Dönüş - Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Dönüş - Hande Çiğdemoğlu

Dönüş - Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

 Dönüş
Herkes köyüne geri döner. Dağlı taşlı, denizli ırmaklı, tozlu kumlu fark etmez. Dünyaya gelip, aklın yetişkinliğe yol aldığı zamanları nerede geçirdiyseniz köyünüz orasıdır. Anneniz komşuya nasıl davrandıysa, babanız bakkala neler dediyse, sokaktaki kediler nasıl doydu, kırlangıçlar nereye yuva yaptıysa köyünüz orasıdır.

İlk gençliğin asi rüzgârları ile savrulursunuz önceleri. Kaçmak kurtulmak istersiniz buralardan. Çünkü gökyüzü sıkıcı, toprak kuru, taşlar serttir. Henüz gidilmemiş yerlerin pırıltısı, sahip olunan her şeyin üstünü örter. Gidenler ne kadar mutlu, kalanlar ne kadar aptaldır. Zaten etraftaki insanlar, komşular, ahbaplar, akrabalar hepsi eskidir. Doğduğunuzdan beri var olan bu insanların sözlerini, kahkahalarını, kaş çatmalarını adınız gibi bilirsiniz. Çıkmaz sokaklar, köşe başlarındaki ağaçlar, hatta kırık kaldırım taşları bile ezberinizdedir. Her şey bilindik ve sıkıcıdır. Öyle gelir insana. Sonra gidilir. Okul, askerlik, iş, tayin gibi sebeplerle ya da sadece gitmek için gidilir.

Gidilen yerlerin en yakını bile köyünüzden uzaktır. Başlarda her şey yeni ve heyecan vericidir. Zamanla, zaten hep sizinleymiş gibi hissedeceğiniz insanlar, sokaklar, alışkanlıklar girer hayatınıza. Gençlik biter, yetişkinlik yokuş aşağı freni boşalmış bir araba gibi hızla ilerler. Hayatınızda yer edinen her şey, etrafınızı köksüz sarmaşıklar gibi sarmıştır. Öyle ki, kimi zaman bir köyünüz olduğunu bile unutursunuz. Yoğunsunuzdur, işler güçler yetişmiyordur, nefes alacak zaman bile yoktur. Hayat, sizi önüne katmış deli bir beygir gibi koşuyordur.

Bir sabah güneş, üzerinize köyünüzdeki gibi doğar. Taze ve umutlu sabahları anımsatan bir ışıktır bu. Ya da bir koku duyarsınız, arka bahçelerdeki ikindi yazlarının huzurudur duyumsadığınız. Zaten ne zamandır anneniz gibi salata yapıyor, babanızın gün yüzü görmemiş deyimlerini kullanıyorsunuzdur.  Sokakta ne zaman öğrendiğinizi hatırlamadığınız tekerlemeleri, kağıttan tuzluk yapmayı, sakızdan iç içe balon şişirmeyi çocuğunuza öğretirsiniz. Kandillerde burnunuza helva, yılbaşlarında patlamış mısır kokusu gelir. Bazen kulağınız habersiz çalan kapı zili ile çınlar, gelen misafirlere demliklerde tekrar tekrar çay demlenir. Uykusuz gecelerde, gözünüze uyku yürüsün diye hayal ettiğiniz şeyler hep köyünüze aittir. Sırtı sert bir ağaç, mavisi coşkulu bir gökyüzü, dalgası köpüklü bir deniz… Kimi geceler kulağınıza bozacının sesi gelir. Kimi sabahlar dilinize komşu teyzenin türküsü takılır.

Önceleri umursamadığınız şeyler gözünüze batar, canınızı sıkar. Otobüste birbirine “günaydın” demeyen, sokakta kıyamet kopsa da kılını kıpırdatmayan, balkonuna kuşlar için buğday koymayan, komşusunun değil adını, yüzünü bile bilmeyen insanlara tahammül edemezsiniz. Perdeleri sıkı sıkıya kapalı evlerde hiçbir komşunun tabağı yoktur artık. Zaten o evlerin pencerelerinden ne adam akıllı güneş görünür, ne yıldızlar. Mevsimlerin değiştiğini ağaç dallarından değil takvimlerden öğrendiğiniz zamanlara denk gelir köyünüze özlem.

Hayat devam ederken, içinde bulunduğunuz dünyanın yavan geldiği bir zaman mutlaka gelir. Size ait olduğunu düşündüğünüz şeyler yabancılaşır. Gözünüzü açtığınızda gördüğünüz, öğrendiğiniz, alıştığınız her şey sizi kendine çeker. Siz köyünüzden uzaklaşıp yol almışsınızdır ama alışkanlıklarınız, öğretileriniz, bağlılıklarınız da sizinle heybenizde gelmiştir. Yıllarca yanınızda taşıdığınızı fark etmediğiniz her şey, gün yüzüne çıkar. Ve bir gün herkes köyüne geri döner.

Hande Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder