Bir Yazarın Sandığından Çıkanlar- Hande Çiğdemoğlu - Sevdalım Hayat
Bir Yazarın Sandığından Çıkanlar- Hande Çiğdemoğlu

Bir Yazarın Sandığından Çıkanlar- Hande Çiğdemoğlu

Paylaş

 
Bir Yazarın Sandığından Çıkanlar

SİMYAGER

Keskin bir hamızı döktüm avucuma
Seyrettim kaynayıp oyuluşunu
Bir toprak potaya koyup erittim
Sonra bir nefeste içtim kurşunu

Parça parça etti göğsümü kurşun
Avucum sömürerek içti hamızı
Sarı dişlerimi açıp sırıttım:
Kafama çıkmasın diye bir sızı.

Bana yabancı bir gövde üstünde
Her şeye yabancı bir taş olmuşum.
En keskin hamızın işlemediği
Bir taş olmuşum ben, bir taş olmuşum!



1930 yılında bir kalemin ucundan eski Türkçe el yazısıyla dökülen bu dizeler, edebiyatın toprağa ekilen güneş tohumları olduğu fikrini canlandırıyor. Bir gün toprak yüzüne çıkan fidanlar, dokunanı ısıtacak, kimi karanlıkları ışıtacak. Bazıları için her daim görünmez olsa da, varlığıyla boşluktaki ölümsüz yerini koruyacak.


Kendi yarattığı sihri üzerimize üfleyen, bazen de kurduğu bulmacayı düğüm halinde kucağımıza bırakan Sabahattin Ali, öyküleri, romanları ve şiirleri ile Türk edebiyatının usta kalemlerinden. Tıpkı ölümü gibi yaşamının da esrarengizliği, yapıtlarında dokunduğu her kelimede kendini gösteriyor.

Diğer bütün eserleri bir yana, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan Çakıcı'nın İlk Kurşunu (Tereke) kitabını elinize aldığınızda, yazarın gizli sandığının ağır kapağını açmanın heyecanını yaşıyorsunuz. Çünkü bu kitapta yazarın daha önce yayımlanmamış ikisi tam, biri bitmemiş üç kısa öyküsü, kitapla aynı adı taşıyan bir uzun öyküsü, on bir şiiri, daha sonra yazmayı planladığı öykü ve romanlarına dair kısa notlar ve gazetelerde yayımlanmış makaleleri var. Kitabın sayfaları arasında gezinirken, şiirlerinin el yazısıyla yazıldığı özgün halini, notlarının yanına ilişen kara kalem eskizlerini, hemen hemen hepsinde kurbağa olan renkli desenlerini görüyorsunuz. Kıymetli bir hazineye dokunmanın verdiği gururla, edebiyatının içinde kaybolup gidiyorsunuz.


Söz gelimi, 1928 yılında Irmak dergisinde yayımlanmış ancak bütün eserleri kitabına girmemiş öykülerinden biri olan O Arkadaşım’da, sevgiliye yazılan bir mektup var. O mektup ki, okuyanı aşkın binbir çeşit dehlizlerinden birine sokuyor. Kimi gri, kimi pırıltılı düşünceler içinde sıkışıp kalıyorsunuz.

"Hayatta fikirler çok büyük, kafalar çok küçük... İnsanların kafaları sizin içinizi dolduran şeyleri istiap edemeyecek kadar mini mini... Ben seni derin, muğlak gördüm. Beni anlayacak kadar derin... Ama...

*

Ben senden vücutlarımızın değil kafalarımızın birşleşmesini istiyorum. Ötekini arzu etmek münasebetsizdir. Çünkü ne sen bana sadık kalırsın ne ben sana... Hayat... ki yegane zevki değişikliktedir, bir kişiye bağlanmak ancak aptalların işidir ve ben beni aldatmayacak kadar alelade bir kadına tahammül edemem. Aldatmasına da cemiyetin henüz kıramadığımız kayıtları ile hayvani insiyaklarımız müsaaede etmez... Şu halde aşk, zamanımızda biraz kafasını işletmiş olanların yapamayacakları şeydir...

*

Kafalarımızı birleştirelim, bu şekilde kainatla daha güzel alay edeceğiz... çünkü dünya alay etmekten başka bir işe yaramaz."

Kitaba adını veren "Çakıcı'nın İlk Kurşunu" adlı uzun öyküsü ise, Türk edebiyatında efsaneleşmiş bir karakter olan Çakırcalı Mehmet Efe (Çakıcı Efe) ile ilgili. Daha önce pek çok öykü ve romana konu olan Aydınlı bu ünlü eşkıyanın hikayesini bu kez Sabahattin Ali’nin canlı, çarpıcı ve yalın üslubuyla okuyoruz. Elbette politik görüşüne göre baktığı penceresinden. Öyküde sömürü düzenine başkaldırı hareketi Çakıcı Efe üzerinden işleniyor. Abdülhamit döneminin ekonomik ve sosyolojik adaletsizliğinin yanında sermayenin zorbalığı halkın belini büktüğü zamanlar. Buna karşı çıkan Çakıcı’nın, cesareti ve gücüyle bir kahramana dönüşmesi, yüreğimizi ısıtıyor. Çakıcı'ya karşı kurulan hain pusular ise hırsla dudaklarımızı büküyor. Hikâyenin sonu, bir eşkıyanın ölümünden çok yeni kahramanlar yaratacak yenilmeyen fikirlerin doğmasıyla belleğimize kazınıyor. 

Kitapta, yazarın bazı konferanslarında kaydedilmiş konuşmaları, makale formunda yer alıyor. Kadın, özgürlük, milliyetçilik, emperyalizm, ehliyetsiz iktidarlar gibi güncelliğini yitirmemiş konuları derin ve yerinde tespitlerle işliyor.

Sabahattin Ali'nin sandığı, tekrar tekrar açılıp göz atılması gereken değerli bir miras. Tıpkı diğer eserleri gibi.

Hande Çiğdemoğlu



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder