Karşı
Kıyıdan Esintiler
2016
yılının Haziran ayında Yunanistan'ın Sakız (Chios) adasına attığım adım yurt
dışına attığım ilk adımdı. Bu adımla beraber bayrakların da kültürlerin
de dillerin de farklı olmasının bir önemi olmadığını, nerede olursan ol bazen
tek bir gülümsemenin, arka masadan kalkan kadehlerin veya radyoda çalan bir
şarkının seni bir anda mutlu edebileceğini tecrübe ettim.
Hayatımın
dönüm noktası olarak tanımladığım bu gezi hem kendi iç huzurumu bulmama yardım
etti hem de mutlu olabilme ihtimalimize olan inancımı arttırdı. Karşı kıyıdan
gelen esintilerin hiç de yabancı olmadığını, komşii! diye öylesine söylediğimiz
kelimenin aslında tam da anlamını bulduğu bir yerdi Sakız adası. Deniziyle,
yemekleriyle, müzikleriyle, çok da farklı olmadığımız insanlarıyla, hiç
bitmeyen gülümsemeleriyle biz gibi bir yerdi.
Çeşme'den
kalkan feribot ile Sakız Limanına adım attığım anda girişte sorun yaşayan bir
vatandaş sayesinde öğrendim ki Yunanistan K.K.T.C. damgalı pasaportları kabul
etmiyor, vizeniz olmasına rağmen girişinize izin vermiyor. Hastalıklı bir
düşünce evet. İşgal edilmiş veya kurtarılmış olsun ne fark eder? Sırf o
ülkedeki güzellikleri görmek için gitmiş birini cezalandırmak ne kazandırdı
sana be!
2004
yapımı Suriyeli Gelin filminde Golan Tepelerini işgal eden İsrail ile Suriye
arasında kalan Suriyeliler (genelde Dürziler) de benzer bir sorunu yaşıyordu.
Suriye o bölge işgal edilmiş olduğundan İsrail damgalı pasaportu kabul etmiyor,
Suriye’ye geçen bir Suriyeli istese de doğduğu topraklara, işgal edilmiş evine
geri dönemiyordu. Sınırları koyduktan sonra bununla yetinmeyip vize saçmalığını
çıkaran ve bu dünya güzelliklerini paylaşmamayı şiar edinen politikacılar umarım
mezarlarında rahat değildir!
Sakız
adasının gümrük kapısından 10 dakikalık kısa bir yürüyüş ile ulaşılan Amalia
Rooms Sakız'da ucuza kalabileceğiniz hostellerden biri. Bavulları bırakır
bırakmaz -sezona bağlı olarak- haftada bir gün yapılmakta olan Armolia- Pirgi
(Pyrgi)- Mesta turuna koşabilirsiniz zira ben öyle yaptım.
İlk durak Armolia. Çömlekçilikte geliştiği
anlaşılan bu köyde diğer yerlere görece daha az tarihi yapı vardı. Modern
mimaride inşa edilmiş evlerin bulunduğu köyde çok az kişi görebildik. Yaşlı
teyzeler kapı önünde oturmuş bir yandan sohbet ederken bir yandan da örgü
örüyorlardı.
Sakız'a adını veren sakız ağaçlarını ilk defa
burada gördüm. Sakızı ve sakız türevli ürünleri her köşe başında bulmanız
mümkün. Kahveye ekleyebileceğiniz ya da kahvenin yanında buzlu su içerisinde
servis edebileceğiniz ünlü sakız tam da bu işte. (Kutusu 1-3 euro arasında
değişiyor.)
Adını Pirgos (Kule) 'tan alan Pirgi. Dar
sokaklarında dolaşırken, tüm evlerin duvarlarını süsleyen geometrik şekilleri
ile kendisine hayran bırakan bir kale-köy. St. Apostles kilisesine yürürken, bu
şekillerin duvarın kazılması ile oluşturulduğunu anlatıyor rehberimiz. Bir ressamın tuvalinden farksızlar, bir köyü
değil bir sergiyi gezer gibisiniz.
St. Apostles, şaşalı, gösterişli, sessiz ve
ıssız, diğer tüm kiliseler gibi. Sanki cemaatleri kaybolmuş, yokmuş gibi,
papazları bile görmek imkansız, neden acaba? Tanrı'nın tekliğini, yüceliğini
anlatalım derken yalnızlığını anlattıklarını fark etmiyorlar mı ?
Son olarak da Mesta. Ortaçağ'dan kalma bu köy de
adeta bir kale gibi. Düşman saldırılarından korunmak için tüm evler birbirine
dip dibe yapılmakla kalmamış, evler arasında geçiş de kolaylaştırılmış ki
düşmandan kaçmak kolay olsun. Üç kişinin yan yana yürümesinin zor olduğu,
labirent misali devam eden dar sokakların düşmanın saldırı gücünü kırmak
amacıyla böyle yapıldığını öğrendik.
Sınırlar ayırmış bizi, savaşlar,
dinler, hastalıklı inanışlar, bitmeyen öfkeler, en önemlisi de genellemeler…
Katil Yunanlar katil Türklere karşı! Sen ben değilsin, sen annen baban
değilsin, sen deden nenen değilsin, sen atan değilsin. Ben sen değilim, annem,
babam, atam değilim. Yapılan fedakârlıklarla gurur duyduğum gibi yapılan
kötülüklerle acı da duyabilirim. Savaşmış olabiliriz, dinlerimiz birbirimizi
öldürmemizi emredebilir, birbirimizi öldürmenin cennetten bir oda için farz
olduğunu sanabiliriz, kırımdan kurtulmanın acısıyla öfkelenebiliriz, her şeyi
eskide bırakmayı yeni bir başlangıç yapmayı denesek? Elimize silah almadıysak,
birbirimizi öldürmeye çalışmadıysak, evinden kovmadıysak komşumuzu biz, düşmanlığa
son verecek olan yine biz değil miyiz?
Mesta’da deniz kenarında 4 Euro’ya aldığım bir
karaf şarabı içerken bunları düşünüyordum. Deniz, kumsal, güneş, ılık rüzgar,
kahkahalar ve ortak tatlar keyifler…
Efharisto, Ya Su, Kalimera derken Merhaba, Hoşgeldinn,
Sana İndirimmm’e geçmek ne kadar keyifli hissettirir anlatamam, gidip yaşamanız
lazım. “Baba” denilince yaşanan şaşkınlığı, caciki, feta, karides, Yunan
Salatası, dolmades, moussaka, arasında kaybolmuşken Uzo’yla, Mastika’yla
kendine gelmenin mutluluğunu anlatamam, gidip yaşamanız lazım.
Yeşim Yeşiloğlu
yesim@sevdalımhayat.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder