiş oldukları düşünülür. Oysa yüksek ihtimalle canları sıkılıyordur. Küstüğü ya da kızdığı şey, aslında can sıkıntısının ta kendisidir. Çocuk, baş edemediği bu güçlü duygu karşısında çaresizdir. Kenara çekilip kendisini ele geçiren canavarın gitmesini beklemekten başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Çünkü oyuncaklarıyla oynamış, boya kalemleriyle resim yapmış, çizgi film izlemiş, abur cubur yemiş hatta yaramazlık denilen o eğlenceli şeyleri bile yapmıştır. Artık canı sıkılıyordur ve ne yazık ki bu duygu, diğerleri gibi hemen geçmiyordur.

Küskün çocuk büyür, ergen olur. Tıpkı boyu posu gibi can sıkıntısı da onunla büyür, gelişir. Genç insan, okula gider, arkadaşlarıyla gezer, ders çalışır, günlük yazar, müzik dinler, bisiklet sürer, giyinir-soyunur, sürer-çıkarır. Ama can sıkıntısı bünyesine sızıp orada yaşayan bir organizma haline geldiyse, en eğlenceli şeylerin bile ömrü kısacık kalır. Can sıkıntısı sabırsızdır. Bir an önce onu oyalayan şey her neyse, onun yerini almak için didinir.  Bu ilk gençlik dönemlerinde, umutsuzluk, isyankârlık, bilinmez karşısında önüne geçilemeyen merak ve öfke gibi duyguların yoğunluğu kimi zaman intiharı bile düşündürtür. “Çok sıkıldım, bitse de gitsek” haykırışları, içerideki küskünlükle de birleşince, derin bir ölme arzusuna sebep olur. Çünkü bilinmezlerle dolu bu kavram, belki can sıkıntısına çare olacaktır. Kimi zaman inanç, kimi zaman sevgi, kimi zaman ise cesaretsizlik baskın gelir, bu tehlikeli düşünceden sağ salim çıkılır.

Artık genç bir insan olunmuştur. Bu dönemde de durum farklı değildir. Okulda derslerde sıkılınır, sınavlardan vaktinden önce çıkılır, eve erken gelinir, gelir gelmez dışarı çıkmak istenir, çıkılamıyorsa evde yapılacak bir şeyler aranır. Ne yapılırsa yapılsın, bunlardan alınan haz hemen biter, can sıkıntısı başlar. Ergenlik döneminin buhranı sona erdiği için en azından yakın gelecekle ilgili hayaller kurulur, planlar yapılır. Ama bunlar da, can sıkıntısı denilen habis urun yerleştiği bünyeyi çok az oyalayacaktır.

Neyse ki zaman çabuk ilerler. Yetişkin olunmuştur. İşler güçler başlar, kariyer basamakları bir bir çıkılır. Can sıkıntısı mustariplerine iş yerleri de çekilmez gelir kimi zaman. Öğle tatili beklenir, mesainin bitmesi beklenir. Resmi tatiller ya da olmadı yıllık izin beklenir. İşten çıkılır ama can sıkıntısından kaçılamaz. Böyle zamanların en iyi ilacı ise yorgunluktur. Aslında sorumluluklar sıkıntıyı biraz giderir ama bunlar genelde eli çabuk insanlardır; bir an önce işlerini tamamlar, sorumluluklarını hızlıca yerine getirir. Tüm gün hayalini kurduğu saat gelmiştir artık! İstediği kitabı okuyabilir, o en sevdiği müzik CD’sini dinleyebilir, ya da ne zamandır izlemek istediği filmi açabilir. Ama önce bir çay yapılır, yok kahve daha iyi, ı ıh önce bi duş alınır. Film mi açılsa, kitaba devam mı edilse derken saat ilerler. Hangisinde karar kılmışsa, aklı diğerinde kalır. Hepsine parça parça dokunulduğu için hiçbiri zevk vermez ve kadim dost gelir yanı başına, çöreklenir. Can sıkıntısı!

Bu insan, eğer bir işe sahip değilse vay onun haline! En kötüsü de budur. Zaman bol, yapılması gereken iş sayısı az ise cehennem hayatı başlar. Çünkü ne zaman yataktan kalkılsa da olur, ne işe başlanılsa da yetişir. Yapılan her ne ise, takdir görmez, yapana ve etrafındakilere bir şey katmaz ya da insan öyle hisseder. Bir süre sonra zorlama heyecanlar da kaybolur. Hareketler yavaşlar, istek azalır, heves kaçar. Can sıkıntısı elbette bakidir, hatta hayatının her bir alanını kaplayacak kadar da genişlemiştir. Vücut yorulmadığı için kitap okumak, resim yapmak, müzik dinlemek gibi daha önceden kişiye zevk veren şeyler de anlamsızlaşmıştır.

Can sıkıntısının en iyi ilaçlarından biri de uykudur. İşsiz güçsüz ve gailesiz kalmış insanlar en çok uykuya kaçarlar. Çünkü uyku, bilinçle birlikte can sıkıntısının rafa kaldırılmış halidir. Ki rüya denilen mucizevi dünyadan içeri can sıkıntısı denilen o canavar giremez. Rüyalarda yenilip içilemediği, düşülüp ölünmediği, koklayıp içine çekilmediği gibi can sıkıntısı da olmaz. Ne yazık ki bu insanların çilesi bitmemiştir ki çoğunlukla uykusuzluk sorunu yaşarlar. Can sıkıntısı denilen huysuz çocuk, gün ışığıyla az çok oyalanır. Ama gece acımasızdır. Hele de gecenin körü olarak tabir edilen 3.00 suları aşıldıysa ki o vakte kadar zaten akla gelen her şey yapılmıştır. Ama uykunun da sinsi bir tarafı vardır. Can sıkıntısıyla pazarlık yapmıştır ve kapılarını olabildiğince geç açar. Delilik denilen sınır, o saatlerden uykuya huzursuzca geçene kadar olan bölümde çizilmiştir. Çok tehlikelidir. Ergenlikteki intihar eğiliminden bile tehlikelidir, çünkü gerçekleşmesi daha olasıdır.

Zamanla psikolojik sorunlara yol açan, belki de başından beri zaten psikolojik bir sorun olan bu durum, halk tabiriyle insanı yaşamaktan soğutur, erken yaşlandırır. Bu dertten mustarip insanlar, dertlerini tam olarak anlatıp paylaşamadıkları, paylaşsalar da anlaşılamayıp kabul görmedikleri için huysuz, hırçın ve öfkeli olurlar. Çünkü dünyada bunca dert varken canı sıkıldığı için mutsuz olanlar, çoğu kez şımarıklıkla suçlanabilir. 

Küskün ve yalnız hisseden can sıkıntısı mağdurları, genelde bir maddeye bağımlıdırlar. Bu naneli şeker ya da kakaolu bir bisküvi bile olabilir. E, birçoğu fazla kiloludur. Çünkü bir şeyler yemek, beslenmekten çok, can sıkıntısını gidermek üzere yapılan bir eylem haline gelmiştir. Tıpkı psikolojileri gibi bedenleri de sağlıksızdır. Can sıkıntısının harap ettiği beyin, vücudun normal işleyişine engel olur. Huzurlu ve dingin insanlar gibi sağlıklı değillerdir. Tehlikesi ve tedavisi olmayan kronik hastalıkları ve mütemadiyen çektikleri ağrıları vardır.

Pek çok konuda yeteneklidirler ancak hiçbirine tam olarak bağlanamadıkları, daha doğrusu kısa sürede sıkıldıkları için hiçbirini geliştiremezler. Bir yerde fazla oturamazlar, bir işi uzun süre yapamazlar. Bu yüzden elleri çabuktur. Sorunlara çabuk ve pratik çözümler bulurlar. Çabuk sıkılacaklarını bildikleri için hızlı ve planlı hareket ederler. Hedefleri sürekli yenilenir. Tez canlılıkları, huzursuzluğa ve rahatsızlığa evrilir. Çünkü akılları hep bir sonra yapacakları iştedir. O yüzden hiçbir iş ellerinde uzun süre kalmaz. Buna rağmen kariyerleri genelde kesintiye uğramış ya da yarım kalmıştır.  Çünkü sebat etmeyi bilmezler farklı alanların peşinde koşarlar.

Can sıkıntısı mağdurları, diğer insanların fark etmedikleri ayrıntıları fark eder, dert etmedikleri sorunları dert eder. Çünkü sıkılganlıkları, onları dünyaya geniş bir yelpazeden bakmayı, farklı şeylerin peşinde koşmayı öğretmiştir. Onlar için bir kuş, düşlenecek mitolojik bir obje, bir otomobil plakası, sayısal bir algoritma, bir film, sadece yardımcı karakterin hayatı olabilir. Kışın gelmesi onları uykusuz bir gecenin doğmasından korkar gibi korkutabilir, içilen bir kahvenin bitmesi, bir daha asla içilemeyeceğini düşündürebilir, bir dostun söylerken fark etmediği alelade bir söz, asırlık bir küskünlüğe yol açabilir, sevgilinin pervasız bir hareketi yakıcı bir öfkeye yol açabilir.

Nitekim bünyesine can sıkıntısı denilen habis urun yerleştiği insanlar zor bir hayat sürer. Etrafınızda canı sıkılan bir çocuk görürseniz başını okşayın, belki bilmediği bir oyun biliyorsunuzdur…
Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder