Ziya /
Yirmi Sekiz
aranlık sokaklardan geçtim, caddeye vardım.
Evin yolu, her zamanki gibi ışıl ışıldı. Yağmur çiselemeye başladı. Yağmurdan
korunmak için girdiğim bir pasajda sigara yaktım. Yağmur dineceğe benzemiyordu. Sigaramı atıp
pasajın içine doğru yürüdüm. Burası eski bir kitapçılar çarşısıydı. Bir kitapçı
vitrini önünde durdum. İçeride, elektrik sobasıyla ısınan kitapçıyla
selamlaştım. Bütün kitaplara tek tek baktım. Dükkânın önünde duran küçük
bisküvi kutusu dikkatimi çekti, eğildim, içindeki eski fotoğrafları karıştırdım
bir süre. Birkaç tanesine dikkatle baktım, kenara ayırdım. Bu fotoğraflar kimi
kimsesi olmayanların, ölü evlerinden toplanmışlardı. Kutunun diplerine
doğru, pürüzlü bir fotoğraf kâğıdını
yokladım. Bu dokuyu çok iyi biliyordum. Gözlerimi kapadım ve bu pürüzlü kâğıtla
ilk tanıştığım anı hatırlamaya çalıştım. Fotoğrafı dipten çekip, çıkardım. Bu,
güzel bir aile fotoğrafıydı. Oldukça kalabalık bir topluluk vardı. Güzel
kadınlar saçları topuzlular, mini etekliler, janti adamlar, çocuklar… Bu fotoğraf… Tanıdık gelen
insanlar… Bu elimde tuttuğum, kendi aile fotoğrafımdı. Bu büyük aile fotoğrafı
içindeki kim ölmüştü? Kim ve belki kimler yalnızdı? Bütün bu insanlar
neredeydi? Nerede kaybolmuşlardı? Fotoğrafın arkasında “Ziya’ya sevgilerimle”
yazıyordu. Fotoğrafı bulduğum yere, fotoğraf tomarının en altına sıkıştırdım,
kalkıp oradan uzaklaştım.
Ender Macun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder