Ziya /
Yirmi Dört
emek yapmış, bizi de buyur etti sofrasına.
Toparlanıp kalkıp gittik. Anneannem de küçük bir tepsi börek yaptı. Yatağı,
sandalyeleri, dolabı ve duvardaki resimleri geçtik, küçük bir kapıdan bahçeye
çıktık. Bir süre bahçeyi seyrettikten sonra birbirimize öylecene bakakaldık.
Ziya’nın yeni evinin bahçesine ilk defa geliyorduk. ‘Ne yapmışsın sen burayı
Ziya oğlum, cennete çevirmişsin valla’ dedi anneannem. Ziya utanıp önüne baktı.
Erik ağacının altına kurduğu sofraya oturduk. Çocuklara limonata, büyüklere içki
geldi. Saatlerce yedik, içtik, şarkılar söyledik. Babam erik ve şeftali dalları
arasındaki hamağa uzandı; uzanmasıyla
uyuyakalması bir oldu. Annem ve
anneannem Ziya’yla sohbete daldılar. Ben ve kardeşim Ziya’nın üç beş gün önce
sokaktan bulduğu zıpzıp’la oynadık. Zıpzıp Ziya’nın köpeği. O kadar şirin ki.
Hayatımızın en güzel ve en sakin günüydü o gün. Huysuz ve Tatlı Kadın şarkısını
söylerken Ziya, babam da uykusundan sıyrıldı. Gece geç bir vakit hırkalarımızı,
tepsimizi, torbalarımızı alıp evimizin yolunu tuttuk. Tam sokağın ortasına
gelmiştik ki Ziya pencereden bağırdı; ufaklık burada mı kalacak? Aaaa, Sevgi’yi
nasıl da unutmuştuk o bahçede. Babam koşup alelacele toparladı kardeşimi
uyuyakaldığı yerden. Kucağına aldığı gibi koştura koştura geldi yanımıza. Sevgi
sonra orada, sedirde uyurken gördüğü rüyayı anlattı hepimizi toplayıp. Hepimiz
gözlerimizi sonuna kadar açıp dinledik. Babam da Sevgi’yle aynı rüyayı
görmüştü. Neredeyse iki rüya arasında hiçbir fark yoktu. Gece hepimiz şaşkın
şaşkın birbirimizin kireç gibi olmuş suratlarına baktık önce, sonra uyuduk.
Hayırlar olsun.
Ender Macun
endermacun@yahoo.ca
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder