Ada Kimin?
İnsanın, kendini doğada en üstün tür sayması, bu gezegende
tanımlanan en büyük tehdit olsa gerek. Koca evrende yalnız olduğumuzu düşünmek
de bu kibrin eseri olabilir. Bildiklerimiz kadar var oluyoruz,
bilmediklerimizden korkuyor ya da reddediyoruz.
Bize benzemeyen her şeye karşı şiddet yoluyla üstünlük kurma arzusu ve
insanın içindeki erk açlığının sonuçları çoğu kez dünyayı yaşanabilir bir yer
olmaktan çıkarıyor.
2017 İspanya-Fransız ortak yapımı Cold Skin (Soğuk Deri)
filmi de bu konuyu temel alan gerilim dolu bir bilim-kurgu ve macera filmi.
Albert Sánchez Piñol'un aynı adlı romanı, Jesús Olmo ve Eron Sheean tarafından
senaryolaştırılmış. Fransız yönetmen Xavier Gens tarafından da filme alınmış.
Filmin başrollerinde David Oakes, Aura Garrido, Ray Stevenson, John Benfield,
Iván González ve Winslow Iwaki gibi oyuncuları görüyoruz.
Deniz ticaret gemilerinin bile rotasında olmayan ıssız bir
adada bir deniz feneri vardır. Buraya
her yıl, gözlem yapmak ve bunları kayda almak için görevlendirilen gönüllü bir
meteorolog getirilmektedir. 1914 yılında, eski meteoroloğun yerine gelen genç
Friend (David Oakes), adadan ayrılmayan Gruner (Ray Stevenson) ile birlikte
yaşayacaktır. Gruner hiç de dost canlısı değildir. İkisinden başka insanın
olmadığı, hatta kuşların bile uçmadığı bu adada Friend'i yalnız bırakacaktır.
Ancak büyük sırrı Friend’in de öğrenmesiyle birlikte, ikilinin arasında mecburi
bir işbirliği gelişecektir.
Bu sır, adada yaşayan tek tür olmadıklarıdır. Üstelik
adlandıramadıkları bu canlılar ne insana ne de hayvana benziyordur. Genç
meteorolog, bilmediği bu tehdit karşısında Gruner'in uzun zamandır geliştirdiği
savaş stratejilerine uymak zorunda kalır. Bu savaş Gruner'in saplantılı
karakterinin ürettiği vahşi ve bağnaz bir savaştır. Böylece, hastalıklı bir
hayatta kalma mücadelesi başlar. Oysa asıl tehdit, adanın gerçek sahibi olan
okyanusta ve karada yaşayan bu garip tür değildir. Onları öldürerek ve tutsak
ederek adada hâkimiyet kurmaya çalışan işgalci insan davranışı her şeyden daha
tehlikelidir.
İnsanın kendinden farklı olan her şeyi nasıl düşman
gördüğünü, hayatta kalma mücadelesi gibi görünen ama aslında saldırı ve yok
etme üzerine kurduğu stratejileri, yok etmediklerini ise nasıl kendine
benzetmeye ya da köleleştirmeye çalıştığını anlatan rahatsız edici ama anlamlı
bir film. Kurgusu ve akışında aksamalar olsa da, muhteşem okyanus ve ada
görüntüleri eşliğinde temel aldığı düşüncenin verdiği etki, filmi izlenebilir
kılıyor.
Hande Çiğdemoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder