16 Eylül 2017 Cumartesi günü Ankara'da Çankaya Belediyesi tarafından yaptırılan Zülfü Livaneli Kültür merkezi'nin açılışında pek çok ünlü sima vardı. Bunlardan biri de Yunan eski Başbakanı Yorgo Papandreu'ydu. Papandreu açılış için yaptığı konuşmada Zülfü Livaneli, Türkiye-AB ilişkileri, Türk-Yunan dostluğu, dünya barışı konularında açıklamalarda bulundu.
Papandreu'nun konuşması:
"Kalimera,
Merhaba
Sevgili
dostlar,
Beni
Zülfü Livaneli Kültür Merkezi'nin açılışına davet eden Çankaya Belediye Başkanı
Alper Taşdelen’ in yanı sıra kıymetli arkadaşım Şule Bucak’a da en kalbi
duygularımla teşekkür etmek istiyorum. Bugün
burada Sosyalist Enternasyonal üyesi partimiz olan CHP’nin Genel Başkanı Kemal
Kılıçdaroğlu ve değerli arkadaşım Sosyalist Enternasyonal Başkan Yardımcısı Umut
Oran (CHP) ile birlikte olmaktan da ayrıca çok mutlu olduğumu belirtmek isterim.
Zülfü
Livaneli benim ve Rum halkının kalbinde çok özel bir yere sahiptir. Zülfü
Livaneli bir besteci ve yazar olarak büyük takdir görmesinin yanı sıra, sahip
çıktığı değerlere bağlı kalarak yaşama cesareti gösterdiği için de ayrıca
hayranlık ve saygı uyandırmaktadır. Yetmişli yıllarda Türkiye de yaşanan
diktatörlük rejimine karşı savaşıyordu. Hapsedildi, sürgünde yaşadı.
Ben
ve bir grup Yunan demokratı cunta süresince aynı deneyimi tecrübe ettik.
Ailemle birlikte hayatımızın önemli bir parçası olan, bize sığınma hakkı, özgürlük
ve güven sağlayan İsveç’te bir dönem sürgünde yaşadık. Yaşadığımız bu deneyim ülkemizin
geleceği için yaratıcı ve umut verici olmamızı sağladı.
Benim
ve eminim ki Zülfü’nün de yaşadığı bu deneyimin bize farklı bir yolun var
olduğuna dair güven verdiğini hatırlıyorum. Demokratik, barışçıl ve sosyal
açıdan adil olan bir toplumda yaşama hayallerimiz, sadece bir yanılsama değil,
gerçekleşmesi kati olan bir olasılıktır. Bugün mültecilerle çalışırken
hatırlamamız gereken budur. Onlara yardım edilmelidir. Şu anda ülkelerimizde
misafir ettiğimiz mültecilerin bir gün anavatanlarında daha iyi bir toplumun
mimarları ve şairleri olabileceklerinden emin olabilirsiniz.
En
önemlisi Zülfü Livaneli barış için, Rum ve Türk halkı arasındaki dostluk ve
işbirliği için mücadele edenler arasında bir öncü oldu. Yunan müziğinin
yükselen sembolleriyle ve en önemlisi de Mikis Theodorakis ve Maria
Farantouri'yle yakından çalıştı.
Livaneli
ve Theodorakis, düşmanlık ve önyargının hâkim olduğu bir zamanda, ülkelerimiz
arasındaki karşılıklı anlayışın ve dostluğun yolunu açtı. Merhum İsmail Cem Zülfü’ye
Livaneli ve Theodorakis’in, benim ve kendisinin daha sonra üzerinde birlikte
üzerinde yürüyebildiğimiz zemini oluşturduklarını söylemiştir ve bu kesinlikle
doğrudur. Yunanistan'ın Dışişleri Bakanı olduğumda, dönemin Dışişleri Bakanı
İsmail Cem ile kurduğumuz çok yakın dostluğun başlıca sebebi, farklılıklara
rağmen istikrarlı bir Yunan-Türk yakınlaşması kurmak için birlikte çalışmaya
ikimizin de hayatlarımızı adamasıydı.
Bu
minvalde çaba sarf etmeye başladığımızda, tabuları ve kalıpları yıkmalıyız ve
geçmişin yaraları üzerine tuz basmamaya dikkat etmeliyiz. Biz geçmişte bu
şekilde iki ülke arasındaki yeni ilişkiler dönemini başlatmayı başardık.
Engellere rağmen bugün yeni bir çağ sürüyor.
Ancak
bu yeni ilişki iki ülke halkı nezdinde de benimsenmediği takdirde mümkün olamazdı.
Yunanlar ve Türkler.
Ve
Zülfü Livaneli halklarımızın bir araya getirilmesi hususunda müziği ve şiiriyle
çok etkili olmuştur. Günümüz dünyasına ışık tutan en önemli gösterge şudur ki,
kıymetli arkadaşım Zülfü ile birlikte biz hayallerin gerçekleşebileceğini
gösterdik.
Daha
huzurlu, daha insancıl bir gelecek kurma hayali gerçek kılınabilir. Ancak bu
hayallerin destekçilerine, cesur savunucularına ihtiyacı var. Ve daha iyiyi
gerçekleştirmek için değişim savunucularına…
Ve
işte bu nedenle, Zülfü Livaneli adı küresel ilerici hareket için çok önemli bir
simgesel öneme ve güce sahiptir. Adalet, özgürlük ve dayanışmanın ilerici
dünyasına inanan hepimiz için…
Siz
Zülfü, faaliyetleriniz ve müzikten yazına birçok alanda sunduğunuz sanatsal
katkılarınızla, değerlerin yaşatılması için verilen entelektüel mücadeleyi
temsil ediyorsunuz.
Bizim
de değerlerimiz olan değerlerin...
Demokrasi,
insan hakları, konuşma özgürlüğü, kapsayıcılık, dayanışma, karşılıklı konuşma.
Bugün
bunlar neden bu kadar önemli?
Bugün küreselleşen bir
dünyada meydan okumaya davet ediliyoruz.
Bir yandan yeni
fırsatlar yaratılıyor.
Yeni imkânlar.
İnsanlığın daha önce
hiç karşılaşmadığı yeni ufuklar.
Teknolojinin neler
yapabileceğine bir bakın!
Ne kadar büyük zenginlikler
üretildiğini görün!
Kolaylıkla pek çok bilimsel
veri ve bilgiye erişiyoruz!
Fakat bu yeni güçler
yeni ikilemler de yarattı:
Bugün
küreselleşen dünyada eşi benzeri görülmemiş bir zenginlik var olsa da, yalnızca
en zengin 8 ailenin tüm gezegendeki nüfusun toplam zenginliğinin % 50'sinden
fazlasına sahip olduğu derin bir eşitsizlikte hüküm sürmektedir.
Hızla
elde edilen teknolojik başarılar otomasyona ve robotlara karşı işini kaybeden
birçok kişiyi marjinalize etti, keza büyük endüstriyel büyümeden kaynaklanan
iklim değişikliğinden etkilen kimseleri ve nükleer felaketlerden kaynaklanan
yeni korkularla, kendilerini tehdit altında hissedenleri de... Dünyadaki yeni
göç dalgalarını tetikleyecek gelişmeler vuku buldu.
Toplumlarımız
için bu değişiklikler toplumun içine işleyen derin bir güvensizlik yaratıyor.
Pek
çok kişiyi kendini yabancılaşmış hissettiren, korku duymalarına neden olan
düzensiz bir küreselleşmenin yıkıcı etkisini idrak edemezsek, bu olgular etkili
bir şekilde ele alınmayacaktır.
Siyaset
liderleri, sanat dünyası ve toplum olarak,
Buna
nasıl ses vereceğiz?
Peki!
İki yol var:
Birincisi korku
tohumları ekmek.
Bölünmüş toplum
üzerinde serpilmek.
Politik, etnik, dini
gerekçelerle diğer insanları şeytanlaştırmak.
Farklılıkları bir tehdit
olarak görmek ve nefreti körüklemek.
Başka
bir yol daha var:
İlişkileri işbirliği
üzerine temellendirmek.
İnsanlara yetki
vermek! Dayanışma göstermek.
Dayanışma
içinde çalışmazsak, Yunanistan'ın yakın dönemde yüz yüze geldiği gibi, mali
krizlerle başa çıkamayız. Birlikte çalışmazsak, küresel ısınmayı durduramayız. Sınırların
ötesinde çalışmazsak mültecilere yardım edemeyiz. Zenginliğin ve küresel
finansmanın yoğunlaşmasını regüle edip, bunu birlikte yapmazsak, küresel
ekonomiyi insancıllaştıramayız.
Bu
durum, Avrupa ile Türkiye arasındaki işbirliği kapılarını korumamız gerektiğine
olan inancımın nedenlerinden biridir. Türk halkının Avrupa geleceği için
kapıları açık tutun. Bugün Türkiye'de yaşanılan pek çok şey bize farklı gelebilir
ve hatta eleştiriye fazlasıyla açık olabilir.
Ancak
kapıları kapatmak bunu değiştirmeyecek, Türk halkını cezalandıracaktır. Bu
tutum bir kez daha duvarların ve dışlamanın sorunları çözebileceğini düşünenler
tarafından sömürülecek, Türkiye ve Türk halkının AB’YE yönelik olumsuz bakışını
perçinleyecektir. Aynı zamanda, Türk halkının zihninde Avrupa'nın ve
değerlerinin olumsuz bir biçimde kodlanması hususunda da kullanılacak,
Avrupa'nın dini sebeplerden dolayı Türkiye'yi istemediği söylenegelecektir. Kapıların
açık bırakılması ve diyalogun devam etmesi gerekmektedir.
Ben
Avrupalı bir Türkiye'nin savunucusu olmaya devam edeceğim.
Bugün siyasetin daha
karanlık tarafıyla mücadele etmeliyiz.
Aşırılık, yabancı
düşmanlığı ve ırkçılığın yükselişini gördük.
Bu kimsenin
sorgulayamayacağını düşündüğümüz demokratik başarılara meydan okuyor.
İşbirliği
ve dayanışma yerine, çılgınlığı ve örülen duvarları kendine temel oluşturan,
ötekini basmakalıplaştıran, günah keçisi haline getiren politikaların girdiği
çıkmazı gözlemliyoruz. "Öteki" birleşmeden ziyade farklılıklardan
yararlanmaya ve faydalanmaya çalışan bir diğer insandan daha fazla değildir.
Nefret
söylemlerinin, korku politikasının, bölünme siyasetinin hedefi haline gelen pek
çok kişiyi gördük. Bunlar sadece daha
geniş bir biçimde bölgemizde daha fazla şiddete, terör eylemlerine ve savaşa
yol açar ve büyük nüfus hareketlerine, mültecilerin anavatanlarından yığınlar
olarak ayrılmasına sebebiyet verir.
Dolayısıyla
şimdi her zamankinden daha çok birbirimize ulaşmamız, birbirimizi anlamamız ve
dayanışma ruhuyla iletişim kurmamız gerekmektedir. Ve bu, hepimizin
paylaşabileceği temel değerleri kabul etmek demektir. Paylaşılan toplumlar ve
paylaşılan gelecekler paylaşılan değerlere ihtiyaç duyar.
Livaneli'nin
yaptığı iş bu nedenle bu kadar büyük öneme sahiptir.
Nefret
konuşmaları daha çok nefret, öfke ve korku yaratır.
Livaneli'nin
konuşmasına ve onun birleştirici diline her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Livaneli'nin müziği, yoksul, dışlanmış ve ezilen kimselerle, ister bir kadın,
ister bir mülteci, isterse farklı bir kültürden veya dinden kimseler olsunlar, bir
duygudaşlık bağı kuruyor.
Ben
ilerici ve sosyalist olmayı seçtim çünkü halkın dahli ve vatandaşların katılımı
sağlanmaksızın dünyayı ve toplumlarımızı ileriye taşıyamayacağımız
düşüncesindeyim. Fakat
daha ileriyi gündemine almayan günlük politikanın ötesinde, daha adil bir dünya
için irade ortaya koyacak, duygularımızı harekete geçirecek, kalplerimize ilham
verecek ve mücadelemize katkıda bulunacak açık fikirli entelektüellere
ihtiyacımız var.
Bizler,
siyasi dünyada her vatandaşın haklarına, eşitliğine ve katılımına saygı
duyulacağına olan güveni geri kazanmalıyız. Aydınlar ve sanatçılar, değişimi
mümkün kılan tutku dalgalarını harekete geçiren kolektif ruhun akorlarına
dokunabilirler. Genç
kuşağın katkısını da sağlıyorsak bu konuda şanslıyız demektir.
Bu
nedenle şu iki şey önemlidir:
Kültüre
yatırım yapmak ve topluma doğru rol modellerini tanıtmak.
Çankaya
Belediye Başkanı, bu girişimiyle bize ilerlememiz gereken yönü gösteriyor.
Teşekkür
ederim Alper.
Bu
kültür merkezi, her açıdan canlı bir yaratıcılık ve bağlayıcılık hücresi olma
imkânınayla donatılmış.
Ve
Zülfü Livaneli, bir besteci, bir yazar, tutkulu bir düşünür, eleştirel bir
zihin, bir eylem adamı, prensip sahibi bir kimse ve anlaşmazlık çıkaran
tweetler atılan alternatif gerçeklik dünyasına bir panzehir olarak, ihtiyaç
duyduğumuz önemli bir rol modelidir.
Çabalarınızda
size başarılar diliyorum!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder