Aristokrat Eksikliği - Zülfü Livaneli - Sevdalım Hayat
Aristokrat Eksikliği - Zülfü Livaneli

Aristokrat Eksikliği - Zülfü Livaneli

Paylaş
Aristokrat Eksikliği 

2001 yılında nelerle boğuşacağımızı düşündüm ve aklım yine ‘aristokrat eksikliği sendromu’na takıldı.
Eğer imparatorluk mirasçısı Türkiye, benzeri ilkler gibi yüzyıllar içinde boy atmış ve incelmiş bir aristokrasiye sahip olabilseydi ve ‘siyasi elit’ tarafından yönetilebilseydi, belki yine sorunlarımız olacaktı ama bu kadar saçmasapan krizlerle uğraşmayacaktık.

Ama ne yazık ki halkın özenebileceği bir soyluluk formumuz yok!
Osmanlı İmparatorluğu’nun bir aile devleti olduğu, karşısında hiçbir soylu aile yaşatmadığı, idamına karar verdiği insanların mallarını da alarak kökü yüzyıllara dayanan aristokrat aileler oluşmasına imkan tanımadığı gibi bilinen gerçekler üzerinde durmayacağım şimdi. Ama ne yazık ki aristokrasi eksikliği, daha sonraki sanayileşme dönemimize ve devlet yönetimimize de damgasını vurdu. 

Hükümeti, meclisi, iş alemini, sanayicileri tarayın: İki üç kuşak öncesi köye dayanmayan hiç kimseyi bulamazsınız. Hatta bazıları, çocukluklarını doğrudan doğruya köyde geçirmiştir bunların. Köye kimsenin itirazı yok da köylülükten yöneticiliğe ya da zenginliğe geçiş bu kadar kestirme olunca, ister istemez hepimizin yakındığı kalabalıklar ve hoyratlıklar başgösteriyor.

Kişisel yükselme ve sınıf değiştirme çabalarının tek kuşağa sıkışmasının saklanamayan ihtirasları sergileniyor. Devleti yönetenlerin bir bölümü Türkçe’yi doğru dürüst telaffuz edemiyor. Köylülüğün geleneksel değerleri köy ortamında korunabiliyor da kente göç sırasında akla gelmedik çarpılmalara uğruyor.

***
Arkadaşım Zeynep Oral, yaptığı söyleşilerin bir bölümünü kitaplaştırmıştı. Orada 1978 yılında benimle yaptığı konuşmalara da rastladım. Oradan alıyorum: ‘Bizde kültür aristokrasisi yok. Mesela bir general ile şoförü aynı müziği dinliyor. Teleman dinleyen bir yargıca rastlamak çok zor.’

22 yıl önce yapılan söyleşideki bir başka gözlem de şu:
‘Bir kaç yıl önce Türkiye’den ayrıldığım zaman minübüs müziği diye hor görülen ve sadece lumpen proleteryanın dinlediği bir müzik türü vardı. Dönüşümde bir de baktım; burjuvalar da bu müziği dinlemeye başlamış. Bu gidişle yakında aydınlar da aynı havaya girecek.’
Tuhaf değil mi?

***
Holdingleri dünya sıralamasına giren bazı patronlar, arabalarını park eden kahyalardan daha gelişmiş bir zevke sahip değiller. Zaten yaşam, eğlence ve konuşma biçimlerine bakınca bunu hemen görmek mümkün. Türk zengini soyluluğun gerektirdiği ve yüzyılların imbiğinden süzülüp gelen yaşam kalitelerini kavrayamıyor.

Yokluğunu bile hissetmiyor. Kendisi ve ailesini vıcık vıcık ‘sosyete dergileri’nde görünce koltukları kabarıyor. Oysa bu durum, gerçek bir aristokrat aile için hayatın sonu demektir.

***
Yabancılarla konuşurken, dillerine yerleşmiş olan ‘political elit’ kavramını Türkiye’ye uygulamakta zorlanırsınız. Çünkü ayakları baş yapma mekanizması haline dönüşen siyaset süreci, bu terminolojiyi kullanmamızı imkansız kılmakta. Elbette ki bir demokraside ülkenin her kesiminden gelen politikacı yükselebilmeli. Ama değerlerini yitirmeden. Anadolu’nun kendine özgü soyluluk biçimlerinden sıyrılmadan.

İsterseniz bu konuya ve değişik aristokrasi kategorilerine yarın değinelim. Çünkü bu konu, yanlış anlaşılmaya çok uygun; kendinizi birden bire ‘elitist’ konumda bulabilirsiniz. Oysa benim söylediklerimin ‘elitizm’le uzaktan yakından ilgisi yok. Elit ve aristokrat derken buna hangi anlamları yüklediğimizi yarın konuşalım.

 Zülfü Livaneli (Ocak 2001)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder