Sevdalım Hayat Okuma Atölyesi - Gazete Kadıköy Röportajı - Sevdalım Hayat
Sevdalım Hayat Okuma Atölyesi - Gazete Kadıköy Röportajı

Sevdalım Hayat Okuma Atölyesi - Gazete Kadıköy Röportajı

Paylaş
SEVDALIM HAYAT OKUMA ATÖLYESİ

Kitapların az okunduğu, kitaplar üzerinde yeteri kadar tartışılmadığı, hatta bazı insanlar tarafından kitapların küçümsendiği bir dönemde yaşıyoruz. Kitap okumak bir insanın dünyasını en çok genişletebilecek şeyken, biz git gide ufalan dünyamızın içerisinde kitapsız hayatlar sürdürmeye başlıyor ve bu durumu yadırgamaz oluyoruz. Sevdalım Hayat e-dergisi, okuyucularını bir sanal okuma atölyesinde buluşturarak, hem kitap okuyan insanlara farklı kitap önerilerinde bulunuyor, hem de kitapları okuyan insanların birbirlerine fikirlerini ve kazanımlarını aktarmalarını sağlıyor. Sevdalım Hayat platformuna, özellikle okuma atölyesiyle ilgili, kitapların bazı insanlar tarafından geri plana atıldığı şu günlerde birkaç soru sorduk.

Okuma atölyesini kurma fikri nasıl oluştu ve neden kurdunuz?

Çeşitli ortamlarda “kimse okumuyor” yakınması dile getiriliyor. Kaynağı belirsiz istatistikler açıklanıyor; dünyada falanca ülkede yılda okunan kitap sayısı ile Türkiye’de okunan kitap sayısı karşılaştırılıyor. Hem verilen bu bilgelerin doğruluğuna inanmıyoruz hem de bu “okuma fetişizmi” niteliğindeki sözleri doğru bulmuyoruz. Söylenenden çok daha fazla kitap okunduğunu gözlüyoruz. Herkes görüyor; fuarlar, imza günleri, kitap ekleri, dergiler, reklamlar… Ortada ciddi bir sektör dönüyor.

Böyle niceliksel yaklaşımların “okurluk” konusundan çok “piyasa” konusuyla ilgili olduğunu düşünüyoruz. Çok “kitap satılması” değil, bizim konumuz. Varsın insanlar aynı kitabı birbirlerine ödünç verip okusun. İmza günlerine falan gidip, henüz okumadığı kitabı yazarına imzalatmak “hoşluğu” ile de ilgilenmiyoruz.

Soyut biçimde bir “kitap okuma” muhabbeti değil de; okuduktan sonra kitaplar üzerinde konuşulacağı, okuma deneyimlerinin paylaşılacağı, o kitabın konusundan yola çıkıp hayatın çeşitli alanlarında düşünceler geliştirileceği bir ortam yaratmak amacıyla kurduk Sevdalım Hayat Okuma Atölyesini.

Sevdalım Hayat ismini neden seçtiniz?

Okuma atölyesi kurarken ayrı bir isim düşünmedik. Çünkü atölyeyi, devam eden e-dergimizle bağlantılı, onun bir bileşeni olarak düşündük. Yani zaten var olan Sevdalım Hayat sitesinin içindeki bir oluşum…

Sevdalım Hayat ismini seçmemizin nedeni ise bize umut veren, mücadele ruhunu aşılayan, hayattan ve toprağından kopuk olmayan Türk ve dünya edebiyatına damga vurduğunu düşündüğümüz yazarların takipçisi olduğumuzu göstermekti.  

Yani Sevdalım Hayat sitesi, okuma atölyesi kurmak amacıyla oluşturulmadı, e-dergi olarak düşünüldü, sonradan onunla paralel yürüyecek bir okuma atölyesi oluşturuldu, öyle mi?

Öyle. Sevdalım Hayat’ı, kağıt dergilere ilginin çok ciddi biçimde azaldığını gözlemlediğimiz için kurduk diyebiliriz.

Fakat bu ilgi azalması, internet ortamında aynı nitelikte yayınların yaygınlaşmasından kaynaklanmıyor. Korkunç bir enflasyon yaratacak miktarda ve “kanaat fışkırtmak” niteliğinde yazılar boca ediliyor bu ortama.

Bu gidişata karşı, sadece mizanpaj değişikliğiyle, kağıt dergi yayıncılığının ekrandan okunacak biçimde düzenlendiği alternatifler üreten, o derinliği devam ettirmeye çalışan yazar ve yayıncıların çabaları da var. Biz, kişisel olarak, hem nitelikteki e-dergilerin hem de kâğıt dergilerin okuru olmaya devam ediyoruz, ayrıca oralarda zaman zaman yazı da yayımlıyoruz. 

Ama Sevdalım Hayat’ı daha çok, klasik okuryazar dünyasının dışındaki insanlara ulaşmaya çalışarak yayınlamak istiyoruz. Farklı yazarlarla, ilk kez yazısı yayınlanacak kişilerle bağlantı halinde olmayı amaçlıyoruz. Bu asla, yayın çizgisi belirsiz ve “blog” mantığıyla kişisel sözler edilecek bir ortam olmayı kabul ediyoruz anlamına gelmiyor. Yayınlaması için gönderilen metnin bir “çalışma” niteliğinde olması, okura hitap etmesi, konu işlemesi, bir söz söylemesi gibi ölçütlerimiz var. Gerekirse metinler üzerinde yazarıyla birlikte çalışırız, redaksiyon için zaman ayırırız, ama hayattan kopuk ve gerici anlayışlarla ortaya çıkarılan metinleri, teknik olarak kusursuz da olsa kabul etmeyiz.

Kitapları kim seçiyor, seçerken belirli bir kriteriniz var mı?

Okuma atölyesi kurma çalışmasına başlamadan ve duyurular yayınlamadan önce kitaplarımızı seçmiştik. İlgi çeken, çok okunan kitapları tercih ederiz elbette ama bu ilginin modaya bağlı olmamasına, geçici olmamasına dikkat ediyoruz. İçinde yaşadığımız dönemi ve bölgeyi aşan gerçeklikleri konu eden kitaplar…

Bir de, edebiyat ve edebiyat dışı kitapların bir arada bulunduğu bir liste hazırlamak istedik. Aslında biraz riskli bir liste bu. Kitaplarımızdan birini seven bir okur, listedeki bir başka kitabı sevmeyebilir; farklı tarzdaki kitaplar seçtik. Saramago, Steinbeck, Harari… gibi.

İleride belki daha küçük ve alternatifli listeler hazırlayabiliriz. Düşünce-felsefe türünü tercih edenler için; öykü, roman tercih edenler; bilimsel kitaplar tercih edenler için farklı listelerimiz olabilir. İsteyen okurlar bunlardan birini veya ikisini takip edebilir. 

Okuma programı devam ederken, istisna düzeyinde de olsa araya yeni kitap alabiliriz.

Katılımcılarımızın görüşlerini de sorabiliriz. Ama burası sonuçta bir “atölye”, yani okuma grubu veya rastgele buluşulan bir yer değil, bir okuma anlayışına, bir edebiyat görüşüne uygun biçimde çalışma yapmak için; okurları bir araya getirmek, kitapları doğru bulduğumuz açıdan incelemek, doğru kitapları okumak iddiasıyla yola çıkan bir oluşumuz biz. Hiçbir zaman soyut bir okuma övgüsü yapmadık. Piyasada faydalı olduğu kadar zararlı kitaplar bulunduğunu, doğru okunduğu gibi birçok kitabın yanlış okunduğunu da düşünüyoruz. Bunu açıkça dile getiriyoruz. Bizimki; özgürlük, eşitlik gibi, yozlaşmamış halk değerlerinden ve bu estetik anlayıştan yana olan düzgün insanları bir araya getirmek çabası.

Sadece güzel zaman geçirmek, eğlenmek değil meselemiz; hayata müdahale etmek de var amaçlarımız arasında. En azından iletişimde olduğumuz insanlarla birlikte, kendi çapımızda bir müdahale; hani “başka türlü bir şey” diyor ya Can Yücel, öyle, başka türlü bir okuma, başka türlü bir hayat, başka türlü bir iletişim.

Okuma atölyesine katılım beklediğiniz düzeyde mi?

Herhalde ilk sırada bir Livaneli kitabının bulunmasının ve onun sosyal medya sayfalarında duyurusunun yapılmasının da etkisiyle, başlarken beklediğimizin üzerinde bir ilgiyle karşılaştık. Fakat sonraki kitaplarda ilgi biraz düştü.

Aslında atölye sayfalarına girenler ve okuma listemizdeki kitapları okumaya devam edenler göründüğünden fazla. Fakat online ortamda iletişim kurarkenki zaman duygusuyla kitap okurken algılanan zaman duygusu birbiriyle oldukça uyumsuz. Günlük hayatına devam eden bir okurun, ortalama bir kitabı on günde okuması, son derece normal. Ancak online bir ortamda bir iki gün iletişim gerçekleşmeyince, “kopukluk” duygusu oluşuyor.

Daha önce gerçek mekânlarda da okuma atölyesi deneyimlerimiz olmuştu. Tıpkı buradaki gibi bazı kitaplara iki, bazılarına üç hafta süre veriyorduk. O süre boyunca katılımcılar arasında hemen hemen hiç iletişim olmuyor, günü gelince gidip bir mekânda buluşuyorduk. Ve bu bir kopukluk duygusu yaratmıyordu. Okurlar, birbirlerini görmediği günler boyunca da, aynı yıldızı gören dostlar gibi, aynı kitabı okuyan arkadaşlar olarak bir arada bulunma duygusunu yaşıyordu.

Ne okuduğunu anlamakla ne yaşadığını anlamak konularının birbiriyle yakından ilişkili olduğunu düşünüyoruz. Doğru okumakla doğru yaşamak da öyle. Bu açıdan bakınca okuma atölyesi çalışmalarımızı heyecan verici buluyoruz. İlginin daha da artacağından, farklı etkinliklerde anlamlı ilişkiler geliştirmeye devam edeceğimizden eminiz.

Peki, başka online okuma atölyesi deneyimlerini incelediniz mi?

İncelemek istedik, ama bulamadık. Galiba biz, Türkiye’ nin ilk online okuma atölyesiyiz.


Katılımcılarımızla hem düzenlediğimiz etkinliklerde hem de zaman zaman internet üzerinden yazışarak görüşüyoruz. Gelen önerilerden biri, farklı şehirlerdeki katılımcılarımızın her kitaptan sonra kendi aralarında da buluşacağı bir yapılanma oluşturmak. Elbette asıl atölyemiz online ortamında sürecek, ama bu öneriye uygun biçimde, katılımcılarımız kendi çevrelerindeki diğer katılımcılarımızla gerçek mekanlarda da bir araya gelirlerse iyi olur. Bu konuyu düşüneceğiz.


Zülfü Livaneli’nin Huzursuzluk kitabı okunduktan sonra bir söyleşi gerçekleşmiştiniz. Bir daha böyle bir etkinlik düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

İlk kitabımızı okuduktan sonra, bir tür tanışma etkinliği gibiydi o. Ama elbette, İstanbul’da olmasından dolayı, birçok farklı şehirde katılımcılarımız da sitem ettiler, kendi şehirlerinde tekrarlamamızı istediler.
Aynı etkinliği tekrarlamak söz konusu olamasa da, etkinliklere devam ettik, devam ediyoruz.

Örneğin, Ankara’da, Çankaya Belediyesinin desteğiyle, bir Yaşar Kemal semineri düzenledik. Yaşar Kemal Vakfıyla birlikte gerçekleştirdik bu semineri.

Ayrıca, listemizdeki kitapların dışında da bazı buluşmalar planlıyoruz. Örneğin, Fazıl Say’ın İstanbul Senfonisini, o müziğin temasında geçen mekânlara gidip, hep birlikte kulaklıklarla dinlediğimiz bir etkinliğimiz oldu. Adalarda sona eren bu etkinliğimizin sonunda, oradaki bir lokantada yemek yedik, sohbet ettik. Bunun gibi, gelecek sonbaharda belki bir uçurtma şenliği buluşması yapabiliriz. Elbette listemizdeki kitaplarla ilgili de okur-yazar buluşmalarına devam etmeyi düşünüyoruz. Öncelikle sıradaki kitabız Çelişki’nin yazarı Barış İnce’yle, Mayıs sonlarında da o haftaki kitabımızın yazarı Zafer Köse ile katılımcılarımızı buluşturmayı planlıyoruz.

Düzenlediğiniz etkinliklerden nasıl geri dönüşler aldınız?

Tıpkı listemizdeki kitaplar gibi, birbirinden oldukça farklı türde etkinliklerdi onlar. Ve birbirinden güzel! Özellikle Çankaya’daki Yaşar Kemal semineri, galiba benzerleri arasında da dikkat çekecek ölçüde başarılı, güzel geçti. Gelen birçok dinleyiciden, Yaşar Kemal Vakfı Başkanı Ayşe Semiha Hanım’dan, belediyenin birçok görevlisinden günler boyunca olumlu yorum geldi. İlk etkinliğimiz Livaneli buluşması gibi, bu seminere de farklı şehirlerden, uzak yollardan gelerek katılan çok sayıda okur dostumuz oldu.

İçerik olarak da çok önemli metinler sunuldu seminerde. Konuşmacılar; Feridun Andaç, Zülfü Livaneli, Barış İnce, Zafer Köse, Kadir Yüksel… Ender Macun’un hazırladığı bir fotoğraf sunumu, Gökhan Demirci’nin hazırladığı bir Yaşar Kemal kısa filmi de sunduk. Sevdalım Hayat sitesinde, hem bu seminer içeriğini hem de diğer etkinliklerimizle ilgili görsel ve notlarımızı yayınlayacağımız bir bölüm hazırlayacağız.   

Paylaşımlara gelen yorumlar, geri dönüşlerin olumlu olması, insanların katılım konusunda istekli olması ve ayrıca önemli çalışmaların ortaya çıkması,  bu etkinliklere devam etmemiz için bizi heveslendirdi diyebiliriz. 

Röportaj: Sıla TANRIVERDİ 



Bu röportaj 20.04.2018 tarihinde Gazete Kadıköy'de yayınlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder