Özümüzde hepimiz aynıyız. Aynı hataları
işliyor ve aynı cevapsız sorularla hayatımızı sürdürüyoruz.
Acaba şehrin suyuna bir şey mi kattılar? Acaba
ülkemi herkesi derin bir hüsrana sürükleyen bir kimyasal silahla yok etmek mi istiyorlar?
Konuştuğum herkesin aynı şeyleri söylüyor olmasına aklım ermiyor.
Aldatmak, insanın rahatını bozan türden bir
kitap. Yani kafa açan, sorgulatan ve düşünmeye sevk eden kitaplardan. Çünkü
içimizdeki uyuyan devi uyandırmak gibidir Paulo Coelho okumak.
Şimdilerde depresyonun modern bir ismi var "Tükenmişlik Sendromu’’. Hayatta her şey kusursuz ve güzel giderken, insanın
içinde giderek büyüyen bir hissizlik ve bu hissizliğin doğurduğu kocaman bir
boşluk. Psikoloji buna “Tükenmişlik
Sendromu’’ diyor. Paulo Coelho ise “UYANIŞ''.
Hikaye, hayatında her şeyin kusursuz devam
ettiğini düşünen ve mutlu olduğunu sanan Linda’nın bir gün sebepsizce hayatını
sorgulaması ile başlıyor.
Aslında hayatımın mutlu ve kusursuz olmasından bıktım.
Ve sadece bu, belli bir zihinsel hastalığın belirtisi olabilir. Acaba derdim
sandığımdan ciddi olabilir mi?
Herhalde bazı insanlar yıllarını farkına bile
varmadıkları baskıyı içlerinde büyüterek geçirirler, ta ki günlerden bir gün
alakasız bir saçmalıktan dolayı kendilerini kaybedene dek. Ve şöyle derler:
“Yeter. Artık bunu istemiyorum.”
Linda mükemmel denebilecek bir hayata sahiptir.
Kusursuz bir eşle yaptığı evliliği, iki oğlu, severek çalıştığı bir işi vardır.
Üstelik yaşadığı şehirden de gayet memnundur. Hayatında kötü giden hiçbir şey
yoktur. Bir gün nedensizce hayatını ve bu hayattaki varoluş sebebini
sorgulamaya başlar. Sahip olduğu her şey birden anlamını yitirir. Rutinlikten
çok sıkılmıştır. Hayatına şöyle bir baktığında çok sistematik davrandığını fark
eder. Hiç risk almamış, kalıpların dışına çıkmamış, olması gerektiği gibi
yaşamayı seçmiştir. Çünkü diğer türlüsünün mutluluğunu tehlikeye sokacağını
düşünmüştür. Kusursuzluk aslında o kadar da güzel bir şey değildir ve bedeli ağırdır.
Herkesin sürekli mutlu olmasına gerek yoktur.
Dahası dünyada kimse bunu başaramaz. Hayatın gerçekleriyle başa çıkmayı
öğrenmek gerek.
Sanırım hepimiz hatayı, hayatımız boyunca
mutluluğun peşinde koşarak yaparız. Mutluluğun peşinde koşarken gözden
kaçırdıklarımızı ve mutluluk stratejilerinin bizi yorduğunu fark etmeyiz. Sonra
emek emek kurduğumuz o mutluluk tahtı bir anda yıkılır. O anda insan peşinde
koştuğu şeye aslında gereksinimi olmadığını,
ya da onu mutlu edeceğini düşündüğü şeylere sahip olduğunda bile mutlu
olmadığını anlar. Aslında olan şudur; mutluluk amaç olduğunda ve istenilen
noktaya, yani mutluluğa varıldığında insanın artık elinde bir amacı
kalmamasıdır. Mutluluk ulaşıldığında tüm anlamını yitirecektir.
Mutluluk insanoğlu için zirvedir. Ve bizler
sonsuza kadar o zirvede kalamayız. Zirveye ulaşırken yaşanılanlar bizi hayata
bağlar; yani bir amaca hizmet etmektir bizi mutlu eden, amaca ulaşmak değil. Aslında insanın amacı
hayatta kalmaktır. Mutluluk ise hayatta kalırken zevk aldığımız anlardan
ibarettir. Yani her an burada, bizimledir.
İçine düştüğüm bu kuyuyu kazmaktan
vazgeçmeyeceğim; çünkü dibinde su bulacağımı biliyorum: hayat suyu. Artık
duygularımı bastırmayacağım. Kurtuluşum bu meydan okuyuşum sayesinde olacak.
Küçük şeyler büyük dönüşümlere sebep olur.
UYANIŞ insanı büyük bir boşluğa iter. Çünkü
sahip olduğu her şey daha farklı görünür insanın gözüne, kendi bile. İnsanın en
güçsüz ve en yardıma muhtaç olduğu dönemdir UYANIŞ dönemi. Sonraki hayatı o
boşluktan çıkmaya çalışırken kime ve neye tutunduğuna göre şekil alır. Bazen
yanlış olduğunu düşündüğümüz şeyler bizi tam da varmak istediğimiz yere
götürür, doğru olduğunu düşündüklerimiz ise tam aksine.
Linda hayatına yöne verirken, kusursuz olduğunu
düşündüğü hayatını tehlikeye atmayı seçer. Onun için tuhaf olan eşini aldatmak
değildir. Aldatırken en ufak bir huzursuzluk hissetmemesidir. Hayatı boyunca
doğruyu seçmiş olmak ve hiç risk almamak onu bu buhrana sürüklemiştir. Aslında aldatmak onun için bir arayıştır,
sonunda sahip olduklarına ve eşine daha sıkı bağlanmasına yol açacaktır. Onun
yanlışı kendisini aslında varmak istediği noktaya götürmüştür. Herkes bu kadar
şanslı olamayabilir.
Aldatmak kitabı fiziksel aldatmadan çok,
beyinsel aldatmayı anlatıyor. İnsanın yaşamı boyunca kendini nasıl kandırdığını
ve türlü sebeplerle aldattığını dile getiriyor. Aslında her kitap gibi, bu
kitabın da anlattıkları okuyanın algısına bağlı olarak değişiyor.
Ve yine Coelho bize, tüm bu buhranlar için en
etkili ilaç sevmektir, diyor...
Sevgi bir duygudan ibaret değildir; bir
sanattır. Sanatta olduğu gibi sevgide de ilham yetmez, emek vermeden olmaz.
Sonsuza dek sevmek, sonsuza dek yaşamak
demektir. Sevgi olmadan Sonsuz yaşam mümkün değildir. Sonsuz yaşamla Sevgi
arasında sımsıkı bir bağ vardır. Çünkü hayatımızı hem sevgimize layık hem de
bizi kendimizi layık gördüğümüz şekilde seven biriyle geçirmek isteriz.
Şimdi hayatını sakince yere bırak ve düşün… Sen
neden buradasın ve varoluşuna anlam katabilecek kadar güçlü mü SEVGİN?
Keyifli okumalar…
Gamze
Güven
gamzeguven08@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder