Çanta Üzerine Çeşitleme - Ender Macun - Sevdalım Hayat
Çanta Üzerine Çeşitleme - Ender Macun

Çanta Üzerine Çeşitleme - Ender Macun

Paylaş

Çanta Üzerine Çeşitleme
Bu hayattan geçerken, yüzden fazla çanta eskitmişimdir. Burada, yüzeysel bir referans olarak ‘yüz’, çocukluğumuza gönderme yapan bir büyüklük olsa gerek. Bu, oldum olası, ‘hep yanımda bir şeyler taşımışımdır’ cümlesine eşit bir şey aslında. Kitaplar, çeşit çeşit defterler, yiyecek, içecek, şapka, şemsiye, cüzdan, kalem kutusu, fotoğraf makinesi, kamera, gözlük, yeni alınmış bir şey, dosya vb. Bununla beraber, yirmili yaşlarıma kadar kullandığım çantaların ve içindeki ‘şeylerin’ hatıraları, hikâyeleri daha sonra kullanmaya başladıklarımdan (askılı olanlar ve sonrasında da sırt çantaları)  epeyce çoktur.

İçindekilerle beraber kaybedilen ya da çalınan çantalar, yağmurda ıslanıp şekli şemali değişenler, eskiyince bir kenara koyulanlar, beğenilmemiş ve hiç kullanılmamış olanlar, sessizce çöpün bir kenarına bırakılanlar, yeni bir çantanın tarifsiz heyecanı, yatak altlarından ya da karanlık bir köşeden bir yerlerden karşınıza çıkıveren, içinde kurabiye artıklarıyla, eskilerden bir çanta vs. 

İlk kullandığım çantayı çok iyi hatırlıyorum. Bu, küçük, siyah vinylex (suni deri) bir bond çantaydı. Çok alengirlisini de gördüm bunların, ama benimkisi oldukça basit, yaşıma uygun bir Bond’du. (Fleming’den olma James Bond bizzat kendi adını ödünç alan bu çantalardan haberdar mıydı acaba?) Bir elimle sapından kavrar, öteki elime de beslenme çantasını alır, sabah erken saatlerde aheste okul yolunu arşınlamaya başlardım. O zamanlar bazı casus filmlerinde görmüş olduğum gibi, sanki sağ bileğimdeki görünmez bir kelepçenin diğer hayali ucu bu taşıdığım çantaya kilitlenmiş olurdu. Çantanın içinde taşıdığım kenarları kıvrılmış defterler de kim bilir nelere dönüşürdü. Üç parmağımla (küçük, orta ve yüzük parmak) çanta sapını kavrar, baş parmağımla sapı alttan tutar ve işaret parmağımı da birden açılıp içindeki değerli eşyanın (!) etrafa saçılma riskine karşı çantanın kapağına yapıştırırdım. Bu tip çanta tutuşunu eski bir filmde görmüş olduğumu, çantalarını böyle tutmayanların / taşımayanların da benim görmüş olduğum o filmi, ne yazık ki,  görmemiş olduklarını düşünür, buna üzülürdüm. Çanta kilidi kullanmaya başlamadan önce bu tam da böyleydi işte.

İlkokul ve ortaokul çantalarım benim yaşımdaki hemen herkes gibi hep Bond ya da zarf tipi (evrak çantası) çantalar olmuştur. Dikdörtgen bir kutu şeklinde ve ortasında bir sapı olan Bond çantalar yetmişli yılların hatta seksenlerin ortalarına kadar çokça kullanılıyordu. Ne zaman bir eskici dükkanında ya da arabasında bu tip bir çanta görsem gidip içine bakmak, biraz koklamak isterim. Bu Bond çantalar tahtadan yapılmıştı (üzerleri de çoğunlukla vinylex’le kaplanmıştı) ve dolayısıyla boşken bile oldukça ağırdı. Eskimiş bir bond’u ameliyat masasına (misafir odamızdaki büyük ceviz masa) yatırıp makasla orasını burasını kestiğimde, donörden örnek parçalar çıkarttığımda anlamıştım. Duralit, üzerine incecik sünger ve son katman olarak da vinylex. Çantanın içi de zamanla mürekkep ve yağ lekeleriyle bozulmuş, eski, nereyi gösterdiği tam da belli olmayan bir harita gibi belki, kaba bir astarla kaplıydı.

Zarf tipteki çantalar ise, adı gibi, aynen bir zarf gibiydi. Yalnız, bu zarf postaya verdiğimiz zarflara oranla biraz büyük ve tombulcanaydı. Liseye kadar bir zarf çantam olmamıştı. Kapağı bir zarf gibi çanta üzerine kapanır, koca bir geçme kilidi bulunurdu. Körüklü Ikarus otobüslerin hayatımıza girmeye başladığı yıllarda,  bu çantaların sırta asma kayışlı olanlarını da ürettiler de çantaları elimizde taşımaktan kurtulduk. Çok sonraları da çantanın yanlarından kilitli birer kancayla tutturulan, askılı olanları kullanıldı. Çağdaş beyaz yakalılar caddelerde bunlarla epey bir boy göstermişlerdir. Hızlı bir değişimle, artık çanta tutmak zorunda kalmayan eller de serbest kalınca, cebe mi girsin, iki yanda boş boş sallansın mı şaşırmışlardır bir müddet.

Zarf çantalar yaradılışları gereği kendinden körüklüydü. Bond çantaların ise düz olanlarının yanında körüklüleri de vardı. Sosyal hayatımıza otobüslerle giren ‘körük’ çantayla da anlamını ve kullanımını böylece perçinlemiş oluyordu. İçine çok fazla yükleme yapacağınız zaman körüğünü de açardınız. Bunların bazıları bir valiz gibi geniş olurdu. O zaman çanta bir taşıma canavarına dönüşürdü işte. Çanta satıcısı körüğü bağlayan çıtçıtlı bandı yavaşça açar ve biz alıcıların şaşkınlıktan alınlarına kadar açılmış gözlerine bile bakmadan, anlatır da anlatır, malını öve öve bitiremezdi. ‘İstersen ufaklığı koyalım içine abla’ derdi. ‘bak da gör, nasıl oluyormuş’. İşte o an ‘ufaklık’ bir adım geri kaçardı.’  Bu çantalar altlarına tutturulmuş dört sağlam pabuçla yerde dimdik durabilme becerisine de sahiptiler.

Arkadaşlar arasında çantalarımızı okul sıralarımızın üstüne kor, açar, kiminkinin ne kadar defter, kitap, sözlük, kalem kutu vs. aldığına hararetle bakar, en canavarını oybirliğiyle seçerdik. Bilemedim, çantanın içine çok şey koymak önemliydi belki de. Lüzümlu, lüzumsuz bir çok şey koyduğumu hatırlıyorum. Hele okulun ilk günleri…Mutlaka yeni çantalarımızı göze sokarcasına, sanki bir hayvanı dolaştırır gibi, dolaştırırdık ortalıkta. Teksir kağıtları, koca koca kitaplar, küçük kalın sözlükler, onlarca kalem, silgi, kalem traş koyulan kalem kutuları, cetvel, gönye ve pergeller, yiyecek bir şeyler vs. Neler koymazdık ki çantalarımıza. Atkını da oraya kordun, pasonu da. Selobantla yapıştırdığın ‘öğrenci not çizelgesi’ de oradaydı, allı pullu ders programı da. Bu Bond çantalar açıldığında koca bir âlem de açılırdı önünüzde.

Her çocuğun çanta yerleştirme ve tertibi başkaydı tabi. Kitapları, sözlükleri, kalem kutularını öyle intizamlı yerleştirenler vardı ki bu dikdörtgen kutuya, o kadar yoldan gelmesine rağmen açıldığında henüz yerleştirilmiş gibi olurdu. Mis gibi de kokardı. Bazı çocuklar da çantalarını gelişigüzel yerleştirirdi. O zaman çantanın içi de bayram yeri gibi olurdu. Kilidi anahtarlısı da vardı, daha moderni, şifrelisi de. Küçücük çanta anahtarını nerenize koyacağınızı bilemezdiniz. Kaybetmeyesiniz diye annenizin ortadan delerek boynunuza astığı silgilerin yanında bazen anahtarlar da olurdu. İşte bu anahtarlar (yedeğiyle beraber) o çocukluk çantalarının sihirli anahtarlarıydı.

Ya da sizden izinsiz kimse açmasın diye uydurduğunuz abuk şifreyi bir türlü hatırlayamayıp soluğu İMÇ’nin çantacılarında aldığınız da olurdu. İMÇ bizim evin hemen karşısında olduğu için kolaydı,  sık sık kilit açtırmak, kırdırmak için gitmişliğim vardır.

Kırtasiyeden aldığımız çıkartmaları (şimdinin sticker’leri) tek tek özenle yapıştırırdık çantamızın ön yüzüne. Bu, çantalarımızı çıkartmalarla süsleme merakı daha sonra, bisikletlerimizi, bilyelilerimizi (kaykayın Türk versiyonu) kütüphaneli divanlarımızın çekmece kapaklarını ve hatta televizyonlarımızın yanlarını da süslemeye kadar evrildi. Hababam çıkartma alıyorduk kırtasiyelerden. Kovboylar, prensler, futbolcular, astronotlar, uzay araçları, arabalar, hayvanlar ve daha neler neler. İrili ufaklı bu çıkartmalar çok olunca da nereye yapıştıracağımızı şaşırıyorduk. Çıkartmalar ev eşyalarının üzerine daha çok annenin farkında olmadığı bir zamanda yapıştırılırdı. Aradan birkaç gün geçtikten sonra da annenin gözü alışır, sanki o çıkartma uzun süredir oradaymış gibi olurdu. Gözü alıştığı için de çıkartmaya kıyamazdı. Çıkartmayı oraya, televizyonun köşesine mesela, kimin yapıştırmış olduğu bir muammaya dönüşürdü. Keza, evdeki hiçbir kimsenin yapıştırmadığı bir futbolcu çıkartması, yıllar sonra televizyonla birlikte bir eskicinin el arabasından yıllarca yaşadığı evi bir müddet seyre dalar, oradan da yine ait olduğu televizyonla birlikte, yok olmaya doğru giderdi.

Neredeyse bütün çantaların evrilip bir gün bir sırt çantasına dönüşeceği aklımın ucundan bile geçmezdi o yıllarda. Sanırdım ki hep böyle bu çantalarla devam edeceğiz hayata. Bankacısı da, öğretmeni de, öğrencisi de, değişik değişik memuru da, politikacısı da hep bunlardan kullanırdı zaten. Benden büyük adamların ellerinde taşıdığı değişik değişik alengirli Bond’lara, Zarf çantalara bakıp “kim bilir içinde neler taşıyorlardır” der,  imrenirdim… Çanta aşamasına geçmeyen, torbada kalmış olanlar pek ilgimi çekmezdi de envai çeşit kadın çantalarını da, bunların içlerini de uzaktan ve çekinerekten, çok merak ederdim. Bu yaşıma kadar incelemeye ve içlerine bakmaya fırsat ve zaman bulamadığım için çok memnunum. En azından bundan sonrası için bir başka muammanın varlığını bilmek güzel.

Ender Macun, Ocak 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder