Yıkalım Duvarları - Figen Yamansoy - Sevdalım Hayat
Yıkalım Duvarları - Figen Yamansoy

Yıkalım Duvarları - Figen Yamansoy

Paylaş
 
Yıkalım Duvarları
Virginia Woolf’un 1929 yılında yazdığı Kendine Ait Bir Oda kitabı ile Leonardo da Vinci'nin Kayalıklar Bakiresi tablosu aynı günlerde güzel bir rastlantı ile girdi yaşamıma. Okuduklarımla tabloya bakınca duyumsadıklarım birleşince, Woolf’un neredeyse yüz yıl öncesinden “Para kazanın, kendinize ait ayrı bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!” seslenişine uyarak uzun bir aradan sonra yazdım içimden gelenleri. O kurmaca diyordu, ben döndüm yine kendimi yazdım, kadını yazdım…

Resimdeki kadınların yüzleri beni etkisi altına aldı. Önce anne (ya da ben) olarak gördüğüm ortadaki kadın konuştu benimle ama ben onu görmezden gelerek genç kıza baktım. Ressamın işlediği konudan ve anlattığından bağımsız olarak şunlar döküldü kalemimden:

Arada kaldım.

Çocukluk ve yetişkinlik arasında, huzur ve huzursuzluk arasında, mutluluk ve hüzün arasında... Derin bir hüzün kaplar içimi çoğu zaman. Yüreğim daralır, içime çekilirim. Küçük bir mutluluk yakalamaya göreyim; coşar, kırmızı balonuyla koşan bir çocuk olurum. O zaman yemyeşil kırlarda uçan bir kuşa döner yüreğim. Böylesine coşkuluyken bile sık sık takılır ayağım bir taşa, hüzün dehlizine yuvarlanır, yuvarlanırım. Bir mutluluk kırıntısı daha elimden tutana dek.

Ancak kadın seslenmeyi sürdürüyordu yüreğime “Ya ben, ya ben!”. Ona (aslında içime) kulak verdim. Şöyle diyordu:

Arada kaldım.

Kadınlık ve annelik arasında, yapmak istediklerim ve yapmam gerekenler arasında. Hep yok saydım kendimi, hislerimi öteledim. Maviliklere arkamı döndüm, karanlıkta açan çiçekleri görmezden geldim, duyumsamadım kokularını. Gözüm çocuklarımda, ellerim hep onların üzerinde. Bekledim. Mağaraya güneş doğsun, aydınlansın yüreğim. Oysa güneş dışarısını her gün aydınlatıyordu. Başımı çevirmem yeterdi mavilikleri görmek için. Derin bir soluk yeterdi çiçeklerin kokusunu duymaya.

Arada kaldık. Duvarlar ördük, yıkılmaz sandığımız. Sıkıştık kaldık duvarlarımızın arasında. Tek gereksinimimiz kendimize ait bir yaşamdı oysa. Bir kez verilmişti hepimize bu can.

Pink Floyd’un Another Brick in The Wall şarkısı düştü aklıma bu satırları yazarken. Down sendromlu gençlerin Türkçe sözlerle seslendirdiği şekliyle “Hey! Biz de varız.” sözleri dilimde dolanmaya başladı. Ben de varım, biz de varız, diyordum. Ancak şarkı, çocukları ve eğitim sistemlerinin onlarda açtığı yaraları anlatıyordu. Yine ‘ben’ demeye çalışırken çocuklar demiştim işte.

Şarkının dediği gibi, hepimiz duvarda bir tuğlayız aslında. Biriz, beraberiz; kadınlar, erkekler, çocuklar, hayvanlar, bitkiler… Ve yaşam, yalnızca biz insanlar için değil, tüm canlılar için var ve değerli.

Güzelliklerin önüne yıkılmaz duvarlar ördük. Adına yaşam kavgası dedik, zamansızlık, yokluk… Dedik de dedik. Yasaklar ve günahlarla sağlamlaştırdık duvarlarımızı. Hep birlikte ördüğümüz o duvarların arasında sıkışıp kaldık. Güneş her gün doğuyorken, çiçekler kokularını salıyorken maviliklere, kısacası yaşam devam ediyorken, yıkalım duvarları.

Figen Yamansoy, 31 Ekim 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder