İtirazım
Var
Müslüm filminin gösterime girmesiyle
alışılagelmiş tartışmalar, eksenlerini sağa sola çevirerek yeniden alevlendi.
Ne kadar seviyoruz dümdüz bakmayı. Ne kadar hoşumuza gidiyor dallanıp
budaklanan konular üstünden dalaşmak. Biyografik bir sinema filmi, öyle ya da
böyle kabul görmüş ve şu anda hayatta olmayan bir değer. Bir ülkenin kanayan
yaralarının defalarca vücut bulduğu bir hayat hikâyesi. Aslında konu bu.
“Arabesk sanatın çöplüğüdür.”, “Arabeskçiler
yobazlığın borazancılarıdır.” söylemlerinin hortladığı, teması jiletli
saldırgan esprilerin havalarda uçuştuğu yazılar, makaleler, sosyal medya
tartışmaları. Karşısında Müslüm Gürses sanki yeni ortaya çıkmış biriymiş gibi
aşırı tezahüratlar, arabeski yüceltmeler. Üstüne üstlük tartışmaları bir de
entelektüellik, sağcılık solculuk, iktidar yalakalığı ve yobazlık üstünden
yapmalar… Her türlü kutuplaşmalarımızın sayısı azdı, bir de Müslümcüler ve
Müslümcü olmayanlar olarak ayrışalım!
Sosyologlar, müzik araştırmacıları konuyu
enine boyuna irdeleyedursunlar, bilirkişi olmayan sade bir izleyici ve
dinleyici olarak, filmi referans alarak konuya dokunmak istiyorum.
Filmin senaryosu, Hakan Günday ve Gürhan
Özçiftçi tarafından hazırlanmış, Ketche takma adıyla bilinen Hakan Kırkavaç ve
Can Ulkay’ın yönetmenliğiyle perdeye aktarılmış. Filmde Müslüm Gürses’i
canlandıran Timuçin Esen, Muhterem Nur’u canlandıran Zerrin Tekindor’un yanı
sıra Erkan Can, Ayça Bingöl, Turgut Tunçalp gibi tanıdık isimlerle karşılaştık.
Filmin parlayan yıldızı ise Müslüm Gürses’in çocukluğunu oynayan 17 yaşındaki
Şahin Kendirci’ydi.
Filmin ilk yarısı, çarpıcı ve dokunaklı bir
yapıya sahipti. Burada, seyirci üzerinde kalan güçlü etkide, Müslüm Gürses’in
yürek burkan, diş sıktıran acı çocukluk hikâyesi kadar bu genç oyuncunun kendi
sesiyle söylediği türküler ve oyunculuk performansının da rolü büyüktü. Filmin
ikinci yarısında ise aceleci ve üstün körü bir anlatım vardı. Bu kez de iki
mahzun yüreğin kenetlendiği aşk hikâyesi, yüreklere dokundu. Timuçin Esen’in
oyunculuk performansı alkışa değerdi, tıpkı seslendirdiği şarkılar gibi. Yine
de kulaklar, Müslüm Gürses’in kendi sesini aradı.
Final sahnesinin ise hayal kırıklığı
yaratmasını göz ardı edemeyiz. Filmin başlangıcı ile sonu arasında fark edilir
bir doku farkı var. Böylesine sağlam bir hikâye, müzikal altyapı ve başarılı
oyuncularla daha güzel bir film yapılabilirdi bu bir gerçek. Ne var ki
pişmanlık yaratmayan, etki altında bırakan bir yapım olduğunu rahatlıkla
söyleyebilirim.
Filmi merak edip gitmeyenlere, merak etmeyip
tepki gösterenlere, hele de filmi görmeden agresif tepkiler gösterenlere şöyle
bir önerim olacak: Filme gidin. Müslüm Gürses’i sevmeseniz de, hatta bir tek
şarkısını dinlememiş olsanız da gidin. Çünkü filmde onun hayat hikâyesinden
daha fazlası var. Ülkemizde hala çözülmemiş yoksulluk, eğitim eşitsizliği,
mevsimlik işçilik, yanlış zeminlere oturtulmuş aile yapısı, erkek şiddeti,
kadın cinayetleri, sanat düşmanlığı gibi pek çok sorunu, yaşanmış bir hayat
örgüsünde görürsünüz. Tıpkı köy enstitüleri gibi aymazca kapatılan halkevlerinin
Anadolu’nun kavruk çocuklarını Kaygusuz Abdalların, Yunus Emrelerin ışığıyla
nasıl koruduğunu görürsünüz. Bu topraklarda, her dönem sanatın bedelli
mücadeleler sonucu yapılan bir tercih olduğunu, yoksulluğun sanata nasıl yön
verdiğini anlarsınız. Çocukluğun masumiyetini ve o kısacık dönemde yaşanan
olayların nasıl koca bir ömre nasıl imzalar attığına şahit olursunuz.
Kötülükle yoğurulan bir çocuğun, iyiliği
seçerek yüreğindeki merhamet ve sevgiyi kaybetmemesini, müthiş fiziksel
acılarla ve işitme kaybıyla ona yasaklanan müzikle yola devam etmesini
izlersiniz. Hayatını tek bir kadının aşkına yaslayarak yaşadığını, annesi ve
kardeşlerinin katili babasına benzemekten korktuğu için baba olmayan ama
kitlelerin “baba” diye seslendiği bir insanın yalnızlık ve korku dolu geçen
ömrünün buruk tadını alır, gören gözlerin insana dair pek çok altyazıyı okuduğu
bir film izlersiniz.
Seversiniz, sevmezsiniz ama filmin sonunda
Müslüm Gürses’in baştan ayağa acılarla bezeli hayatında müzik, insan ve hayat
aşkıyla ayakta kalışına saygı duyarsınız. Sinemasever biriyseniz filme
gitmekten çekinmeyin. Bu, arabesk bayrağını vermez elinize endişe etmeyin.
Bazen bir film, bir şarkı, bir roman sandığınızdan farklı pencereleri önünüze
açabilir.
Hande
Çiğdemoğlu
hande.cigdemoglu@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder