ALACAĞIN TEMLİKİNDE TAHSİL ŞARTI
TBK m.183’e göre kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Alacağın temlikinde borçlunun haberdar olması da rıza vermesi de gerekmez. Öyle ki borçlunun alacağın temlikine itiraz etmesi dahi mümkün değildir[1].
Alacağın
temliki anlaşması ancak yazılı şekilde yapılmış olması halinde geçerli olur. Devrin
hükümsüz sayılmaması için alacağı devredenin ve devralanın kimler olduğu, devre
konu alacak ve tarafların devir iradesi metinden anlaşılabilmelidir[2].
İvazlı temlik söz konusu ise hem devreden hem de devralan metni imzalamalıdır[3].
Doktrinde
doğmamış alacakların da devredilebileceği ileri sürülmektedir. Ancak bu devir
alacağın geçerli olarak doğması halinde hüküm ifade edecektir[4]. Alacağın
temliki ivazlı veya ivazsız olarak yapılabilir. Temlikin ivazlı/ivazsız olması alacağı devreden tarafın garanti
yükümlülüğü açısından önem arz etmektedir. TBK m.191/f.1’e göre;
“Alacak, bir edim karşılığında devredilmişse
devreden, devir sırasında alacağın varlığını ve borçlunun ödeme gücüne sahip
olduğunu garanti etmiş olur.”
TBK
m.191/f.2’ye göre;
“Alacak bir edim karşılığı olmaksızın
devredilmiş ya da kanun gereğince başkasına geçmişse, devreden veya önceki
alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir.”
TBK
m.191 düzenlemesi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 169. maddesine benzer
düzenlemeler içermektedir. Ancak 818 sayılı yasaya göre devreden taraf, aksi
sözleşmede kararlaştırmadıkça, borçlunun aczinden sorumlu tutulmayacaktır. (818
sayılı BK m.169/2; “Ayrıca taahhüt
etmedikçe borçlunun aczinden mesul değildir”). Bu kural 6098 sayılı TBK’da
benimsenmemiş ve sözleşmede taahhüt
edilip edilmemesine bakılmaksızın borçlunun ödeme gücüne sahip olmaması halinde devreden tarafın sorumlu
tutulacağı düzenlenmiştir.
Buna
göre alacağın temliki ivaz karşılığı yapılmışsa devreden taraf alacağın
tahsil edilememesinden sorumlu
tutulacaktır. Ancak bu sorumluluk yoluna gidilebilmesi için devralan taraf
alacağı tahsil etmek için her yolu denediğini ispatlamalıdır:
“Davaya konu temliklerin yapıldığı tarih ve
dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 169/1.
maddesinde alacağın temlikinin ivaz karşılığı yapılmış olması halinde temlik
edenin alacağın temlik zamanında mevcudiyetini garanti etmiş sayılacağı hükmü
getirilmiştir. Bu hüküm gereği temlik
konusu alacaktan dolayı ivazlı temlikte bulunan, garanti eden gibi sorumlu
olur. Ancak, alacağı devralanın
devredene rücu edebilmesi başka bir anlatımla temlik edenin sorumlu
tutulabilmesi, borçludan alacağının tahsili için gerekli her çareye başvurmuş
olmasına rağmen alacağını tahsil edemediği hususunu ispat etmesi koşuluna
bağlıdır .”[5]
Yargıtay’ın
başka bir kararında da ivazlı bir temlik sözleşmesi söz konusu ise alacağın
tahsil edilememesi halinde devreden
tarafın sorumlu olacağı ifade edilmiştir:
“Dava, istirdat davasıdır. Taraflar arasında
ivazlı temlik sözleşmesi yapıldığı, davacının bu sözleme uyarınca davalıya ivaz
bedeli ödediği, temlik almış olduğu alacak sebebiyle davacının bir miktar
tahsilat yaptığı, davacının ödemiş olduğu ivaz bedeli göz önüne alındığında bir
miktar zarara uğradığı, davalı temlik edenin aradaki bu farktan dolayı davacı
temlik alana karşı sorumlu olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüyle zarar
bedelinin avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar
verilmelidir.” [6]
Yargıtay
23. Hukuk Dairesi’nin 01.03.2013 tarihli kararında da alacağın temliki kurumu
açıklanmış, ivaz konusunun alacağın garanti edilmesi noktasında önem arz ettiği
belirtilmiştir:
“Alacağın temliki dar anlamda bir
borç ilişkisinde alacağın alacaklı tarafından bir başka şahsa devredilmesidir.
Alacak bir ivaz karşılığı temlik edilebileceği gibi, herhangi bir ivaz
karşılığı olmaksızın da temlik edilebilir; ivaz
sadece temlik edene, temlik alanın alacağı tahsil edememesi halinde bir garanti
yükümlülüğü getirir ( TBK.m.191 ). Kural olarak temlik nedeniyle
verilen ivaz, borcu ortadan kaldırmaz. Temlik, alacağı sona erdiren bir
tasarruf muamelesi olmayıp, alacaklıyı değiştirir. Temlik eden lehine tesis
edilen teminatlar da temlik alana geçer ( TMK.m.891 ).”[7]
Bu düzenlemeler ve emsal kararlar
kapsamında alacağın temliki sözleşmesinde borcun tahsil edilmesi ile ilgili
özel düzenleme yapılmasına gerek olmadığı, zira alacak tahsil edilemez ise
(ivazlı temlik ise) devralan tarafın alacağı devredene karşı istirdat davası
açarak talepte bulunabileceği anlaşılmaktadır.
[1] Nisim Franko; Alacağın Temliki,
s.179 için bkz. http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/462/5267.pdf
[4] Kemal Oğuzman/Turgut Öz; Borçlar
Hukuku Genel Hükümler Cilt 2, s.555
[5] Yargıtay 15. H.D. E. 2016/1630
K. 2016/3279 T. 8.6.2016
[6] Yargıtay 19. H.D. E. 2015/13637 K.
2016/2767 T. 22.2.2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder