Trene Binme Telaşı
Bütün büyük şehirlerde olduğu gibi, Paris metrolarında insanlar
telaş içinde. Açılan kapanan otomatik kapılar, inenler, binenler, siyahlar,
beyazlar, gençler, yaşlılar iç içe.
Yukarıda, yeryüzünde aniden bastıran yağmur Paris caddelerinde
trampet çalıyor. İnsanlar ya dükkanların tentelerinin altına sığınıyor ya da
metroya koşuyorlar.
Bir metro çalgıcısı, akordeon çalarak insanları eğlendirmek ve üç
beş kuruş nafaka kazanmak peşinde. İşinin en önemli parçası olarak yüzüne bir
gülümseme yapıştırmış. Herhalde akşam eve gidince çıkaracak bu iğreti maskeyi.
Genç bir kız ağlayarak koşuyor çevresindeki insanlara hiç
aldırmadan. Anlaşılan kalbi fena kırılmış.
Üç zenci delikanlı birbirine eşek şakası yapıyor.
Turistler de var metroda: Kiminin elinde bir Tom Clancy romanı,
kiminin elinde dergi. Ama itiraf etmeliyim ki beni şaşırtan bir kitap da gördüm
bir Fransız genç kızın elinde: Celine’in ünlü “Gecenin Ucuna Yolculuk”
kitabını.
Demek ki koca Celine, onca yanlış politik fikirlerine rağmen
unutulmamış diye düşündüm.
Herhalde bir yazarın en büyük ödülü, ölümünden yıllarca sonra
metroda yolculuk eden ve politik fikirlerine hiç katılmayan bir genç tarafından
okunmasıdır.
***
Herkes bir yere yetişmek derdinde.
Ben de tren bekliyorum. Biraz sonra Versailles Sarayı’na
gideceğim; toplantı yarın başlıyor.
Versailles Buluşmaları için hazırlanan broşüre; “İktidarla,
düşünce ve sanat arasındaki denge; yani uygarlık” yazmışlar.
Bu cümle bizde kaç kişinin ilgisini çeker acaba?
İktidar, düşünce ve sanat arasındaki dengenin uygarlık yarattığı
tezinin o günkü gazete manşetleriyle ne ilgisi var diye mi düşünürler yoksa?
Bu fikir, borsayı yükseltir mi düşürür mü?
***
Metroda bir telaş, bir telaş!
İnsanlar kendilerine psikolojik bir dokunulmazlık alanı yaratmak
için hiç göz göze gelmiyor ve hayattaki tek amaçları bir yerden, başka bir yere
ulaşmakmış gibi koşuşturup duruyorlar.
Oysa gelecek yıl, bu insanlardan bazıları hayatta olmayacak.
On yıl sonra ise çoğu göçmüş olacak bu dünyadan.
Ya elli yıl sonra? Herhalde pek azı görecek o günleri. Sonra
hiçbiri kalmayacak.
Peki o zaman nedir bu telaş? Nedir bu çırpınma, bu başarı açlığı,
bu ihtiras, bu para ve iktidar didişmesi? Genç kız niye ağlıyor? Köşedeki yaşlı
adam niye böyle öfkeli?
“Ve neden dolayı insanlar, şu tabakta yatan uskumru gibi mahzun?”
Nasıl olsa hepsi, bekledikleri trenlere binip bir daha geri
gelmemek üzere gidecekler.
Hem de hırslarını burada bırakarak!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder