Aile mi? - Asiye Açar - Sevdalım Hayat
Aile mi? - Asiye Açar

Aile mi? - Asiye Açar

Paylaş
 Aile mi?
Bazen yangında ilk yakılması gereken ailedir. Bu bazen çok sevgiden olur, bazen şiddetli nefretten. "Depremde ölürsem çocuklarımla öleyim, annesiz kalmasınlar" diyen anneyi de anlıyorum, "Allah’ım, babam ölsün!” diye dua eden çocuğu da. Kötü davranan, ezen, kullanan aile üyeleri.


Çocuk ailenin içine doğar. Güven temeli orada atılır. Sana en büyük kötülüğü seni dünyaya getiren insanlar yapıyor, düşünsene. Sen dünyayı onlarla tanıyorsun ve onlar yüzünden daha iyi bir yaşam hayal edemiyorsun. Onların çemberinden çıkmak neredeyse imkânsız oluyor.


Aileye tepki göstermek zordur. Yılanın gömleğini çıkarması, kelebeğin kozasını yırtması gibi zor. Ve öylesine hayati. Bazen vazgeçilmesi gereken ilk şey ailedir, kanatlanıp uçabilmek için.

Üniversitede bir erkek arkadaşımın babası kot pantolon giymesine izin vermezmiş. Tüm gençlerin kot pantolon giydiği üniversite yaşamında, babasından gizli giymek üzere bol bir kot pantolon almıştı. Memlekete giderken kumaş olanı giyerdi. Sonra sevdiği kızla da evlenmesine karşı çıktılar, "giyim kuşamı" onlara uymadığı için. Arkadaşım ailesine olan tepkisini en sonunda gösterebildi: Ataerkil ve kırsal bir ailede evlenmeyen bir erkek çocuğu olarak yaşadı Çevresini her şeyden çok önemseyen babası için bu çok zor olmuştur diye düşünüyorum.


Aileye bakmak kültürümüzde de önemlidir. Vicdani bir görevdir. Öyle de olmalıdır. Peki ya sömüren ve sömürmekten bıkmayan,  gocunmayan alkolik babalar, takıntılı ve her şeye müdahale eden anneler, zorba  kardeşler? Kardeşlere katılan,  belki taban tabana zıt hayatlar sürdüğünüz yeni aile üyeleri? Yengeler, enişteler, eltiler, baldızlar… Nereye kadar vicdani sorumluluğunuz var?


3 çocuk annesi 40 yaşındaki arkadaşım, “Bıktım babama kredi çekmekten, eşime yüzüm yok artık! Sürekli ben büyüttüm, ben okuttum seni diyor. Artık vicdan azabı duymaz oldum. Borcum bitmedi mi benim daha ya!” diye sitem etti geçen gün.


Bir anneannenin fedakarlık yaparak çok sevdiği torununa bakması kadar, yorgun bir anneannenin de torununa bakmama,  yaşlı vücudunu ve ruhunu dinlendirme özgürlüğü yok mudur? Bu sadece kendi alanına özgürlük istemektir. Görevler bir yere kadar, ama sonrası? Aile üyeliğinin insanı ezen bir yüke dönüşmesi?

Hepimizin bir dokunulmaz alanı var, olmalı. Oraya en yakınlarımız bile kapıyı çalarak girmeli.


Bir şarkıcımızı hatırlıyorum. Gazeteler “babasına bakmıyor” diye günlerce haber yapmıştı. Adını "hayırsız evlat"a çıkarmışlardı. Genç kızın kameralara kızgın bakan yüzünü, sonra bu vicdani yükle ve büyük ihtimalle nefret ettiği babasının tekrar tekrar hatırlatılmasıyla bir programda kendini kaybedip hüngür hüngür ağlamasını hatırlıyorum. İnsanlara bunu neden yapıyoruz? Bu mahalle baskısı, bu klişeleşmiş, baskı haline getirilmiş zorunluluklar neden? Babasıyla arasında neler yaşandığını biliyor muyuz? Sonradan öğrendiğimize göre zaten çocukluğundan beri babasını hiç görmemiş, onu annesi ve anneannesi büyütmüş. Babasıyla ilgili tek hatırladığı, kavga gürültü…


Medya, bir politik kişiyi kötüleyeceği zaman onda bir kusur bulamazsa, hemen onun ailesini kurcalamaya, eksik taraflarını bulmaya çalışıyor. Toplumun içine nakşolmuş "mahalle baskısına” hitap ediyor. Oysa kimseyi, bambaşka hayatlar yaşadığı kardeşleri ya da ölmüş dedeleriyle yargılayamayız. Atasözümüz vardır, “Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış.”

İnsan olarak doğru yerde "bana ne" demeliyiz. Başkalarının özel hayatı söz  konusu olduğunda.

Asiye Açar

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder