Ziya / Yirmi Altı
zun
sürmüş bir yolculuktan döndüğü söylenebilirdi ilk bakışta. Büyük bir
bavulla yürüyordu. Her adım onu biraz daha yaklaştırıyordu varacağı yere, biraz
daha. Deniz kıyısından geçti, iki bakkalın, dört kahvenin önünden geçti.
Değişen bir şey yoktu yani. Tanımadığı birine selam verdi, sonra bundan utandı.
Bu utanç muhatap olduğu yaşlı kadına yansımadı bile.
‘Yine
buradayım.’ diye düşündü mü acaba? Ya, ‘Beni görünce ne hissedecekler?’ diye
bir düşünce geçti mi içinden? Bunları bilemiyoruz haliyle. Ama yakından
gözlerinin içine bakan biri bu cümleleri de belki seyredebilirdi. Hiç kimsenin
yaklaşmayı bile düşünemeyeceği kadar iğrenç koktuğundan, bu düşüncemden
vazgeçmek zorundayım sanırım. İğrenç koktuğunun farkında değildi doğrusu. Temiz
kokmuş, pis kokmuş, bu onu bir nebze bile ilgilendirmiyordu, doğrusu bu. En
önemli şey yaklaşmış olmaktı. Kapının zilini çalacak ve karşısında yaşlı
annesini görecekti. Belki tanımayacaktı onu. Değişmiş miydi gerçekten? Sakalını
ve bıyığını elledi. Bavulunu tekrar koyduğu yerden alarak aheste yürüdü.
Sonra da kalabalık ev içini düşündü. Bir hediye getirmiş miydi yanında? Getirse
miydi? Aslında en güzel hediyenin kendi gelişi olduğunu biliyordu. Ansızın,
haber vermeksizin.
Durdu.
Şimdi evin önündeydi işte. Zili çaldı ve bekledi. Sonra bir daha çaldı, üstünü
başını düzeltti. Bir kez daha beklemek... Bavulunun ipi gevşemiş olacak ki, bir
anda açılıverdi ve içindekiler taş basamaklara saçılıp döküldü. Üç elma, birkaç
eski fotoğraf, kirli gömlekler ve ilaç kutuları. Bir eşyalara, bir kapıya
baktı. Kapı kolu üzerindeki kırmızı mühür, onu seyretti bir süre. Kırmızı
mührün kırmızı gözleri vardı. Ziya görmedi.
Hemen
yanındaki apartmandan, ikinci kattan yaşlı ve başörtülü bir teyze kafası çıktı.
‘Oğluuuum, sen yine mi geldiiin?’ diye sordu bu yaşlı kafa. Sonra başka kafalar
da çıktı pencerelerden. Bir çizgi roman karesine sığmayacak kadar çok konuşma
balonu türedi birdenbire.
‘Teyze.’ dedi Ziya, o yöne bakarak. ‘Annem öldü mü yine?’ Teyze,
kafasını salladı, yüzü fesleğenlere değdi. ‘Biz taşındık mı buradan?’ Teyzenin
kafası durmak bilmiyordu. Ziya da onu taklit etti. Şimdi sokakta, pencerelerde
onlarca kafa sallanıp duruyordu. Dağılan bavulunu gelişigüzel topladı ve usulca
gitti oradan. Kafalar tek tek ev içlerine girdiler. Adımlar asfalt üzerine...
Ev orada bekledi durdu.
Ender Macun
endermacun@yahoo.ca
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder