“Rüzgar kokuyu önce dilimliyor, sonra
dantelliyordu.”
Tarık Sipahi, Köprücücesi’nden
Resim dedin de, aklıma geldi…
1
Bazen
evdeki nesnelerin, eşyaların da fotoğraflarını çektiğim oluyor. E onları da
çekmek lazım. Yıllar sonra açıp baktığımda neler neredeymiş, neler ve neler
varmış, nasılmış, nasıl konumlanmış falan diye bakmak, arada gülümsemek ya da
kederlenmek iyi oluyor. Çalışma masası, kalemler, plaklar, kitaplar, koltuk,
amfi, pikap, şemsiyeler, fotoğraf makineleri, resimler, masa ve sandalyeler,
içerideki ve balkondaki çiçekler, halılar… Dostum ressam, yazar Tarık Sipahi bu
hayattan göçüp gidince, onun bendeki resimlerinden de bir dizi detaylar
çektim. Mesela şu, ağaçta kitap okuyan
kız. Arnavutköy’deki evine gidip almıştım. Bu resimlerden sanırım birden fazla
yaptı. Her biri farklı konumlanmış, farklı yerleri tasvir eden resimler. Oğlumun
odasında asılı durur. Her gece kitap okuma seanslarında mutlaka bakışırız
ağaçta kitap okuyan bir kızla.
2
Bir
çok ressam arkadaşımın olması iyi bir şey. Onların birkaç resmini de keyifle
edindim zamanla. Tarık bunlardan biri; özel biriydi. On altı resmi var bende.
Eşe dosta hediye olarak verdiklerim de var. Yağmurda insanlar. Üsküdar’daki
masalsı evine yine yağmurlu bir günde gitmiştim. Yatağın altından çıkardı,
gösterdi. Duralit üzerine yapılmıştı resim. Enine uzuncaydı. Neden yatağın
altına sakladın, diye sorduğumda, cevap vermedi. Börek yedik, çay içtik, sohbet
ettik. Resmi naylona sardık. Uzun süre öylece naylonda kaldı. Daha sonra
çerçeveletip Cihangir’deki evimin salonuna keyifle asmıştım. Şimdi, salonda iki
yağmur resmi var Tarık’ın, birbirlerine bakıyorlar. İkisi de birbirinden güzel.
3
Şemsiye.
Yine Üsküdar…Yeni çalışmalarına bakıyordum. Bu, şemsiye altında kadın ve adam
özellikle dikkatimi çekti. Aynı temayla birkaç tane daha yapmıştı. Kontrplak
üzerine yağlıboya. Evde, salonda birbirine bakan resimlerden biri. Onun en
sevdiğim çalışmalarından. Yer yer gümüşi renkler, yer yer rastlantısal fırça
darbeleri… Bohem bir tarz. Tarık’ın bütün resimlerinde gizli birer naif öykü
var. İyi ki var. Yazıyla yapamadıklarını resimle yapmayı deniyordu. Bana da az
biraz geçirdiği bir tavır. Resmini yapamadığı şeyleri de yazıya aktarıyordu. Şu
gerçek ki, onun gidişi hayatımda önemli bir boşluk yarattı.
4
Alişan
aradı. Tarık’ın oğlu Binali’yle berabermiş. Tam da ben Tarık’ın Dengedeki
Vazo’suyla ilgili yazarken aradı. Daha önceden konuştuğumuz gibi, Tarık için
açacağımız sergiyle ilgili lafladık biraz. En yakın zamanda bir araya gelip
detaylandıracağız. Bendeki resimler, Alişan’dakiler, Tarık’ın evinde
duranlardan bir seçki olacak sergide. Belki başka şeyler de… Dengedeki Vazo,
enteresan bir serinin ürünü. Sergide olacaklardan biri, muhakkak. Masanın
kenarında ha düştü ha düşecek bir vazo ve içinde muhteşem ortancalar. Nasıl bir
dengeyse… Resim bir mozaik gibi işlenmiş. Tuhaftır, Beşiktaş’ta oturmuş çay
bahçesinde çay içerken Tarık elinde bu tabloyla çıktı geldi. “Gezmeye mi
çıkardın resmi” dedim. “Yok” dedi, “sana getirdim.” Utandım tabi.
5
Yıllar
önce Teşvikiye’deki evime geldiğinde Kraft kâğıda sardığı bu resmi açıp halının
üzerine koydu. Tırnakları, elleri hep boya içindeydi. Resim daha tam
kurumamıştı. “Bunu sana getirdim” dedi. “Şuraya asarsın”. Resmin adı, Besleme.
Boynu bükük, kederli bir kadın, pencere önünde durmuş. Kasvetli bir hava hâkim.
Çalışma odasına astım. Oradan çıkardım diğer bir odaya. Sonra koridora. Resim
çokça gezdi. Birçok ev gördü. Kontrplak üzerine yağlıboya. Bu arada, Tarık
demişken, resim demişken, yıllar önce yazmaya başladığım ‘Ziya Kitabı’
Tarık’tan izler taşıyor, bunu da söyleyeyim. Bilen bilir.
6
Maltepe’deki
evine gitmiştim birkaç yıl önce. Yeni evini bir elinde sigarası, keyifle
gezdirdi. Ortalık aynen eski evlerinde olduğu gibi yine karmakarışıktı. Her yer
çalışma alanıydı Tarık için; öyleydi. Boğaz vapuru’nu ilk gördüğümde vuruldum.
Bir sahaftan bulduğu eski kocaman bir vapur tarifesini tuval bezine
yapıştırmış, üzerine yapmış bu muhteşem resmi. Martılar, balıklar, vapur,
insanlar, deniz, evler, danteller… Oldukça detaylı çalıştığı resimlerden. Koca
bezi rulo yaptı, bir naylona sardı. Elimde resim, birlikte tren istasyonuna
gittik. Beni yolcu etti. “Fırına uğrayıp tuzsuz ekmek alacağım” dedi. Resim
hala rulo olarak bekliyor. Sanırım sergiye de öyle koyacağım bunu. Naylonuyla…
Ender Macun, Aralık 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder