N'olcak
25 yaşındaydı. Yeni evlenmiş, yeni bir ev almış, yeni bir hayata
başlamıştı. Arkadaşları ile takıldığı gecelerde yalnız kalan karısı ilk
çocuğuna hamileyken, hayatın ona ne getireceğini düşünmeden mutlu olmuştu.
Düşünmesine de gerek yoktu, evlenmiş, hayatını kurmuştu, başka eksik kalmış
mıydı ki?
30 yaşındaydı. Yeni işi, yeni arabası ve henüz doğmuş üçüncü
çocuğu ile geldiği semtte, yemek kokuları ile çöp kokuları birbirine
karışırken, Arnavut kaldırımlarında eskiyen ayakkabılarını değiştirmek için bir
sonraki ayı beklemek zorundaydı. Bez-mama fiyatları artıyordu, benzin fiyatları
artıyordu, sigorta masrafları artıyordu, sebze meyve fiyatları artıyordu. El
attığı her şeyin fiyatı artıyordu, o sussa da itiraz etmese de fiyatlar
artıyordu, o susmasa itiraz etse de artmayan maaşına rağmen.
48 yaşındaydı. Üç çocuğu, 23 yıllık karısı, hiç sevmediği işi ile
yaşadığı 48 yılı vardı. Ev ve iş arasında gidip gelmekten bıktığını söylese de
bunu değiştirmek için adım atmak istemiyordu. Rutinin verdiği rahatlık içerisinde
geçen 48 yılı düşünmeden yaşamak istiyordu aslında. En ufak bir değişim onun
için işkence olabiliyordu. Evden işe işten eve gitmek dâhil attığı her adım bir
külfetti, aile görüşmeleri gösterişli bir oyun, iş yemekleri kötü bir yeniden
çevrimdi.
51 yaşındaydı. Üç çocuğu, 26 yıllık karısı, hiç sevmediği işi ile
yaşadığı 51 yılı vardı. İlk göz ağrısı, yaptığı işin artık ona keyif
vermediğini itiraf ederek hayallerini gerçekleştirmek amacıyla başka bir şehre
taşınmıştı. Herkes şaşırmıştı, iyi para kazanıyor, iyi yemekler yiyor,
mesleğini iyi icra ettiği için takdir ediliyordu. Ama kimse içten içe
çürüdüğünü, yaşlandığını fark etmemişti, buna son vermek için yeter artık
demişti. Hayatının 5 yılını harcaması yeterliydi, değişim için risk almalıydı.
Bu riski hiç almayan babasına da veda ederek gitmişti.
54 yaşındaydı. Üç çocuğu, 29 yıllık karısı, hiç sevmediği işi ile
yaşadığı 54 yılı vardı. Uyuşturucuyu bırakmak için tedavi gören ikinci
çocuğunun hastaneden kaçması ile yorulan kalbi ilk ciddi atağını geçirmişti.
Kendisini suçlayan karısı ile kavga etmişse de bir hafta sonra mezarlık başında
ağlarken ilaçlarını almayı da karısı ile küs olduğunu da unutmuştu.
59 yaşındaydı. İki çocuğu, 34 yıllık karısı, sonunda emekli olduğu
işi ile yaşadığı 59 yılı vardı. Artık yazlıkta yaşamak için zamanı geldiğine
inanmıştı. Torunu ile tanıştıktan üç gün sonra ikinci atağın geldiğini fark
edemedi. Elleri uyuşmuş, gazetesini bir türlü katlayamamıştı. Henüz içtiği kahvenin
dokunduğunu düşünürken böğrüne saplanan ağrı ile kendine geldi, ne olduğunu
anladı.
Veda vakti gelmişti, yarım kalan tüm işlere, tüm üzüntülere, tüm
kırgınlıklara, tüm mutluluklara, tüm eserlere, taşa toprağa rüzgâra denize.
Veda vakti gelmişti, tüm başarısızlıklara, tüm ihanetlere, tüm keyiflere, tüm
dostlara.
Bir yandan huzur bir yandan korku… N’olcak? N’olcak? Nasıl
başladığın veya nasıl bitirdiğinden öte arası önemli demişlerdi, o zaman neden
bu korku, yarım kalmışlık hissi? Bıkmıştın, yeter diyordun bazen, ciddi değil
miydin? Neyse ciddi olmasan
da önemli değil artık, n'olcak diye sorman da, zira kimse bilmiyor, şanslısın
tam 59 saniye sonra kalbin artık durmaya karar verdiğinde n’olcak sorusunun
cevabını öğreneceksin.
Yeşim Yeşiloğlu
yesim@sevdalimhayat.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder