belki resim der ki / Gözyaşı Gölü
The
Lake of Tears, Ilya S.
Glazunov, 1988, tuval üzerine yağlıboya
Hiç aksatmadan, her gün gelirim
göle; kar, kış, boran, dolu. Bazen gündüz, bazen akşamüzeri… Buraya ilk
geldiğimde henüz küçük, üzgün bir kızdım. Babam gözlerimdeki yaşı kazağının
eprimiş koluyla silmiş, kulağıma eğilip, fısıltıyla, ‘gideceğimiz yerde ağlarsın’ demişti. Gideceğimiz yeri merak
etmiştim. Üzerinden yıllar geçti. İnsanın ağlamak için çeşit çeşit nedenleri
var; yeter ki ağlayabilsin. Ağladığında, bir bakıma, acılarını gözyaşlarınla
mühürlersin. Bazen kazağının, gömleğinin kolunda öylece kalır, ya da avucunda
eriyiverir, yüzünden aşağıya yol olup tenine mıhlanır, bazen de ayaklarının
dibine düşer, orada yok olur, başka birinin mesela, vücuduna, elbisesine konuk
olur gözyaşı. Benim gözyaşım burada, hazin hazin bu göle damlar. Bu göl,
hayatımızın bütün acılarına kucak açan, yorulmak bilmez, acısı dinmez, kuytuda
duran, fedakâr gözyaşı gölüdür. Hiç aksatmadan, her gün; kar, kış, boran, dolu;
ilk ben gelirim. Bütün insanlık bu gölün etrafında toplanır, görürüm; kimi
oturur bir taşın üzerine, kimi çömelir, kimi üryan, kimi palazlanmış, kimi
lanetli, kimi bakir, kimi sabi, kimi yolcu; hepsi melül. İnsanlık ağlamaya
başlayınca göl de acının uslu damlalarıyla dolmaya başlar. Sonra güneş çıkar,
acı buharlaşır, gökyüzüne yükselir, bulut olur, dünyamızı dolaşır, ağırlaşır,
yine üzerimize yağar; hiç aksatmadan, her gün.
Ender Macun, Mart, 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder