Sevgili Dostum,
Ailece ülkeden ayrılmaya karar verdiğinizi duydum, içimde
bir dal kırıldı.
İnsanın sevgilisini terk etmeyi düşünmesi gibi bir şey bu.
Veya intihar etmeyi düşünmesi gibi. Sonra vazgeçsen de artık bir kere düşünmüşsündür.
O dal kırılmıştır işte. Bunu düşünmeden önceki günlerine bir daha
dönemeyeceksin.
Ama böyle bir şeyi düşünmemiş olan kim var ki?
Her gün yeniden yeniden boğulma duygusu yaşıyorsun. Her
seferinde seni daha çok rahatsız eden kuru gürültülerin içine düşüyorsun.
Sinemaya, tiyatroya gitmek istemiyorsun artık. Toplu halde bulunulan
ortamlarda, trafikte, ortak alanlarda soluksuz kalıyorsun. Mesleğinde
gelişemiyorsun. Emeğinin karşılığını alamıyorsun. Ödediğin vergileri kontrol
edemiyorsun.
Yine de, belki gitmezsin. Gidemezsiniz. Belki de yıllarca
aynı konuyu konuşuruz. Çekip gitmek üzerine sözler ederiz. Hatta yıllar sonra
bir kez daha kalkışırsın; başvuru için belgeleri hazırlamaya başlarsın, göçmenlik
formlarını doldurursun.
Boş bir söz olarak veya ciddi bir plan olarak veya bir
hayal veya bir sitem veya bir isyan olarak, bu memlekette gitmekten hiç söz
etmemiş olan var mıdır acaba?
Ne diyebilirim ki?
Git demek içimden gelmiyor. Mutlaka daha sorunsuz, daha
belasız, daha sakin yaşanabilir, o ellerde. Peki, oradaki insanlar gibi o
kültürün, o alışkanlıkların güzelliklerini hissetme şansın var mı, dostum?
Kendi memleketin gibi olur mu hiç?
Aslında sen de biliyorsun bu gerçeği. Gittiğin yere
kendini de götüreceğini biliyorsun. Kavafis’in dizelerini… Havasını soluduğun
bu şehir, yürüdüğün sokaklar, çocukluğunu yaşadığın mahalle, hepsi, hepsi
arkandan gelecek.
Olsun, diyorsun, en azından çocuğumuz için…
Ne diyebilirim ki?
Kal demek içimden gelmiyor. Kal, direnelim, mücadele
edelim, gibi tumturaklı laflar kâr etmez şu anda sana. Sen zaten bu memleketin
seni terk ettiğini düşünüyorsun; o nedenle gitmek istiyorsun.
Haklısın, uzun zamandır yalnızız biz. Memleketimizde
yalnızlık içindeyiz. Eğitimde, sağlıkta, her türlü sorunda çözümlerin tek
başına aranmaya başlandığı günden beri. “Güzel olan – gerekli olan – mümkün
olan” birliğinin bozulduğu günden beri. Örgütlü hareket etmenin unutulduğu,
“Çevreden merkeze yürüyenler” diye garabet bir felsefenin yaygınlaştığı günden
beri. Halkı bir türlü anlamayan ve “alçak gönüllü” tavırlarını arabeski
hoşgörerek kanıtlamaya çalışan entellerin köşe başlarını kaptığı günden beri.
Aslında, 12 Eylül’den beri.
Biliyorum, gitmek kadar kalmak da istiyorsun. Bir yandan
da, bu kadar kararlı sözler ettikten sonra kalınır mı buralarda diye içinden
geçiriyorsun.
Ama böyle bir şeyi düşünmemiş olan kim var ki?
Yine de, belki gitmezsin. Gidemezsiniz. Belki de yıllarca
aynı konuyu anlatırsın bana. Çekip gitmek üzerine sözler edersin. Yaşarsın bu Gidemeyenler
Ülkesi’nde, hep gitmek isteyerek kalırsın.
Gitmeyi istemek. Sevgiliyi terk etmek, intihar etmeyi
düşünmek. Sonra vazgeçsen de o dal kırılmıştır artık. Böylesine kırılmadan
önceki günlerine bir daha dönemeyeceksin.
Varsın dönemeyelim önceki günlere. Gitmeyelim de
dönmeyelim de… Yeniden başlayalım dostum, hadi, yeniden!
Bırakma elimi.
Zafer Köse
Harika analiz, sorun kalmak değil ki çözüm gitmek olsun. Gitmek sadece uzaklaşmak olabilir ama kaçamaz insan memleketinden. Uzaklaşsa bile bu hiç bir meseleyi çözmez bilakis alevler. Zafer Köse’nin çözüm önerisine katılıyorum.
YanıtlaSil